Dildeki düğüm, Gazeteci yazar Aysel Kelekçi Özdemir'in ikinci kitabının adıdır. Kelekçi'nin ilk kitabı Mezopotamya'nın kırgın çiçekleridir.
Yazar bu her iki kitabında ilimizin dolayısıyla bölgemizin bir trajedi şeklini alan sosyal, kültürel acı sorunlarını, gerçekçi ve akıcı bir dille kaleme almıştır. Töre, örf adet diye körü körüne inanılan gelenekleri, hikayeler olarak, eleştirilerini başarılı bir biçimde yapmıştır.
Kelekçi mevsimlik tarım işçilerinin çileli yaşamlarını en çok dile getiren bir yazardır. Köşe yazılarının önemli bir kısmını bu ezilen insanların sorunlarına ayırır. Birlikte katıldığımız 5.ulusal Urfa kitap fuarında kendisine geçici işçilerin sorunlarıyla oldukça ilgili olduğunu söylediğimde, duyarlı yanıtlar verdi, "Eğer bir ilde ezilen, işsiz insanlar varsa bir yazar olarak bir insan olarak bunları gündeme getirmek, bir çözüm üretmenin görevi olduğunu" söylüyordu.
Dildeki düğüm kitabında insanların doğalarının bir geregi ve gerçeği olan aşk, sevgi duygusuna yer verir. Hikayelerinin bir bölümü gerçek hayattan alınmış, bir kısmıda gerçeğe dayalı kurgulardır.
Kitabın ilk hikayesi Saniye, bir küçük kız çocuğudur, babası Hamit, tefecinin borcuna karşılık arkadaşlarıyla oyun oynayan küçük kızı Saniye'yi mecburen oyundan alıp tefeciye vermesi, tam bir trajedidir.
ilkel ekonomik ilişkiler ve koşullar Hamit'i buna zorlamıştır. Başka seçeneği yoktur. Kahrını, büyük üzüntüsünü içerisine atmıştır
,Muhtemelen bu olaydan ötürü belki de hastalanarak ölmüştür. Zira bu insan çaresizdir, perişandır, bir şey yapamaz duruma gelmiştir. Ciğer paresi küçük çocuğunu babası yaşında bir vicdansız insana vermek zorunda bırakılmıştır.
Demokratik sosyal devlet yasaları yeterli olmadığından, geri feodal ekonomik kültür ve üretim ilişkileri ekonomik gücü ve yeterliği olmayan insanları bir birey değil, adeta bir kul haline getirmiştir.
yazarımız Saniye'nin babası Hamit'in ruh halini başarılı bir şekilde tasvir ederek " Çaresizliğin yalnızlıkla kardeş olduğunu bir kez daha öğretmişti hayat" diyerek insanın bir acı yalnızlık içerisinde kendisine ve topluma yabancılaştığını, böylece ilkel yaşam şartlarının bir ürünü olan tefeciliğin toplumda nasıl bir yara olduğunu anlatır.
Apansız Aydınlık öyküsünde ise yarım kalmış bir evlliğin, yarım kalmış bir aşkın hüznünü anlatır. Bu Ali ile Xazal'ın hikayesi kadar, Özelikle Ali'nin kendisi ve annesinin yaşadıklarıının da anlatımıdır. Xazal çok sevdiği eşi Aliy'i bir tarafik kazasında kaybeder. Yıllarca bunun üzüntüsünü içersinde his eder, barındırır.
Öykünün öncesi, Ali'nin babası Ali 5 yaşındayken Almanya'ya işçi olarak gider. Yeddi yıl çalıştıktan sonra orada evlenir, iki çocuğuyla birlikte Almanya'dan evlerine gelince, Ali, annesinin şok olduğunu yarı bir deli haline geldiğini söyler.
Ali Xazal'a annesinden bahsederdi. "Annesinin her gün gözlerinin önünde eridiğini, kendi kendisiyle konuştuğunu, bazzen durduk yerde göğsünü yumurlayarak sesli ağladığını ve "tüm emeklerim boşa gitti!"deyip durduğunu, bazen de hayatla dalga geçer gibi sesli güldüğünü anlatırdı." diye ekler.
Bu öyküde Ali anlamlı başka şeyler de anlatır " Hayatın hiç acıması yok, acı daima zayıf olanları, atıveriyor, itiveriyor, yuvarliyıveriyor ve en sonunda öldürüveriyor." diyordu.
yaklaşık 20 bölümlük bu öykü kitabının her bir öykünün ayrı bir önemi vardır. Evet, bu öykülerin önemli bir bölümünde aşk var, sevgi var, ama aldatma ve ihanet yok, sanırım üst satırlarda da değindğim gibi gayet insani doğal, sömürüsüz, çıkarsız sevgi metaforu vardır bunlarda.
Bu öykülerden illa da bir seçim yapacak olursam, beni en çok etkileyen zamansız aşklar oldu, diyebilirim. Çok akıcı olan bu öykünün hiç bitmesini istemezdim.
Ancak her zaman her dönem, Ahmed'i Hani'nin Kürtçe yazdığı ölümsüz aşk destanı Memu Zin adlı eserinde olduğu gibi bir anlamda Allah aşkı olan bu iki gencin saf, temiz birlikteliğini engelleyen Beko Avamlar çıkmıştır. Bu hikayede de bir Beko Avam çıkıyor Azad'ı öldürüyor. Böylesi aşk destanları da dillerde dolaşır oluyor.
Sonuç olarak bu coğrafyada dildeki düğümler çoktur. Dildeki düğümleri çözmek için beyinlerdeki düğümleri çözmek gerekir. Bu somut gerçeğin en son örneği, İstanbul'da Hiranur vakfı başkanın kendi öz kızını 6 yaşında evlendirmesidir. Bunu ne din ne insanlık ne de vicdan kabul eder.
Aydın insanların böylesi insanlık dışı olaylara karşı bedelleri de göze alarak mücadele etmesi halinde ancak karanlıklar aydınlığa çıkar. Çok abarttığımı söylemeyin, sayın yazar Kelekçi ve kendisi gibi düşünen yazarlar yazılarında, öykü kitaplarında bunu yapmaya çalışyorlar. Dildeki düğüm bence okunması gereken bir öykü kitabidir.