13. asrın ünlü şairi ve düşünürü Şeyh Sadi Şirazi doğum tarihi tam olarak bilinmiyor. Ancak yapılan hesaplamalara göre 1200 tarihinin ilk yıllarında İran’ın Şiraz şehrinde doğduğu tahmin ediliyor. Ölüm tarihi konusunda bir kuşku yoktur. Miladi 1292 tarihinde Şiraz’da vefat etmiştir. Alim bir aileye mensup olan, Sadi, ilk eğitimini kendi şehrinde yapmıştır. Moğol istilası üzerine Şiraz’ı terk eder o zaman bir ilim merkezi olan Bağdat’a gelir, orada Nizamiye medresesinde tahsiline devam eder. Dünya’nın birçok bölgesini gezer. Oralarda insanlarla yakın ilişkiler kurmuştur. Gezdikleri gördükleri yerlerin izlenimlerini iki ünlü eseri Bostan ve Gülistan’da kısa ibretli hikayeler şeklinde yazmıştır. Eserleri Türkçe dışında Arapça, İngilizce, Fransızca, Almanca gibi batı dillerine çevrilmiştir. Fars ve Hint dillerinde sayısız baskıları yapılmış. Osmanlı medreselerinde ders kitapları olarak okunmuştur. Sadi’nin eserleri İslam dünyasında ilham kaynağı olmuştur. Asıl adı Ebu Abdullah Şirazi olan şair o dönemde Şiraz şehrini adil bir şekilde yöneten Salgurlu Türk Ata beklerinden Ebu Bekir Sa’d bin Zengi’ye olan sevgi ve bağlılığını göstermek amacıyla eserlerinde Sadi imzasını kullanmıştır. Sadi bu Türk sultandan ve diğer adil sultanların adaletinden sürekli olarak söz eder över. Zalim sultanların zulmünü yererek anlatır. Eserlerini Şiraz’ın güvenli ortamında huzur içerisinde yazdığını söyler. Eski dönemlerde Televizyon, bilgi sayar, cep telefonlarının olmadığı zamanlarda aydın insanlar özelikle kış mevsimi geldiğinde böylesi kitapları okur. Meseller ve masalar anlatarak hoşça vakit geçirirler. Klasik eserler eskimiyor. Bizde eski kültürden gelen bir alışkanlık olsa gerek, soğuk kış günlerinde böylesi eski meselleri anlatmak ihtiyacı duyuluyor. Geçen yıl kışın Bostan kitabını ve bazı hikayelerini yazmıştım. Bu yılda Şeyh Sadi Şirazinın bir şahaseri olan Gülistan adlı eserinden bazı hikayeleri anlatalım. Hacac ile duacı: Bağdat’ta duası makbul bir Allah dostu yaşardı. Hacac duyunca çağırttı. Derviş geldi. “Benim için dua etmeni isterim” dedi Hacac. Ellerini kaldırarak “ ey “Rabbim canını al bu adamın” diye yakardı. Hacac senin hem de insanların yararına bu,” Derviş. Diye cevapladı. Ey buyruğundakilere acı çektiren! Ne zamana dek böyle zulmedeceksin? Ölmen yaşamından iyidir senin, çünkü herkese acı veriyorsun. Fitnenin uykusu: Zalim sultanlardan biri, bir Allah dostunu sordu, “ En iyi ibadet hangisidir?” “Senin için öğleye dek uyumak,” diye cevapladı Derviş. “Anlamadım?”dedi Sultan. Anlaşılmayacak ne var dedi Derviş “uyuduğun sürece halkına eziyet edemezsin” Bir zalimin öğleyin uyuduğunu görünce “fitnenin uyuması iyidir” dedim. Uykusu uyanıklığından daha iyi olanın ölümü istenmeli. Fitne uykudadır, uyandırana Allah’ın laneti yağsın. Bir parça tuz: Nuşirevan ava çıkmıştı. Adamlarından birinin şansı yaver gitti, semiz geyikler avladı. Birini pişirirken tuz olmadığını fark ettiler. Hizmetçiden en yakın köye gidip tuz getirmesini istediler. Adam giderken Nuşirevan çağırdı, para vererek “bununla al” dedi, devletin parayla tuz alması bir gelenek olsun, köylü perişan olmasın” Oradakiler şaşırdı. “Bir parça tuzdan ne çıkar ki…” dediler. “Zulüm başlangıçta az idi” diye konuştu, “her gelen bir şey kattı, büyüdü, bugünkü şiddetine ulaştı” Halkın bağından sultan bir elma yiyince, adamları ağacın kökünü söker. Bir yumurta alarak zulmü başlatan padişah’ın askerleri bin tavuğu şişe geçirir. Ölüm müjdesi: Nuşirevan’a, “Düşmanlarından biri öldü, Allah bedenini kaldırdı Dünya’dan,” diye müjde verdiler. Nuşirevan “onu aldı da beni bırakacak mı? Bu nasıl bir müjdedir? Hiç ölüme sevinilir mi?” diye karşılık verdi. Düşmanın ölümüne sevinilmez kimsenin hayatı sonsuz değildir. İyilik ve adalet: Rumelili İskender’e “Doğu ve batı ülkelerini nasıl fethettin?” diye sordular, “Önceki sultanların ordusu daha güçlüydü, senden daha zengin idiler, neden onlara değil de sana nasip oldu?” “İyilik ve adalet sayesinde” diye cevapladı İskender. Taç ve taht geçicidir. Geçmişlerin iyiliğini an ki, senin de adını gelecekte ansınlar.
Şeyh Sadi şirazi’nin Gülistan eserinde daha nice önemli meseller anlamlı hikayeler vardır. Ancak bir köşe yazısında sohbet anlamında ancak bu kadarı yazılabiliyor. Bu eser bir değil birkaç defa okunabilir diye düşünüyorum. En iyisi benim tavsiyem böyle klasik eserleri okumayanların okumasıdır. Böylece tarihi zamanlara, geçmişe bir anlamda yolculuk yapılmış olur.