Bilimsel tezlere göre insanlık tarihi çeşitli aşamalardan, badirelerden geçmiştir. Bu konuda ve diğer birçok konuda bilimle dinler arasında insan ve doğa konusunda bazı ortak görüş olmakla birlikte, ayrılan tarafları da vardır. Bazılarının iddia ettikleri gibi din ile bilim arasında çok büyük görüş farkları bence yoktur. Sonuç olarak nasıl ki bilim insan ve evren konusunu bilim açısından inceler, insanın Dünya’ya gelişini daha doğrusu Dünya ve Evren oluşumunu bazı araştırmalarla saptama yapar. Dinler ise ilahi olduğu kadar maddi anlamda insanlık tarihinin bir sonucu ve aşamasıdır. Bu nedenle din ve bilim arasında kesin bir ayrım olduğunu söylemek mümkün değildir. Dinlerin temel inancı kozmosu yaratan bir büyük gücün varlığını düşünce sonra inanç yolu ile kabul etmektir. Bu büyük gücün sırrı çeşitli isimler almıştır. Allah, Rab, Tanrı gibi. Bilim ise bu sırrı anlamaya açıklamaya çalışır. Bundan dolayı aralarında benzerlik vardır. Yine dinler insanlar arasında birlik olmayı, birbirlerine eziyet etmemeyi. Hak hukuka uymayı, haram yememeyi, yalan söylememeyi, tavsiye ve emir eder. En önemlisi utanma haya dediğimiz duygu ve düşünceye büyük önem verir. Bilim ise daha sonraları bu değerleri ve özelikle utanma duygusunun insanlık tarihinde ilerleme ve devrimci bir aşama olduğunu tespit etmiştir. Bilimsel tespite göre insanlık tarihi şimdiye kadar dört önemli toplumsal aşamalardan geçmiştir. A-Komün al B-Köleci, C-Feodal, D- Kapitalist toplum aşamaları. İlk insanlar Komün al toplumda aralarında bir bölüşme ve paylaşma vardı. Yani aralarında sömürü yoktu. Sonra bazı benciller ortaya çıkınca birbirlerini bir eşya gibi satmaya sömürmeye başladı. Bu toplumsal yapıya doğal olarak Köleci toplum denildi. Sonra bu toplumsal gayri insani yapı değişti. Yerine Feodal sistem getirildi. Yani bizim deyimimizle toprak ağalığı köy ağalığı sistemi getirildi. Bu toplumsal sistem de insanlar eşya gibi alınıp satılmıyordu. Ancak ekonomik olarak Feodal beye ağaya bağımlı olarak yaşıyordu. Çünkü yoksul köylünün bir üretim aracı olan toprağı yoktu. Köyü ve toprağı olan Feodal beyin yanında bir köle gibi çalışıyorlardı. Bilimde sanatta Kültürde yaşanan ilerleme sonucunda Feodal sistem miadını doldurdu. Sanayi ile birlikte adına Kapitalist sistem denilen sermaye sistemi oluştu. İşte konumuz burada başlıyor. Daha evvelki toplumsal sistemlerde istisnalar hariç olmayan ulusçuluk, milliyetçilik, bunun sonucu oluşan ırkçılık yaygınlık kazandı. Neredeyse her millet kendini diğer milletlerden üstün görme hastalığına tutuldu. Almanya’da faşist diktatör Alman ırkının Dünya’nın en büyük ulusu milleti olma saplantısıyla Kendi içlerinde Yahudi katliamı yaptı. Dünya’yı ateşe verdi. Milyonlarca masum insanın kanına girdi öldürme emri verdi. Sonunda bu melun amacına ulaşmadan intihar etmek zorunda kaldı. insanlığın ulaştığı yeni merhalede şimdiye kadar demokrasi ve demokratik sistemden daha iyi bir toplumsal sistem bulunmamıştır. Bu sistemde ekonomik özgürlük olduğu kadar ekonomik paylaşma ve yardımlaşma vardır. Siyasal ve dinsel özgürlükler vardır. Ancak bu özgürlükler kimseyi rahatsız etmeden gerçekleşir. Üst satırlarda din ile bilim konusunu işledim. Bu konumuz dışında değil, dolaylı olarak konumuzla bağlantılıdır. Örneğin İslam dini okumaya, düşünmeye, araştırmaya büyük önem verir. Ulusçuluğu, milliyetçiliği tekçiliği kısaca tek millet denilen bir kavramı yoktur bunu kabul etmez. Bilimde yani demokratik sistemde yine ırkçılık kabul edilemez. Ancak her fikir, dini inanç şiddete yönelmeden kendilerini ifade edebilirler. Gelinen aşamada ekonomi dışında Kültürel insani olarak elzem olan demokratik ulus bilinci ülkemiz ve Dünya insanlığı için gereklidir. Bir milleti diğer bir milletten üstün görmek ırkçılık ve ayrımcılıktır. Bir milleti, ulusu asimile etmek bir insanlık suçudur. Farklı milletlere mensup devletlerde en doğrusu demokratik ulus bilinci ve modelidir. Aynı devlet içerisinde birbirlerinin hakkına riayet ederek kardeşçe bir arada yaşayabilirler. Bunun gerçekleşmesi kültürel gelişmeyle ancak mümkün olacaktır.