Urfa ilinin tarihsel bir özelliği nedendir çok bilinmez ve izah edilemez, bir niteliği her din dönemlerinde mevcut güçlü dinlerin merkezi olmuştur denilebilir. Dinler tarihine bakıldığı zaman dünyada insan topluluklarının çoğunun önceki dinlerinin putperestlik olduğu görülür. İnsanlar kendi elleriyle yaptıkları taştan veya tahtadan yapılan nesnelere tapardılar. Taptıkları bu nesnelerin bir anlamı olduğu gibi anlamsız nesneler de olabilirdi.
Anlamlı put nesneleri bir şair, yazar, bilgin olabildiği gibi, bir Ay tanrısı şekli, putu veya Güneş, yıldız tanrısı putu olabilirdi. Dünya insanlığı putperest inancı ve kültürünü yaşadığı dönemlerde Harran ve Urfa ünlü putperest merkezi şehirlerdi. Harran’da putperest Sin tapınağı dünyaca ünlü bir tapınaktı. Aynı şekilde Urfa, önceki adı Edessa, ünlü bir putperest merkeziydi. Balıklı gölde büyük ve ünlü bir putperest sunağı mabedi olduğunu tarihi bilgiler yazıyor, teyit ediyor. Bu her iki şehrin halkı putperest idiler, yani putlara tapardılar. Tıpkı Hicaz bölgesinde bulunan Mekke ve Medine gibi şehirlerin halkı gibi puta tapıcılardı.
Putperestlik sona erdikten sonra Yahudi dini geldiği zaman bu şehirler ve Urfa yine Yahudi dininin merkezleri olmuştur. Sonra gelen Hıristiyan dininde de yine bu şehirler ve özelikle şehrimiz Urfa Hıristiyan dinin kutsanmış ilk merkezi olmuştur. En son gelen İslam dini dönemlerinde de bu şehirler bu özeliklerini fazlasıyla korumuş muhafaza etmişlerdir. Urfa İslam ordularının 639 yılında fethinden sonra, İslamiyet çok hızlıca yayılmış yine diğer tarihi ünlü şehirlerden fazla İslamcı olmuştur. İslam dini gelmezden evvel Urfa’nın resmi dini Hıristiyanlıktı. Hıristiyanlık dini İslamiyet geldikten sonra azınlığa düşmüştür.
İslam dini Urfa’da daha çok Eyyubi ve Osmanlı devletleri dönemlerinde güçlenmiş ve kurumlaşmıştır. Bu devirlerde birçok camiler, hayır kurumları yapılmıştır. Alimler, İslam dini alimleri, velileri yetişmiştir. Bu bölümde Urfa’da halk arasında adları söylenen bilinen bazı ünlü alim ve velilerin kısaca hayatlarını anlatacağız. Bediüzzaman Ahmet el – Hemedanı: Urfa’nın en eski en tanınmış bir velisidir. Ne zaman doğduğu bilinmiyor. Vefatının 1209 yılında olduğu kendi adını taşıyan Urfa’nın en eski mezarlığı olan Bediüzzaman mezarlığında bulunan türbesinde Arapça yazıdan anlaşılıyor.
Bediüzzaman’ın asıl adının ne olduğu nereden geldiği bilinmiyor. Çünkü bu konuda yazılı bir kaynak bir kitap bulunmadığı gibi Türbesinde ölüm tarihinden başka bir bilgi, yazı bulunmamaktadır. Ancak halk arasında Adının Ahmet olduğu Hemadan’dan geldiği lakabının Bediüzzman olduğu söylenir. Anlaşılan Bediüzzman Ahmet el Hemedanı İslam dinin Urfa şehrinde yayılmasında ve sevilmesinde bu zatın çok büyük katkılar emeği olduğu tahmin ediliyor. Ayrıca bu zatı muhteremin Urfa’nın bilinen ilk İslam dini evliyası olduğu zannediliyor. Müslüman Urfa halkı arasında evliya, veli denildiğinde ilk akla gelen çok eski zamanlardan beri Bediüzzaman hazretleridir. Türbesinin civarları evliya, veli türbeleridir. Bediüzzaman şeyhin soyundan gelenlere veya bu türbeye hizmet edenlere, ihtimaldir. türbe önünde bekleyenlere de Şeyhizadeler deniliyor. Buna kanıt ise 1897 Urfa Şeri muhakeme kayıtlarında Bediüzzaman Şeyhizade Salih efendi adının yazılı olduğu belgeden anlaşılmış oluyor.
Türbe önünde bekleyenlerin bir payesi olduğu benim gözlemim ve tahminimle olmuştur. Bundan yaklaşık 50 yıl evvel çocuktum, Bediüzzaman’ın türbesinin önünde bekleyen şimdi adını hatırlamadığım, Kürtçe lakaplı 90 yaşlarında iki gözden ama görmeyen, sakallı bir piri fani sabahtan akşama kadar türbenin önünde beklerdi. Çocukluğumdan beri eski mesellere yaşlı insanların sözlerine meraklı olduğumdan bir gün bu türbenin önünde oturan bu yaşlı insanın güzel, anlamlı konuşmasını duyunca oldukça hoşuma gitti, artık haftada bir bu piri fani insanın başkalarıyla yaptığı sohbetleri işitmek için oraya gider, hayranlıkla onu dinlerdim. Türbelerde bekleyen böylesi temiz, bilgili insanlara Osmanlı devleti dönemlerinde türbedar denilirdi. Devam edecek