Kalp kırılması, kinli olmakla ile ilgili bir söylence . Vakti zamanında çocuğu çok olan mağdur bir kişi, artık ailesinin geçimini yapamaz duruma gelmiştir. Bir nevi intihar etmek üzere bir dağa gider. Orada bir ayıya rastlar. Ayı ne geziyorsun buralarda der. Adam durumunu anlatır. Buraya ölmek için geldim. Çoluk çocuğumun geçimini yapamıyorum. İsterim bir hayvan beni parçalasın. Bu azaptan kurtulurum. Ayı yazık sana der, ikimiz kardeş olalım. Ben sana dağda odun toplarım. Sen gidip pazarda satarsın. Ayı odun toplar. Adam gider pazarda satar. Adamın işi iyi olur çocukların ihtiyaçlarını karşılar. Bir gün ayıya burada bir ziyafet yapacağım. Şehirde Kelle paça yapar, dağa getirir. Buyur Ayı kardeş, beraber yiyelim. Ayı benim payımı şu kayanın üzerine dök orda yerim, belki miden bulanır. Adam hiç olur mu kardeş değimliyiz, birlikte yiyelim der. Kelleyi birlikte yerler. Ancak ayı tüyü ile pençesiyle yemek yerken, adamın midesi bulanır, yere tükürür. Ayı bunu görür, belli etmez, ama içinden çok kızar. Adama şehre gittin mi bu baltayı götür, jilet gibi keskin yap getir. Adamın bir şeyden haberi yok. Gider şehirde baltayı çok keskin yapar gelir. Ayı adama bu baltayla var gücünle başımın ortasına vur. Adam nasıl olur seni vuramam. Ayı hiddetlenir beni vurmazsan seni parçalarım. Cevabını verir. Adam mecburi korkusundan baltayı var gücüyle ayının başının ortasına vurur. Ayı balta başının ortasında inleyerek ormana gider kayıp olur. Gel zaman git zaman. Adam bir gün ormanda ayıyı görür. Korkudan ne yapacağını bilemez. Ayı gel korkma sana bir şey yapmam. Adam ayının yanına gider. Ayı adama bak alnıma yaram iyileşti. Yaranın yerinde tüyde çıktı. Ama senin yere tükürmenin acısı içimden çıkmadı. Artık seninle kardeşliğimiz bitti. Buna benzer, başka bir söylence. yoksul bir kişi bir yılana rastlar. Yılan derdin nedir diye sorur. Yoksul kişi derdini anlatır. Yılan adama acır, her gün yanıma gel sana bir altın veririm der. Adam her gün gider yılandan bir altın alır.
Bir süre böyle devam eder. Ancak bir aksilik çıkar. Adam yılanın yanına gidemez. Yılanın yanına oğlunu gönderir. Oğlan yılana kendini tanıtır. Bir altın ister. Yılan gider, hazineden bir altın çıkarır oğlana verir. Oğlan hazineyi görünce hazineye konmak için yılana saldırır, ancak yılanın kuyruğu kopar ölmez. Oğlanı ısırır oğlan orada ölür. Adam uzun bir süre çocuğunun gelmediğini görünce telaşla yılanın yanına vardığında oğlunun cansız bedeniyle karşılaşır. Yılan durumu anlatır. Sende evlat acısı bende kuyruk acısı olduğu müddetçe Dost olmayız . Yaşanma ihtimali olan diğer bir söylence ile devam edelim. Gene vakti zamanında, yani her şeyin doğal ortamda olduğu masal döneminde bir garip adam varmış. Bu garip kişi sırtında bir torbası, bir şey veren olursa alır. Kimseden bir şey istemez. Aldıklarından ihtiyacının dışında olanı başka kimselere verir. Ev, ev, dükkan, dükkan dolaşır, iyilik edersen kendine, kötülük edersen kendine dermiş. O zaman Urfa küçük bir şehir. Haftada bir aynı ev ve dükkana gidip, iyilik edersen kendine, kötülük edersen kendine sözlerini söyler. Bu garip adam bir gün su meydanından şehrin dışına çıkarken, bakar bir ev ekmek yapıyor. Ekmek yapan kadına iyilik yaparsan kendine,kötülük yaparsan kendine der. Kadın arada bir gelen bu yaşlı adamdan kızar, ekmeğin içerisine biraz zehir kor, ölsün kurtulalım bundan diye düşünür. Zehirli ekmeği yaşlı adama verir. Adam ekmeği alır, aynı sözleri tekrarlar. Şehrin dışına akabe yoluna gider. Öteden, askerden gelen bir genç acıkmıştır. Yaşlı adama amca ekmek sende yok mu der. Adam şimdi bir kapıdan ekmek aldım, buyurun ye der. Genç adam bilmediği zehirli ekmeği yiye, yiye fenalaşarak gelir elinde ekmek evin içerisine düşer. Anne feryat figan eder. Ama nafile, adamın söylediği hatırına gelir. Kendi elimle evimi yıktım der.