Söylencelerin bence en tutarlı olanı, belki özünde ruhani,
bilemediğimiz bir gücü gerçeğini barındıran, evliya meselleridir.
Kast edilen çıkara, aldatmaya yönelik olmayan samimi doğal
inançlardır.
Kadiri tarikatı şeyhi Dede Osman günlerinin çoğunu Hazreti
İbrahim makamı dergahta geçirir. Nadiren şehre gezmeye gider.
Şehirde genelde gittiği hoşlandığı yer ise o dönem ve şimdi
dahi, sabahları duayla açılan, keşfu keramet çarşısı eskici
pazarıdır. Çünkü orada kendisi gibi aynı değerde olan değerli
Allah dostları vardır. Bunlardan biri dükkanında her ne hikmetse
şarap küpü bulunan Piri Miğan diğeri ise, gösterişten ziyade
uzak kendi halinde olan Mustafa babadır.
Dede Osman arada sırada bu iki Allah dostları arkadaşlarının
yanına gider derin tasavvufi sohbetlere dalarlardı. Mustafa
babanın bir çırağı vardır. Huysuz laf dinlemez. Ne kadar bu
çırağın üzerinde durur normal bir adam normal bir kişilik
kazandırmak istese de fayda etmez. Bu nedenle Mustafa amca
kızarak üzülerek oğlum sen adam olmazsın dermiş. Demek
oluyor ki bu söz çırağın çok zoruna gücüne gider. Kendi
kendine okuyacağım Mutasarrıf olacağım ustama nasıl adam
olduğumu göstereceğim diye azim eder. Gel zaman git zaman.
Gerçekten o çırak Urfa Mutasarrıfı (vali) olur. İlk yaptığı iş ise
dört tane zaptiyeye emir verir gidin eskici pazarında filan adamı
buraya getirin. Zaptiyeler gelir. Mustafa amcayı görgüsüz
mutasarrıfın huzuruna getirirler. Usta beni belki sen tanımadın
yanında çıraktım. Bana sürekli olarak sen adam olmazsın
diyordun. Bak ben büyüdüm büyük adam oldum. Hem de Urfa
valisi oldum. İşte çalıştım çabaladım. seni böyle mahçup ettim.
Mustafa amca mutasarrıfın böyle gurur dolu sözlerine karşılık
hiç korkmadan sözlerini sakınmadan, sen gene adam olmadın
cevabını verir. Niye bu sözü nasıl bana dersin dediğinde,
evladım sen adam olsaydın askerle beni yanına çağırıp gösteriş
yapmazdın. Yanına davet eder. Veya yanıma gelirdin. Bu doğru
söz üzerine mutasarrıf pişman olur.
Ustasından özür diler. Toplumda çok bilinen söylenen bu tarihi
mesele büyük bir ihtimalle Urfa eskici pazarından diğer yerlere
yayılmıştır. Böylece bir tarihi anekdotu nakil etmiş olduk. Mustafa babanın duyduğum başka bir meselini anlatayım. Bizim bu eskici Mustafa babanın köyde erişmiş olmaya çalışan bir seveni varmış. Bir gün bu şahıs kendine göre keramet göstermek üzere süt doldurduğu mendille Mustafa amcanın dükkanına gelir. Süt dolu mendili dükkanda bir çiviye asar. Mendil den süt damlamaz. Eskici pazarı ekseryetle köyden gelen kadın erkek çocuklar geldiğinde kalabalık olur. O dönem köylü kadınlar erkekler gibi çizme giyerlermiş. Ayrıca kadınlar çizmelerinin topuklarına demir pençe takarlar. Yürüdüklerine bu demirden dolayı ses çıkarmış. Böylesi bir köylü kadın Mustafa babanın yanına gelir. Ayakkabından düşen demir pençesini takmak ister. Kadın ayağını uzatınca bunu gören çobanın niyeti kötü olur. Bunun üzerine mendildeki süt damlar. Mustafa amca Dükkanın dolabından pamuğa sarılı ateşi gösterir. çobana bu işler sandığın gibi kolay değildir. Biz şehirde böylesi durumları gördüğümüz bildiğimiz halde niyetimiz bozulmuyor. Sen ufak bir şeyde iradeni ve inancını kayıp ediyorsun böyle olmaz. Keşfu Keramet merkezi Urfa’da bir başka evliya meselli: Melami tarikatından şeyh Hüseyin gösterişten uzak meczup bir şekilde yaşardı. Bundan tahminen almış yetmiş yıl evvel aşağı çarşı isotçu pazarı fırının şatırı fırına attığı bazı ekmeklerin pişmediğini ham kaldığını görür. Bu duruma hayret eder sorunu anlamaz ve çözemez. Bir gün Melami tarikatından şeyh Hüseyin’i görür durumu anlatır. Bana bir entari alırsan sorunu çözerim der. Fırıncı gider Şeyh Hüseyin’e bir entari alır. Şeyh Hüseyin entariyi giyer içinde ateş olan fırına girer. Taşları kontrol eder. Tüm taşların ateş gibi olduğunu, ancak bir taşın soğuk olduğunu anlar. Şeyh Hüseyin soğuk taş elinde fırından çıkar. Taşı yere atar kırar, taşın içinden canlı bir böcek çıkar. Fırıncı ve gören duyan herkes bu duruma hayret eder. Böylesi durumlar karşısında Urfa halkının inançlı insanları Allahın hikmetinden sual olmaz derlerdi. Devam edecek