Şeyh Hayat El-Harrani: Harran’da yetişen evliya’nın büyüklerinden, ariflerin ileri gelenlerindendir. Doğum tarihi her ne kadar bilinmiyor denilse de, 1185 tarihinde 81 yaşında vefat ettiğine dair bilgiler olduğuna göre, doğum tarihi 1104 oluyor.
Asıl adı Hayat bin Kays Hazretleri Keşfu keramet sahibi bir zattır. Allah-u teala’ya yakınlık derecesi bakımından yüksek bir mevkide bulunuyordu. Hakikat ilimlerinde derin bilgisi vardı. Sayısız kerametleri yanında hikmetlerle dolu; yüksek hakikatları açıklayan sözleri çoktur. İlim sahiplerine ışık tutmuş onlara önder olmuştur. Yetiştirdiği öğrenci sayısı bir hayli fazladır. Alim, cahil, herkes, Hayat Bin Kays’tan istifade etmiştir. Harran halkının başı sıkıştığında ona başvurmuşlardır. Örneğin; Harran ovasına günlerce yağmur yağmadığı birçok kez vaki olmuştur. Bundan dolayı Harran halkı kendisine gelerek, Allah’tan niyaz ederek yağmur yağması için dua etmesini istediklerinde Allah dostu Hayat’ın duası sonucu yağmur yağdığı vaki olmuştur. Meşru bir neden olmadan namazı cemaat ile kılmayı kaçırmazdı. Zamanın ileri gelenleri onun ziyaretine gider, duasını alırdı. İslam aleminin büyük komutanı Kudüs Fatihi Selahaddini Eyyubi Urfa’yı fetih ettikten sonra Harran’ı da fetih eder. Hayat El –Harrani’ye iktisap eder, şeyhi olur. Selahaddin şeyhine çok sevgi ve muhabbeti oluşur. Duasını alır. Sözüne ehemmiyet verir dinlerdi. Hayat El –Harrani vefat ettiğinde Selahaddin sevgili şeyhine üstü kubbeli bir türbe yapar. Türbenin yanında birde taştan yapılmış güzel bir cami yaptırır. Şeyh Hayat güler yüzlü, yumuşak huylu, cömert, gece ibadetine düşkün, inzivayı yalnızlığı seven bir veli olarak biliniyor.
Ebul Hasan el Kureyşin dediğine göre, Şeyh Hayat’ın Marufi Kerhi, Abdulkadiri Geylani, Akil el Menbici gibi ölümlerinden sonra da tasarruf sahibi dört zattan biridir deniliyor. Bu zatlara öldükten sonra diri anlamına gelen Hay denilmektedir. Birçok tasarrufu ve kerameti bulunan Allah dostu Hayat’ın burada olağanüstü üstü bir kerametini nakil edelim. Bir zamanlar Şeyh ile beraber bir cemaat sefere çıkmıştı. Yorulunca bir yerde dinlenmek istediler. Ümmü-u ğılan denilen büyükçe bir (diken) ağacının altında istirahata çekilirler. Bir ara Şeyhin hizmetçisi Şeyh Hayat’a dedi ki; Efendim! Benim canım taze hurma yemek istiyor. Şeyh efendi dedi ki; (yanındaki) Ağacı salla, hurma yersin (buyurdu) – Ama efendim bu Ümmü-ü ğılan dediğimiz (diken) ağacıdır hurma verir mi? deyince, ben sana ağacı salla dedim. Hizmetçi ağacı salladı. Mis gibi taze hurmalar dökülmeye başladı. Dökülen hurmaları yediler, doydular. Ardından kalkıp yollarına devam ettiler.
İslam dinini iyi yorumladığını iddia eden bazı alim ve müçtehitlere göre dinimiz de keramet vardır.
İmam Bakır: Harran’ın İmam Bakır köyünde, 12 İmam’dan beşincisi olan Ebu Cafer İmam Muhammed Bakır’a atfedilen bir türbe ve yanında yine onun adını taşıyan bir cami bulunmaktadır.
Hazreti Ömer zamanında Urfa ve Harran’ın fethine katılan ( Miladi 639) Ebu Muhammed’in ( şehit düşen denilen) kesilen bir parmağının buraya gömülerek üzerine bu türbenin (Meşhed) yapıldığı tahmin edilmektedir deniliyor.
Şazeli Ali dede: 17. Yüzyılda Urfa’da yaşamış Şazeli tarikatının bir şeyhidir. Kabri Halil Rahman mezarlığında bulunmaktadır. Türbesi içindeki bir yazıda dördüncü Murad Bağdat seferine çıkarken Şazeli şeyhine uğrar, onun hayır duasını alır, kendisine birçok bağışla birlikte Karaköprü köyünü verir. Şazeli Ali dede Afrika’dan göç ederek İstanbul Erenköy’e yerleşmiş, sonra Urfa’ya gelerek Halil Rahman caminin yanına yerleşmiş, burada kendisine bir tekke yapmış, zikir ve ibadet yapmış, vefat edince tahmini evinin ve tekkesinin yanında ki türbeye defin edilmiştir. Şazeli Ali dedenin soyuna dergah şıhı denilmekte, sonra Eren soy adını almışlardır. Devam Edecek…