Efsaneler eski dönem toplumlarının düşünce yapılarının dışa vurumudur. Buna biraz hayal, veya hayal alemi demekte gerekiyor. Yada bireysel ve toplumsal hareketliğinin, gelişiminin belki de olması gereken bir aşaması doğal bir sonucu, zorunlu bir aşaması denilebilir. Neden böyle dediğimizi, Einstein, “hayal etmek bilimden üstündür” diyerek açıklar. Bilimsel gelişmenin bir yolunun bilim kurgu olduğu zaten biliniyor. Bundan dolayı efsane deyip önemsememek, basite almak çek doğru değildir.
Biz gelelim Urfa’nın efsanelerini anlatmaya: Hacı Abo kabaltısı uzun bir kabaltıdır. Bu kabaltının yukarıdan Eyubiye tarafından, aşağıdan kazancı pazarı tarafından gelirken üst girişinde çukurda olan bir evin bir karanlık kapısı vardır. Kalaboynu, Harran kapı ve Eyyubiye mahalle sakinleri bu yoldan geçerken gündüz, gece korkarak geçerlerdi. Nedense… bu korku karanlık kapılı evde cinler vardır söylentisi ve korkusudur. Buna tanık olduğunu, gördüklerini söyleyenler bile vardır. Bir gün gece veya gündüz, vakti tam bilinmez, Hacı Abo kabaltısından bir adam geçerken, karanlık kapıdan çok tavlı (Şişman) siyah bir oğlağın çıktığını görür. Adam oğlağı kovalar oğlak ceylan gibi koşar. Adam da çok koşar, sonuçta oğlağı yakalar. Oğlak adamın elinde dile gelir, ya beni adem beni bırak istediğin parayı sana vereyim, Adam sen de para ne gezer der. Oğlak beni Mevlana tekkesine götür, orada istediğin kadar para alırsın, ben de senden kurtulurum cevabını verir.
Adam ve oğlak, tekkeye gelirler, postunda oturmuş Şeyhin karşısına çıkarlar, oğlak durumu şeyhe anlatır, şeyh adama ne kadar para istersin adam yirmi lira ver yeter, şeyh adama yirmi lira verir oğlağı serbest bırakır. Oğlak orada anında kaybolur gider. Şeyh adama az istedin, ne kadar isteseydin o kadar para verirdim sana der. Adam çok pişman olur, Ama olan olmuştur, artık çaresi yoktur.
Hasan Paşa camiinin karşısında yıkılmış olan bu tekkenin adı Mevlâna tekkesidir. Sonra bu tekkeyi Birecikli Şair Sakıp almış olacak ki bu tekkenin adı değiştirilerek Sakıbın tekkesi denilmiş olabilir. Sakıbın tekkesi demişlerdir, bundan dolayı bu isim ihtimaldir sonradan verilmiştir. Bir efsaneden belki bin efsane üretilir. Bunlardan birini gördüğünü söyleyen eski Urfalıların çoğunun tanıdığı halk bilgesi diyebileceğimiz, dellal Hüseyin amcadır, bundan yaklaşık 80 yıl evvel gece kala boynunda evine giderken Hacı Abo Kabaltısındaki karanlık kapıdan siyah bir oğlağın çıktığını görür, Delal Hüseyin amca oğlağı ne kadar kovalarsa yakalayamaz. Kanlı mağara efsanesi: Eski zamanda Urfa’da bir kış gecesi bir grup arkadaş otururular sohbet ederlermiş. Konu cesaretten, korkusuzluktan açılmış, bazıları korkudan korktuklarını söylemişler, bazıları ise korkmadıklarını söylemişler. Bir kişi ise ısrarla hiçbir şeyden korkmadığını ısrarla söylemiştir. Bunun üzerine odadakiler madem hiçbir şeyden korkmuyorsun, bu yarı gece kanlı mağaraya gidip mağaranın en uzak duvarına bir kazık çakabilir misin diye sorarlar, adam evet der. Arkadaşları öyleyse git mağaraya bir kazık çak, sabahleyin hepimiz mağaraya gidip kazık çaktın mı diye gidip göreceğiz, çaktınsa o zaman senin ne kadar korkusuz ve cesur olduğunu Urfa’ya ilan ederiz derler.
Adam yarı gece korku nedir bilmeden korkusuzca mağaraya gelir. Mağara uzundur, korkuludur, gündüz bile insanlar oradan geçerken korkaklar, bu adam ise hem de gece yarısı uzun mağaraya girer, elinde kazık ve çekici, kazığı karanlıkta yanlışlıkla, entarasi ile birlikte duvara çakar. Korkusuzca işini tamamladığını zanneden adam oradan ayrılmak isterken, adam oradan gidemez, ne kadar çırpınırsa gidemez, o anda kendisini tutanın görünmeyen korkulu görünmez varlıklar olduğu şüphesine düşer. Adam büyük bir korku içerisinde her gitmek isterken kafasını mağaranın duvarına defalarca vurarak orada ölür.
Sabahleyin arkadaşları ellerinde fanusla mağaranın dibinde arkadaşlarının yerde kanlar içerisinde ölmüş olduğunu görürler. Talihsiz adamın başının kanı duvarın her tarafını kaplamıştır. Bu acı trajik olaydan sonra mağaranın adı kanlı mağara olur.
Bu mesele eskiden beri Urfalı büyüklerin anlattığı bir meseledir. Devam Edecek…