Peygamberimize (s.a.v.) Nübüvvet nurunun gelişinin tebliğe başlamasının ilk Müslümanların İslam’la şereflenişinin ardından Müslümanlar bir müddet(yaklaşık 11 yıl) Mekke’de putperestlerin eziyetlerine katlandılar.
Miladi(güneş) takvimine göre 622’de Mekke’den Medine’ye göç etti sahabe ve Resululallah. Bu göç tarihi, Hicri(ay) takviminin başlangıcını oluşturdu.
Bu büyük göçle birlikte Müslümanlar, sadece bir şehirden başka bir şehre değil, sılalarından gurbete doğru yol aldılar. Çünkü Hazreti İbrahim’in inşa ettiği Beytullah(Allah’ın evi) Mekke’de idi. Bu kabeden zorunlu ayrılık ise; ashab’ın kalbinde bir ukteydi.
Yaklaşık 8 yıl Mekke’ye hasret kalan Müslümanlar, Medine’de güçlenmiş ve sayıca çoğalmışlardı.
Peygamberimiz miladi 630 senesinin Ramazan ayında, İslam ordusu ile sefere çıkarken askerlerine şu emri verdi:
" Size karşı konulmadıkça, size saldırılmadıkça, hiç kimse ile çarpışmaya girmeyeceksiniz, hiç kimseyi öldürmeyeceksiniz."
Peygamber Efendimizin bu tebliği cihattaki amacın kan dökmek, katliam yapmak olmadığını yüzyıllar sonrasına bizlere ne güzel aktarıyor. Tıpkı Yusus Emre’nin şu eserindeki gibi:
Ben gelmedim dava için
Benim işim sevi için
Gönüller dost evi için
Gönüller yapmaya geldim
Gece Mekke yakınlarında konaklayan ordu gündüz şehre girerken 3 koldan çatışmayarak şehre girdi, sadece bir kol(4. Kol) saldırıya uğradı ve savunma yapıldı. Ezici bir kuvvetle şehre girildiği halde kimsenin malına ırzına canına dokunulmadı.
Şehirde genel af ilan edilirken, güvenli bölgeler oluşturuldu. Ebu Sufyan’ın evi bu emniyetli yerler arasındaydı.
Şehre barış, adalet ve güvenlik getiren İslam kuvvetleri, halkı kandırma, din ticaret aracı olan putları indirmek amacıyla Kabe’ye girdiklerinde İsra süresinde yer alan şu ayet-i Celileyi okudular:
“ De ki: Hakk geldi batıl yok oldu, elbette batıl yok olmaya mahkumdur ”