Daha evvel çeşitli defa dediğimiz gibi, bir zamanlar her şey el işi idi. Meslekti sanattı. El emeği göz nuru idi. Osmanlı devleti döneminde, Bolu beyine isyan ederek dağa çıkan, Köroğlu’nun “delikli demir icat oldu mertlik bozuldu” dediği gibi, makineler çıktı el işleri rağbetten düştü, demek mümkün olacak.
Şimdi fabrikatör, sanayici, patron ne ise, gene bir zamanların patronları üretim araçlarının sahipleri olan sanatkarlardı. İlimiz Urfa sanayi öncesi döneminde bölgenin en önde gelen üretici sanat merkezi dersek yanılmış olmayız.
Çünkü Urfa’da her çeşit el işleri ürünleri, halı, kilim, aba, kürk, keçe, giysi üreten onlarca sanatkâr bulunurdu. Hele mutfak araç ve gereçleri neredeyse tümü bakırdan oluşurdu. Bu nedenle bakırcılık belki en önde gelen meslek sayılırdı. Bakırcılık sanatının doğal uzantısı olmazsa olmazı kalaycılıktır. Bu iki sanat birbirlerini doğal olarak tamamlar. Çünkü bakır olmasa bakır eşyalar kullanılmaz. Şimdi Urfa’da her sanat dalından o da sembolik düzeyde ancak üç beş esnaf ya kaldı ya kalmadı. İşte bunlardan biri bir dönemin en kazançlı hem de itibarlı sanatı olan kalaycılığın yaşayan duayen temsilcisi kalaycı Osman usta kaldı. Osman usta İlerleyen yaşına rağmen, hala dükkanında çalışıyor. Kalaycılık mesleğini icra ediyor. Eski mutlu günlerini yad ederek sohbet ettik.
Osman amcanın dükkânı aşağı çarşıda, eski hal pazarı, bizim Mevla hane dediğimiz çarşının ara sokağında şafak banyonun biraz ilerisinde şimdi köhne durumda olan bu küçük çarşı meğerse bundan kırk elli yıl evvel Urfa’nın en pahalı çarşısı imiş. Bu bilgiyi bize dükkanında misafir olduğumuz Osman usta verdi. Kendi dükkanını 1958 de bir servet sayılacak bir parayla 5000 liraya, satışa ikna olmayan dükkân sahibin oğluna da 500 lira bahşiş vererek aldığını belirtiyor. Altmış yıldır bu dükkânda çalıştığını, o dönemlerde kendi meslek dallarında altmış tane dükkanları olan, altmış tane de köylerde çalışan seyyar toplam yüz yirmi kalaycı esnafın olduğunu söylüyor. Kendilerinin de yani dükkancı kalaycı esnafının bazılarının da köylere gidip üç dört ay kalıp çalıştıklarını anlatıyor.
Traktörlerin yeni çıktığı, köylere girdiği yıllarda Ağaların traktör almak için kendilerini kefil gösterdiklerini belirterek, içli bir şekilde nereden nereye geldiklerini tasvir ediyordu. Kendi zamanın en iyi tanınmış kalaycı ustasının, Ermeni kökenli bilge kalaycı Garabed usta olduğunu belirtiyor. Sanayi öncesi eski Urfa, üç dinin, bazı etnik yapıların barış içerisinde yaşadığı, hanları hamamları kapalı çarşıları ile küçük şirin bir masal şehri gibi idi.
Çok ta güzel leziz yemekler bir uğraştı, severek yapılır bir tat alınarak yenilir. Bu nedenle ağız tadıyla yenilsin denilir. Bu nefis yemekler ancak bakır kaplarda tadına doyulmaz olur. İşte kalaycılık yemekle ilişkili bir meslek olduğu için bir dönem oldukça revaçtaydı. Çünkü bakır kapların belli bir süre kalay yapılması mutlaka gerekli olur.
Burada kalaycı ustalarına iş düşerdi. Şimdi her şey tabi tersine döndü. Meslek Son demlerini yaşamakta. Haftada iki üç müşteri ancak geliyor. O da karın tokluğuna bir geçim sağlıyor.
Bilge kalaycı Osman usta bu durumu normal karşılamakta çok sorun etmiyor. Her şeyin bir başlangıcı ve sonu olduğunu belirtiyor. Devam Edecek…