Her tarafı tarih fışkıran kadim şehir Urfa'nın bir tarihi mekanı yeni keşfedilen, Bozova ilçesinin Fırat nehrinin kıyısında İnbaşı mağarasıdır.
Karacaören köyünün yakınında bulunan bu tarihi beldeyı bizlere kamuoyuna tanıtan gazeteci yazar Aysel Kelekçi Özdemir oldu.
Kelekçi'nin doğum yeri Karacaören, Kürtçe adı kercaveran köyüdür.
Aysel hoca, yaklaşık üç yıl evvel İnbaşı mağaralarını tanıtan çok güzel bir müzik eşliğinde bir video çekerek, başarılı bir şekilde Halka sundu. Bu videoyu You Tubebe'de izlediğimde sanki eski zamanlara, tarihe, kısa bir yolculuk yaptım.
Bu video'yu izleyen herkeste sanırım bu duygu oluşmuştur. Çok güzel harika bir doğa görüntülenirken, yöre etkili, bir sesle tanıtılıyor.
İnbaşı bir tek mağara değildir. Birçok mağaradan oluşuyor. Fıratın kıyısında ve üstlerde sayıları belli olmayan mağaraların bir kısmı nehir suyunun içinde bir kısmı sarp kayaların arasında bulunuyor.
Bu mağaraların Roma imparatorluğu dönemlerinde yerleşim yerleri olarak kullanıldığı tahmin ediliyor. Zira mağaraların içleri odalar şeklinde görünümleri vardır. Ayrıca mezar kalıntılarını andıran taşlar bulunuyor.
Buranın diğer bir özelliği,1980 yılına kadar mağaraların arasında bir su değirmenin olmasıdır. Bu tarihten sonra değirmen kullanılmamış, terk edilmiştir. Ne yazık ki tarihi değirmen muhafaza edilememiş, yıkılmıştır. Doğruyu belirtmek gerekirse ne yazık ki bizim toplumda bir tarih sevgisi tarih bilinci bulunmuyor.
Kelekçi hanım efendi buranın tanıtımını yapmasaydı çoğumuz bu tarihi yerleşim yerinden haberimiz olmayacaktı. Bundan dolayı Aysel hanıma teşekkür etmek, hatta kültür müdürlüğünün bir plaket vermesi gerekir.
Böyle harika bir doğanın içerisinde tarihi bir su değirmeni olsaydı, tarhle doğa ile iç içe ne kadar güzel olurdu. Olan olmuş yıkılmıştır. Ama, yaşlı insanlardan bilgi alarak orada eski değirmenin yerinde aslına uygun bir su değirmeni yapılabilir, hatta çalıştırılabılır.
Böyle yapılırsa, turizme açılarak yerli ve yabancı turistlerin bir ilgi odağı olur, Hemde yöre halkının bundan ekonomik bir geliri getirisi olur.
Şimdiki durumda İnbaşı mağarası bırakalım turistlerin ziyaretini, çevre köy sakinleri bile oraya gidip piknik yapamıyorlar.
Zira oralar bazı sorumsuz gençlerin içki, bira içtikleri kirlettikleri bir yer haline gelmiştir.
Oralara azda olsa giden piknik yapan ailelerin anlatımına göre, mağaranın altından çok temiz bir su akıyor, bu sudan yaptıkları çayın lezzeti bir başka oluyor diyorlar.
Bu temiz berrak suyu çevre köylüler şifa niyetine içiyorlar. Bu nedenle İnbaşı mağarasına köylüler ziyaret diyerek kutsamış oluyorlar.
Su değirmenin çalıştığı yıllarda çevre köylüleri buğdaylarını eşeklere yükleyerek değirmene getirirler. Değirmen çok kalabalık olduğundan köylüler sıra bekler,bazen günlerce mağaralarda kaldıkları oluyormuş. Bir not: Yörede bir eşek sahibi olmak şimdi bir taksi sahibi olmak gibi oluyor. Köylüler mğaralarda sohbetler yaparak vakit geçiriyorlardı.
İnsan düşünüyor edebiyata meraklı biri orada olsaydı,gündüz gece değirmen sırası için bekleyen köylülerin konuşmalarını dinleseydı ne kadar anlamlı hayat hikayeleri ortaya çıkar yazılırdı.
Anlatılan yaşanmışlıkların belki romanları bile yazılırdı. Edebiyata meraklı biri olarak saf temiz köylülerin aralarında olmayı yaşam kikayelerini yazmayı çok isterdim.
Yaşlı köylülerin anlattıklarına göre İnbaşı su değirmenınden öğütülen unun, ekmeğinin çok lezzetli olduğunu iç çekerek belirtiyorlar.
Değirmenin ne zaman yapıldığı tarihi konusunda kesin bir bilgi yoktur. Roma döneminden kaldığı tahmin ediliyor.
Tarihi değirmen, yörenin tek değirmeni olduğundan yoğun kalabalığı olur. Köylüler eziyet içinde kalırdı. Bunu düşünen Karacaören köyüne komşu Hacılar köyünden o zaman girişimci genç bir iş insanı olan Hacı Bozan Ersavaş bundan yaklaşık 70 yıl evvel kendi köyünde İnbaşı değirmenin aynı benzerini inşa eder.
Böylece yoğunluk azalır. Çevre köylüler rahat eder. Hacı Bozan bey, gazateci yazar Kamile Özdemir'in babasıdır. Bize bu bilgileri veren Kamile hanım'a, bu değirmen inşallah duruyor soruma, hayır bu değirmen'de yıkıldı yanıtını alınca doğrusu çok üzüldüm.
Ne yazık ki biz toplum olarak tarihi eserlerimize tarihi değerlerimize önem vermiyoruz. Oysa dünyada ilerleyen gelişen toplumlar tarıh bilinci olduğundan dolayı bilimin her alanında bizleri geçmişler, uygar bir toplum olmuşlardır.
Adamlar dünyanın bir ucundan geliyorlar, bu coğrafyanın taşlarını kayalarını aylarca inceliyor, tarihi değerleri ortaya çıkarıyorlar. Klasik bir deyiştir, bugünü bilmek için dünü bilmek lazım.