Değerli okurlar, konumuzla ilgili olduğunu sandığım için tarihi bir Anekdotu burada vermeden geçemeyeceğim.
Abbasî İslam halifesi, Harun Reşit ilme okumaya kitaplara önem veren bir Halifeydi.
Ülkesi dışında yeni bir kitap yayınlandığını bile duysa bir adam tutar ona bir at ve ücretini verir.
İspanya'ya kadar gönderip yeni çıkan kitabı getirdiği olurdu.
Bir gün Harun Reşit’e bu Dünya'nın anlamı nedir diye sorulur, halife çok anlamı, önemi ve manası olmadığını söyler.
Sonra ekler, varsa dünyanın bir manası anlamı, kışın dışarı soğuk iken, içeri sıcak bir oda da dostlarla beraber oturup ilmi ahlaki sohbet yapıldığı zaman ancak, bence böylece dünyanın anlamı olur.
İşte eski dönemde diğer yerlerde ve Urfa'da sıra gecelerinde dost meclislerinde evlerde yaşlılar bu havayı güzelim sözlü edebiyatımızın kıssalarını, mesellerini bizlere böyle anlatır yaşatırlardı.
Osmanlı döneminin ünlü hiciv yazarı Ziya Paşa "geçmiş zaman olur ki hayali Cihan değer" deyişi ile belli ki böyle bir gerçeği ve özlemi vurgulamıştır.
Urfa sıra geceleri medya ya yansıdığı şekilde İbo şov da olduğu gibi, sazlı, sözlü, danslı değildir ve olamazdı. İbrahim Tatlıses kültürü Urfa kültürünü yansıtmaz. Asıl sıra geceleri gerçek şeyhlerin, meşayıkların tasavvufi yerlerdi denilebilir. Çünkü alimler, hocalar da bu gecelere katılırdı.
Bir çok gecelerine Urfa’nın ünlü Nakşi tarikatı halifesi Hacı Müslüm hafızda katılırdı. Hacı Müslüm hafızında bulunduğu bir sıra gecesinde, mevsim kış içeri sıcak, dini ve ahlaki sohbetler yapılmaktadır.
Kazancı pazarından bir esnaf ta sıra gecesinde bulunmaktadır, sohbeti dinlemez, aklı dükkânda ki işlerini düşünür. Hacı Müslüm hafız bunu fark eder, adama bu gece bu yağmur da dükkan da senin ne işin var der. Adam şaşırır kalır, mahcup olur sohbeti dinlemeye başlar. Tarihi Urfa'nın tarihi çarşıları da adeta mesel masal yerleriydi.
Sipahi pazarı ve civarları Haşimiye, Gümrük hanı, Kazaz pazarı, asıl Urfa demektir.
Diğer adı mezat pazarı olan sipahi pazarı bir dönem denilebilir ki bölgenin en büyük ticaret merkeziydi. Elli altmış dükkancı, bir o kadar tellal dışarıdan gelen eşyaları kilimleri halıları sahipleri adına gezdirip satardı. Tellaların her birinin ayrı bir hikayesi olurdu. Deyim yerindeyse feleğin çemberinden geçmişlerdi. Belki yarısı zengin iken yoksul olmuştur. Öyle bir çarşı ki sınıf değişimlerinin, med cezirlerin yani inişlerin çıkışların yaşandığı bir yerdi. Köy sahibi sermaye sahibi dükkancının tellal yani bir anlamda işçi olabildiği, işi iyi rast giden tellalın dükkan sahibi zengin olduğu ilginç bir Çarşıdır Sipahi pazarı. Bunlardan biri kocaman Çamurlu köyünün sahibi adı Muhiddin olsa gerek, heybe dolusu altınla atla gezer sadaka isteyen fakirlere atın üstünde altın atarmış. Har vurup harman savurmuş yoksul düşmüş, gelmiş mezat pazarında tellallık yapmaya başlamış. Nerden nereye hayat böyle işte. Bu çarşının böyle ilginç olayları hikayeleri olurdu. Bu efsane çarşının bir esnafı terzi Ömer özbek birgün abdest almaya Hasan paşa camiye gider ceketini asar abdest alır, bir bakar ceketi yok çalınmış. Çalan kişi devrisi gün ceketi getirir mezata verir. Terzi Ömer efendi tellalın elinde ceketini görür, yanında iki oğlu bulunmakta baba derler bu senin ceketin hırsızı yakala oğlum karışmayın der ceketine para söyler yani artırır ceketı alır tellal gelir ceketinin parasını verir. Oysa Ömer amca istese hırsızı kıs kıvrak yakalar yakındaki çarşı karakoluna götürüp teslim eder büyük bir ali cenaplık göstererek bunu yapmaz. Niçin böyle yaptın diye soran oğullarına ve kişilere bir şey olmaz mutlaka adamın bir ihtiyacı vardır diye hırsızlık yapmıştır cevabını verir. Devam edecek