Her mevsimin ayrı bir özelliği ve güzelliği vardır. Tıpkı gündüz
ve gece gibi… karanlık deyip geçmeyin, bilim adamları gecenin
karanlığının insan vücuduna yararlı olduğunu tespit ettiler.
Kısaca gerekli olduğunu söylüyorlar. Zaten evren, dünya bir
denge düzen içerisinde şaşılacak bir sanat eseridir.
Doğada demek ki aynı şekilde soğukta, sıcakta, her mevsim
gerekli. Diyalektik olarak zıtların birliği vardır. Örneğin kışın
soğuğu ve yağan kar büyük bir gerekliktir. Bu nedenle olsa
gerek, Urfa'da kar berekettir denilir. Kar yerin hazinesidir denilir.
Son zamanlarda Urfa'ya çok kar yağmıyor. Önce Urfa’ya çok
kar yağardı. Şehrin Güney kısmında birçok karlık vardı. Kışın
kar karlıkta saklanır yazın satılırdı.
Urfa'da kış hazırlığı sonbaharda başlardı. Zahire dediğimiz
yiyecekler, pekmez, biber salçası evlerde yapılır, bulgur,
mercimek, buğday el değirmenlerinde çekilir makine sanayi
yoktu.
Her şey el işleriydi. Özellikle bulgur ve buğdaya önem verilirdi.
Zahire içeri konuldu mu, artık kıştan korkulmazdı.
Kışın ısınmak için bir çuval kömür alınırdı. Kalorifer ısıtma
araçları yoktu. Soba nadir olarak zengin evlerin de bulunurdu.
Genelde aileler bir oda da yaşarlardı. Mangalda kayılan kömür
üzerine bizim tandır dediğimiz dört ayaklı küçük tahta bir masa
konur, üzerine bir yorgan atılır aile bireyleri yorgana girer
ısınırdı.
Uzun Soğuk kış geceleri tandırda geçer. Yazın hazırlanan
yiyecekler yenilir, en çok kavurga dediğimiz kuruyemiş sevilerek
yenilir. Tatlı olarak kışın en çok küncülü akıt yapılırdı. Urfa’nın
asıl milli tatlısı şıllık, zor ve zahmetli olduğundan her zaman
yapılmaz, ancak özel günlerde, davetlerde yapılır, misafirlere
ikram edilirdi. Birde bizim palıza dediğimiz undan yapılmış bir
tatlı çeşidi vardır.
Urfa'nın kışa özgü yemekleri çoğu, bulgurdan yapılır. Tiritli
köfte, basma köfte, borani, gibi yemekler seviler yapılır ve yeniz.
Tatlılarda ise en çok zingil ve katmer yapılırdı.
Televizyon yoktu ama masal vardı. Bizim heket dediğimiz
hikayeler anlatılır bir hoş olurdu. Elektriğin teknolojik araçların
olmadığı devir çok değil altmış yetmiş yıl evvel ilimiz bir orta çağ şehri gibiydi. Yani her şey doğal ve sadeydi. Kapitalizmden teknolojiden bir eser yoktu. Halkın edebiyatı sözlü kültürdü. İdare bir çeşit aydınlatma aracı altında anlatılan masallar aslına uygun bir ortamda tadına doyulmazdı. Kışın şehrin içinde mecbur olmadı mı bir mahalleden bir mahalleye gidilmez şehrin dışına hiç çıkılmazdı. Çünkü soğuktan karanlıktan korkulurdu. Büyüklerin anlattıklarına göre, Urfa'ya 1912 yılında büyük bir kar yağar, kar 40 gün, 40 gece devam eder, O sıralarda Van'dan bir ticaret kervanı Halep'e gitmek üzere Urfa'ya gelir, her yer metrelerce karla kaplıdır. Göz gözü görmez, Han diye büyük bir evin misafir bölümüne girilir, yenilir içilir hayvanlarına bakılır yem verilir. Kar Durmuş Yollar açılmış Kervan toplanmış gidecekler, Kervan sahibi kaldıkları yerin ücretini vermek için sahibi çağırılır, Oysa Orası Urfa eşrafından Mirdesi aşiretinden Fazıl Efendi'nin malikanesidir. Fazıl Efendi yanlarına gelir, burası bir han değildir. Sizler de bu kadar gündür benim misafirimsiniz, güle, güle gidin yolunuz açık olsun der. Kervanda ki insanlar hayret ederler, çok sevinirler. Zira böyle bir misafir perverlik her yerde görülmüş işitilmiş bir olay değildir. Bu mesele Urfa'da severek anlatılır. Çünkü eşsiz bir misafirlik örneğidir. Bu tür kış öyküleri şehirde özelikle çok anlatılır. Bundan takriben yüz elli yıl evvel Eriş hoca lakaplı bir Allah dostu veli yaşarmış. Yaz kış bizim zubun dediğimiz bir entarıyla gezerdi. Bir kış günü kar yerde herkes soğuktan titrerken şehrin saray önü semtinde hoca entari katında gezmektedir, bir grup insan yanına gelir, hoca sen bu soğukta üşümüyor musun derler, hayır der, kendisini izleyen kalabalığa kalabalığa gelin bakın, size üşüyen donan adamı gösterim der. Hoca önde kalabalık arkada koşarak aşağı çarşı semtinde Hacı Kamil Hanına gelirler. Hanın köşesinde eşraftan bir kimse abaya kürke sarılmış mangal önünde titremekte, işte donan adam şaka ile donan köpek budur der. Tabi bu kısadan hisselerde derin anlamlar var. Eski Urfa'da yoksulluk vardı ama insanlar huzurlu mutlu sayılırdı. Devam edecek