Hazreti İbrahim (a.s) makamının olduğu yere kısaca balıklıgöl deniliyor. Oysa buranın kutsal özelliği elbette yalnız göl olması değildir. Daha doğrusu balıklıgöl, değil balıklıgöller denilebilir. Çünkü burada bir göl değil, iki küçük göl vardır. Hazreti İbrahim’in Yaygın kanaate göre kalenin bitişiğindeki Aynzeliha gölüne atıldığı zannedilir. Oysa rivayete göre bu göle değil bitişik göl olan Halil-ür rahman golüne atıldığıdır. Kur-ani Kerim İbrahim süresinde belirtildiği üzere Urfa kralı Nemrut tarafından odun yığılarak yakılmak üzere atıldığı yerde odunun ateşi su ve balık olmasıyla göl oluşmuştur. Hazreti İbrahim’in ateşe atılmasının nedeni Nemrut’un ilahlık iddiasını kabul etmemesidir. Daha doğrusu çok ilahlığa karşı çıkmasıdır. Putlara inanmamasıdır. Kainatın yaratıcısı yüce bir güce Allah’a inanmasıdır. Urfa’da bizler eski Urfalıların Dergah dediği kutsal mekan elbette yalnız göllerle tanınmaz. Asıl önemli olan Hazreti İbrahim’in doğduğu rivayet edilen mağara vardır. Bu kutsal mekanlara her yıl binlerce yerli yabancı misafirler gelir. Buraları ziyaret ederler. Buranın yönetiminden belediye ve valilik sorumludur. Şanlıurfa ilinin yöneticisi bu iki kurumun personelleri ellerinden geldiği kadar buraları gezen insanların rahat ve huzur içerisinde gezmelerini sağlar. Bu konuda el hak başarılı oldukları kabul edilir. Bu kutsal makamlar buraların her tarafına yerleştirilmiş ses cihazlarıyla aralıklı olarak sürekli bir biçimde burayı gezen misafirlere buranın tarihçesini bir bakıma her dilde verir. Her dilde verir dedim, çünkü burada anons edilen İngilizce kabul edelim ki bir Dünya dilidir. Anons edilen diller önce doğal olarak Türkçedir sonra İngilizce, Arapça, birde yanılmıyorsam Fransızcadır. Türkçe bizim resmi dilimizdir bunda elbette bir sorun yoktur olamaz. Arapçada öyle bölgesel ve bir Dünya dilidir buna da itiraz olmaz. Diğer Avrupa dillerinin kullanılması doğrudur. Ancak burada bu dil tanıtımında büyük bir çelişki vardır. Türkçe ve Arapça Urfa halkının
kullandığı dillerdir. Bir de burada bu tarihi şehirde çoğunluğun etnik kökenin bağlı olduğu Kürtçe denilen bir dil vardır. Türkçe ve Arapça doğal olarak bu kutsal mekanın tanıtımında kullanıldığı anons edildiği halde, neden bu yörenin bir tarihi dili olan Kürtçede tanıtım ve anons yapılmaz. Bu konuyla ilgili birçok duyarlı insan haklı olarak rahatsız oluyor. Çünkü insanın aklına Türkçe ve Arapça bu halkın dili ise Kürtçe bu halkın konuştuğu bir dil değimlidir sorusu haklı olarak geliyor. Kürt ve Kürtçe konusu Türkiye Cumhuriyeti devleti döneminde hep sorun olmuştur. Oysa sorun olmaması gerekirdi. Osmanlı devleti döneminde Kürt halkı kabul ediliyordu. Hatta Kürtler Müslüman bir halk olarak Osmanlı devletinin en önemli bir mütefiğiydi. Malazgirt savaşında oluşan Türk Kürt birliği, Sultan Yavuz Selim döneminde pekişti. Kürtlerin çoğunluğunu teşkil ettiği doğu ve güneydoğu bölgesi Osmanlı devleti tarafından Kürdistan olarak kabul ediliyordu. Son Osmanlı padişahlarından Abdulhamit Kürtlerle yakın samimi bir iş birliği kurmuştu. Cumhuriyetin kurulmasıyla Kemalist rejim olmayacak bir şey yaptı, Kürt dilini yasakladı. Bunun sonucu olarak neredeyse tüm cumhuriyet hükümetleri böylesi inkarcı bir politika izlediler. Ancak Ak parti 2002 de iktidara geldiği zaman bu yanlış yoldan dönme sinyalini verdi. Ünlü üç y sloganın dışında yine ünlü üç ilke olan a- bölgesel milliyetçilik, b- etnik milliyetçilik, c- dinsel milliyetçilik yapılmayacak karanı aldı. Bu ilkeleri uzun süre uyguladı. Ayrıca doğru radikal bir kararla Kürtçe bir TV kanalı açtı. Siyasal nedenlerle kabul edilmeyen inkar edilen bir dille televizyon açma yayın yapma devletin amacına yönelik olsa bile bir nevi devrim sayılırdı. Gene bu iktidar döneminde barış süreci başlatıldı. Neden sonra bu olumlu barışçı süreci sabote edildi. Ak partinin MHP ile ittifakından sonra bu parti kuruluş ilkelerinin dışına çıktı. Balıklıgöl ve diğer bazı örnekte görüldüğü üzere Kürt dilini kabul etmemeTürk milliyetçisi ortağı partinin inkarcı Kemalist çizgisine belki istemeyerek geldi. Kürt varlığını inkar etme diline karşı çekinme, Ak partinin İslami
referansıyla çelişiyor. Yapılması gereken barış ve çözüm sürecinin tekrar doğru bir şekilde başlatılmasıdır. Zira Ortadoğu’da Türk ve Kürt birliği kardeşliği aklın yoludur ve gereklidir.