NECDET ŞANSAL
Köşe Yazarı
NECDET ŞANSAL
 

ESKİ URFA TARİHİ VE KÜLTÜRÜ -73-

Cumhuriyet döneminde Urfa doğulu yaşam tarzından batılı bir yaşam tarzına zorlandı. Şapka giymeyen erkeklere zorla şapka giydirmeye başlandı. Nakşibendi tarikatı halifesi Hacı Müslim Hafız, kardeş kavgası olmasın diye hükümet emir etmişse buna uymak gerekir diyerek şapka takar. Kemalist rejim bununla kalsa neyse denilebilir. Şark İslahat kanunu çıkartılarak aklın vicdanın alamayacağı bir şekilde, ilimizin en fazla nüfusa sahip olan Kürt halkının Kürtçe konuşmaları bile yasaklandı. Kürt yok denildi. Kürt dili ve tarihi inkar edildi. Yüzlerce yıllık Türk ve Kürt kardeşliğine zarar verildi. Ezan Türkçe okunmaya başlandı. Türkiye genelinde olduğu gibi Urfa’da bazı camiler kapatıldı. Urfa’nın en büyük tarihi camisi Ulu cami buğday ambarı yapıldı. Narıncı ve kardeşler cami satıldı. Buluntu Hoca’da Müslim Hafız gibi karışıklık çıkmasın diye Hükümetin emirlerine uymak gerektiğini halka anlattı. Hoca Osmanlı döneminde ki birlikçi rolünü Türkiye Cumhuriyeti devleti döneminde yine yerine getirdi. Büyüklerin anlattığına göre Buluntu Hoca bir gün Döşeme Camide vaaz verirken, gündemde olan Kürt meselesi ve kalkışmasıyla ilgili verdiği vaazda Kürt mış, mış, mış diyerek alay eder, tepki gösterir, Kürtlerden bir şey çıkmaz der. Bunun üzerine cemaatin çoğunu oluşturan Kürtler kalkar giderler, camiyi terk ederler. Buluntu Hoca gitmeye yeltenen cemaatin bazılarını oturtur, sözlerinin yanlış anlaşıldığını, aslında Kürtlere yönelik olmadığını ısrarla söyler, açıklar. Söylemek istediğinin bu hareketin özelde Ermenilere genelde emperyalist devletlere yarayacağını söylemek istediğini belirtir. Hoca’nın bu açıklamasını kendimizce biraz yorumlarsak, Milliyetçiliğin İslam dininde yeri olmadığını belirtmek istemiştir. El hak bu doğrudur. Ama burada bir soru daha haklı olarak akla geliyor. İslam dinin gereği ümmetin birliğine zarar verdiği için yasak olan Milliyetçilik Kürtler yapılırsa yasak denilen, daha doğrusu günah olduğu söylenen milliyetçilik, neden Türk ve Arap milliyetçilik yapınca tepki almaz, haram olmaz. Bu durum pekala bir tutarsızlık, ayrım ve çifte standarttır. Ümmetin gerçek, kalıcı, sağlam bir birliği isteniyorsa bu birliğin gereği Yalnız bir milleti doğal insani, İslami haklarını savunduğu için suçlamakla olmaz. Tüm İslam milletlerinin birbirlerinden üstün olmadığını kabul etmek suretiyle olur. Milliyetçilik her İslam milleti için yasak olması lazım gelir. Konumuz daha çok eski Urfa tarihi ile ilgili olduğu için, Urfa’nın kuruluşundan günümüze yani kronolojik olarak son zamanlara kadar olan tarihini fazla uzun olmadan belirttikten sonra, ilimizin Osmanlı devleti döneminde sosyal durumunu ve bu tarihin bir yansıması olan Kültürel yaşamı ve yapılarının tanıtımı bu kitabın ikinci bölümünde olacaktır. Urfa tarihsel süreçte ve sanayi öncesi dönemlerde önemli bir sanat ve ticaret şehridir. Bunun böyle olması Urfa’nın coğrafi konumundan ileri gelmektedir. İpek yol denilen İran, Hindistan, Çin’den gelen malların Orta doğuya ve batıya geçtiği yol üzerinde bulunan tarihi bir şehirdir. Sanayi öncesi çağının insanları açısından dünya çok gizemli bir yerdir. Henüz bilim çağına, aklı kullanma sürecine geçilmemiş, bu yetenek henüz gelişmemiştir. Bundan dolayı böylesi toplum insanlarının yaşamları korku ve bilinmezlik içindedir. Her yerde olduğu gibi bu duygu ve düşünce Urfa’da belki daha fazladır. Urfa bu anlamda bir masallar, efsaneler şehridir desek doğru demiş oluruz. Daha doğrusu Urfa’da tarih ve efsane iç içe geçmiştir denilebilir. İlk bölümde tarihle birlikte bazı ünlü Urfa efsanelerini anlattıktan sonra ikinci bölüm olan Urfa’nın tarihi kültürel yaşamından kesitler sunmaya geçebiliriz. Çünkü efsaneler bir şehrin insanlarının duygu, davranış ve düşünce yapılarının birer göstergesi, Ortak kolektif bir kültürün dışarıya yansımasıdır. Urfa’yı Urfa yapan bir ölçüde efsaneleridir desek doğrudur. Ünlü romancı Yaşar Kemal Urfa efsanelerinin öneminden söz eder. Urfa’yı ziyaret ettiğinde Birecik ve Urfa arasında ağacı, yeşili fazla olmayan, kıraç, kurak çöl gibi topraklardan Balıklıgöller, ağaçları, çiçekleri, yeşili görünce şaşırır. Çölden sonra cennet gibi bir yer nasıl olur diye düşünür. Sanırım ünlü romancı Yaşar Kemal Urfa’nın tarihi hanları ile özelikle Gümrük hanına hayran kalır. Sonra çarşılarını gezer. demirci pazarı, çadırcı, saraç, kazaz pazarı ve nihayet Sipahi pazarına gelir. Burada çarşının eski yaşlı esnafı, saygın insan Ahmet Behrem’ın, her çeşit güzelim el işi eşyalarının olduğu, Kürk, keçe, aba, halı, kilim gibi ürünlerin satıldığı dükkana Urfa’nın yerel yazarı ve gazeteci Naci İpekle beraber gelir. Yaşar Kemal Urfa yöresinin bu el işlerine hayran kalır. Bütçesini de zorlayarak birkaç el işi eşya alır. Ama parası yetmez. Kalan parayı sonra göndersem olur mu diye Naci İpek’in kulağına fısıldar. İpek bunu Ahmet Amcaya söyleyince Ahmet amca Tarihsel Urfa misafirperverliğinin somut, güzel bir örneğini vererek, yalnız kalan para değil, alınan eşyaların hepsini hediye ettiğini söyler. Yaşar Kemal, Naci ipek ve bunu duyan herkes takdir eder. Yanılmıyorsam üstelik bu değerli misafire ve arkadaşlarına Urfa kebabı yedirip uğurlar. Devam edecek
Ekleme Tarihi: 03 Mart 2022 - Perşembe

ESKİ URFA TARİHİ VE KÜLTÜRÜ -73-

Cumhuriyet döneminde Urfa doğulu yaşam tarzından batılı bir yaşam tarzına zorlandı. Şapka giymeyen erkeklere zorla şapka giydirmeye başlandı. Nakşibendi tarikatı halifesi Hacı Müslim Hafız, kardeş kavgası olmasın diye hükümet emir etmişse buna uymak gerekir diyerek şapka takar. Kemalist rejim bununla kalsa neyse denilebilir. Şark İslahat kanunu çıkartılarak aklın vicdanın alamayacağı bir şekilde, ilimizin en fazla nüfusa sahip olan Kürt halkının Kürtçe konuşmaları bile yasaklandı. Kürt yok denildi. Kürt dili ve tarihi inkar edildi. Yüzlerce yıllık Türk ve Kürt kardeşliğine zarar verildi. Ezan Türkçe okunmaya başlandı. Türkiye genelinde olduğu gibi Urfa’da bazı camiler kapatıldı. Urfa’nın en büyük tarihi camisi Ulu cami buğday ambarı yapıldı. Narıncı ve kardeşler cami satıldı. Buluntu Hoca’da Müslim Hafız gibi karışıklık çıkmasın diye Hükümetin emirlerine uymak gerektiğini halka anlattı. Hoca Osmanlı döneminde ki birlikçi rolünü Türkiye Cumhuriyeti devleti döneminde yine yerine getirdi.

Büyüklerin anlattığına göre Buluntu Hoca bir gün Döşeme Camide vaaz verirken, gündemde olan Kürt meselesi ve kalkışmasıyla ilgili verdiği vaazda Kürt mış, mış, mış diyerek alay eder, tepki gösterir, Kürtlerden bir şey çıkmaz der. Bunun üzerine cemaatin çoğunu oluşturan Kürtler kalkar giderler, camiyi terk ederler. Buluntu Hoca gitmeye yeltenen cemaatin bazılarını oturtur, sözlerinin yanlış anlaşıldığını, aslında Kürtlere yönelik olmadığını ısrarla söyler, açıklar. Söylemek istediğinin bu hareketin özelde Ermenilere genelde emperyalist devletlere yarayacağını söylemek istediğini belirtir. Hoca’nın bu açıklamasını kendimizce biraz yorumlarsak, Milliyetçiliğin İslam dininde yeri olmadığını belirtmek istemiştir. El hak bu doğrudur. Ama burada bir soru daha haklı olarak akla geliyor. İslam dinin gereği ümmetin birliğine zarar verdiği için yasak olan Milliyetçilik Kürtler yapılırsa yasak denilen, daha doğrusu günah olduğu söylenen

milliyetçilik, neden Türk ve Arap milliyetçilik yapınca tepki almaz, haram olmaz. Bu durum pekala bir tutarsızlık, ayrım ve çifte standarttır. Ümmetin gerçek, kalıcı, sağlam bir birliği isteniyorsa bu birliğin gereği Yalnız bir milleti doğal insani, İslami haklarını savunduğu için suçlamakla olmaz. Tüm İslam milletlerinin birbirlerinden üstün olmadığını kabul etmek suretiyle olur. Milliyetçilik her İslam milleti için yasak olması lazım gelir. Konumuz daha çok eski Urfa tarihi ile ilgili olduğu için, Urfa’nın kuruluşundan günümüze yani kronolojik olarak son zamanlara kadar olan tarihini fazla uzun olmadan belirttikten sonra, ilimizin Osmanlı devleti döneminde sosyal durumunu ve bu tarihin bir yansıması olan Kültürel yaşamı ve yapılarının tanıtımı bu kitabın ikinci bölümünde olacaktır. Urfa tarihsel süreçte ve sanayi öncesi dönemlerde önemli bir sanat ve ticaret şehridir. Bunun böyle olması Urfa’nın coğrafi konumundan ileri gelmektedir. İpek yol denilen İran, Hindistan, Çin’den gelen malların Orta doğuya ve batıya geçtiği yol üzerinde bulunan tarihi bir şehirdir. Sanayi öncesi çağının insanları açısından dünya çok gizemli bir yerdir. Henüz bilim çağına, aklı kullanma sürecine geçilmemiş, bu yetenek henüz gelişmemiştir. Bundan dolayı böylesi toplum insanlarının yaşamları korku ve bilinmezlik içindedir. Her yerde olduğu gibi bu duygu ve düşünce Urfa’da belki daha fazladır. Urfa bu anlamda bir masallar, efsaneler şehridir desek doğru demiş oluruz. Daha doğrusu Urfa’da tarih ve efsane iç içe geçmiştir denilebilir. İlk bölümde tarihle birlikte bazı ünlü Urfa efsanelerini anlattıktan sonra ikinci bölüm olan Urfa’nın tarihi kültürel yaşamından kesitler sunmaya geçebiliriz. Çünkü efsaneler bir şehrin insanlarının duygu, davranış ve düşünce yapılarının birer göstergesi, Ortak kolektif bir kültürün dışarıya yansımasıdır. Urfa’yı Urfa yapan bir ölçüde efsaneleridir desek doğrudur. Ünlü romancı Yaşar Kemal Urfa efsanelerinin öneminden söz eder. Urfa’yı ziyaret ettiğinde Birecik ve Urfa arasında ağacı, yeşili fazla olmayan, kıraç, kurak çöl gibi

topraklardan Balıklıgöller, ağaçları, çiçekleri, yeşili görünce şaşırır. Çölden sonra cennet gibi bir yer nasıl olur diye düşünür.

Sanırım ünlü romancı Yaşar Kemal Urfa’nın tarihi hanları ile özelikle Gümrük hanına hayran kalır. Sonra çarşılarını gezer. demirci pazarı, çadırcı, saraç, kazaz pazarı ve nihayet Sipahi pazarına gelir. Burada çarşının eski yaşlı esnafı, saygın insan Ahmet Behrem’ın, her çeşit güzelim el işi eşyalarının olduğu, Kürk, keçe, aba, halı, kilim gibi ürünlerin satıldığı dükkana Urfa’nın yerel yazarı ve gazeteci Naci İpekle beraber gelir. Yaşar Kemal Urfa yöresinin bu el işlerine hayran kalır. Bütçesini de zorlayarak birkaç el işi eşya alır. Ama parası yetmez. Kalan parayı sonra göndersem olur mu diye Naci İpek’in kulağına fısıldar. İpek bunu Ahmet Amcaya söyleyince Ahmet amca Tarihsel Urfa misafirperverliğinin somut, güzel bir örneğini vererek, yalnız kalan para değil, alınan eşyaların hepsini hediye ettiğini söyler. Yaşar Kemal, Naci ipek ve bunu duyan herkes takdir eder. Yanılmıyorsam üstelik bu değerli misafire ve arkadaşlarına Urfa kebabı yedirip uğurlar. Devam edecek

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yeniurfagazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.