Eski Urfa Osmanlı devleti döneminde tarihsel doğal özelliğini aynen korumuştur. Bu kitap çalışmasında Urfa’nın anlatılan sosyal, ekonomik, kültürel yaşamının çoğu, Osmanlı devleti dönemlerinde geçmiştir. Osmanlı imparatorluğu zamanında ırkçılık, milliyetçilik, dincilik yapılmamıştır. Bu nedenle bu imparatorluğun sınırları içerisinde yaşayan halklara sistemli bir biçimde ayrım yapılmamıştır denilebilir. Yanlış anlaşılmasın, bu imparatorluk elbette kendine özgü Bir İslam dini yönetimidir. Ancak Milliyetler arasında ayrım yapmadığı gibi, dinler arasında yine çok bariz bir ayrım yapmamıştır. Osmanlı imparatorluğunun her yerinde olduğu gibi şehrimiz Urfa’da diğer iki büyük dinden biri olan Museviler Havra ve sinagoglarda ibadetlerini serbestçe yapardılar. Aynı şekilde Hıristiyanlar Kiliselerde, Manastırlarda dini görevlerini ibadetlerini yerine getirirlerdi.
Urfa’da Cami, Kilise, Havra aynı meydanda bulunurdu. Meydanın bir adı halk arasında elli sekiz meydanı olarak bilinir. Bazılar bu meydanda havra, Kilise bulunmasından dolayı küçümseme, hakaret anlamında elli sekiz ayar demişlerdir. Oysa bu düşünce veya inanç tarzı ilkel gelişmemiş bir tarz ve tutumdur. Zira bu meydana bu şekilde söyleyenler, İslam dinin inancında ve geleneklerinde farklı dinlere karşı bir hoş görünün olduğunu bilmezler. Kaldı ki elli sekiz meydanı adının farklı inanç algısı oluşması bir yanılmadır. İşin olayın doğrusu bu tarihi meydanda bir hamam varmış, Hamamda bir gün yangın çıkar, elli sekiz insan ölür. Bu nedenle bu meydana elli sekiz meydanı denilmiştir.
Osmanlı devleti dönemlerinde din konusunda doğru bir İslam inanç politikası izlemeleri sonucunda halklar bu uygulamadan bırakalım rahatsız olmayı, olması gereken doğal bir durum olarak kabul ederlerdi.
Eski Urfa’nın beş veya altı semtinde din grupları, Milletleri farklı bölgelerde barış içerisinde yaşardılar. Süryaniler Bey kapı semtinde, şimdiki adı kurtuluş mahallesi, civarlarında yaşardılar. Zaten orada iki tane Kiliseleri vardır. Sarayönü, Zincirli kapı tarafında da vardılar. Köprübaşı dediğimiz yerden ötede fazla meskun yerler bulunmazdı. Biz Urfalıların surlar dışında kaldığı için çıkar ki mahalle dediğimiz şimdi adı Kamberiye olan küçük bir yerleşim yeri vardı. Bahçelievler, yenişehir semtleri yoktu. Bağlarbaşı, Sülaymaniye sonradan oluşan semtler idi. Karaköprü köyü nerdeyse Urfa’dan ayrı yabancı bir yer olarak kabul edilirdi.
Saray önü, Haşimiye çarşıları, koyuncu pazarı demirci pazarı, hanlar, halıcılar, kuyumcular, terziler, fırıncılar, kebabçılar, lokantalar vs esnaflar, sanatkarlar çeşitli milletlerden ve dinlere mensup insanlardan oluşuyordu. Bu insanlar küçük sorunlar dışında kardeşçe bir arada yaşıyorlardı. Olması gereken barış içerisindeki ilişkiler ne yazık ki Osmanlı devletinin çöküş sürecinde iktidara gelen Turancı, Hayalcı İttihat teraki partisi tarafından bozuldu.
Bu ırkçı, Türkçü parti örgütlendiği her yerde olduğu gibi Urfa’da Ayrımcı bir politika izleyerek, Müslüman halkı gayri Müslim halka karşı kışkırtıyordular. Bunun neticesinde halk diğer dönemlerde olmayan bir biçimde Hıristiyan ve azınlık Yahudilere karşı bir tavır alıyordu.
Bunu fark eden devrin alim din adamı Buluntu Hoca, vaaz verdiği Ulu camide bir gün vaazında cemaate Kur’anın ilk süresi Elhamdılilahi Rabil alamin ayetini bilinçli bir şekilde tahrif ederek elhamdillahi Rabil müslimin der, Cemaatin haklı olarak şaşırdığını gören Buluntu Hoca olayı ve maksadını, daha doğrusu İslami gerçeği cemaate anlatır. Allah yalnız Müslümanların değil, her çeşit insan topluluklarının, dinlerin, milletlerin Allah’ıdır der. Neden böyle dediğini de açıklar. Son zamanlarda farklı din mensuplarına karşı bir husumetin oluştuğu bununda doğru olmadığını, dinimizin şartlarıyla çeliştiğini söyler. Oysa Urfa’nın Çeşitli din ve milletlerine mensup halkı, barış içerisinde şehrin belli semtlerinde yaşıyorlardı.
Urfa’nın diğer büyük semti Yeni mahalle, bıçakçı, ulu cami, Kutbettin, kadıoğlu mahallerinin çoğunluğu Ermeni Hıristiyan nüfustan oluşuyordu. Yine eski bir mahalle olan Kendirci mahallesinde ise Yahudi halkı bulunuyordu. Kalaboynu, Eyyübiye Arap meydanı, Müderis mahallesi, kazancı pazarı, Hoka meydanı, gibi yerler çoğunluk Müslüman Kürt, Türk, Araplardan oluşuyordu.
Cumhuriyet öncesi Urfa’da sanayi, fabrika yoktur, giyim kuşam, giyecek, yiyecek, ev eşyaları her şey el işidir. Giyim kuşam Cumhuriyetin ilk yıllarında Osmanlı tarzı giyimlerdi. Kadınlar siyah çarşaf, yün ince ip haline getirilerek sonra el tezgahında ustalıkla yapılan beyaz ehram giyerdiler. Genç, bekar kızlar, bizim futa dediğimiz yine tezgahta culhacıların işlediği bez örterdiler.
Erkekler, şalvar, entari, Kürk, aba giyerlerdi. Çocuklarda çocuk şalvarı çocuk abası çocuk kürkü giyerdiler. Çobanlar ise çoban kürkü veya çoban abası giyerdi. Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında her şey değiştiği gibi kılık kıyafet zorlamayla değiştirildi. Cumhuriyet yönetimi Avrupa Kültürünü takip ederek, insanların asırlardır giydikleri kıyafetleri nerdeyse yasakladı. Kadınlar çarşaf ve Ehram yerine manto giymeye teşvik edildi. Erkekler, pantolon giymeye, başlarına şapka takmaya zorlandı. Devam Edecek…