Teknoloji, Sanayileşme, bizim gibi toplumlarda süren ilkel kapitalizm, her şeyi alt üst etti. Hele birde buna geri feodal kültür eşlik edince, duyarlı bir insan, kendi öz şehrinde bir yabancı gibi oluyor. Çünkü neredeyse her şey arabesk olmuştur. Kolay değil, yüzlerce yılda oluşan, kent kültürü, yeni yoz bir yaşam biçiminin etkisine girince kimlik ve kişilik bunalımı oluşabilir. Dünyanın birçok yerinde olabilen böylesi değişimler bir anlamda doğaldır. Değişimin olması neredeyse kaçınılmazdır. Ama bu değişimler, bazı yerlerde çok belirgin olmadan, kentin kültürüne çok zarar vermeden, uyum içerisinde olur. Değişim, bizim binlerce yıllık kadim şehir Urfa'da normal bir seyirde olmadı. Urfa'ya baraj dolayısıyla dışardan gelenler yerleşik tarihi Urfa kültürüne uyacaklarına kendi köy ve kasaba kültürü ile kentin bozulan kültüründen oluşan karmaşık hoş olmayan cahil ve bagnaz bir sosyal yaşam getirdiler. Oysa Urfa geçmişte dillerin ve dinlerin barış içinde yaşadıkları bir şehirdir. Atatürk barajı Urfa'yi değiştirdi. Gelişeceğine bozdu. Harran ovası ve diğer toprakların sulanması, yeni zenginlerin ortaya çıkması olumsuz değişimi başlattı. Zengin daha zengin , fakir daha fakir oldu. Sınıflar arasındaki makul sınır çok aşıldı. Bol para eline geçen insanların çoğu bunu hazmedemedi, şımardıler. Bunun acı somut kanıtı, yapılan araştırmalarda Urfa en çok asayiş olayların, cinayetlerin olduğu bir şehir haline geldi. Ayrıca egitim ve yaşanabilir iller arasında son sıralarda bulunuyor. Hele gençlerde uyuşturucu illeti içler acısı bir durum. Şehir niteliksiz bir biçimde çok kalabalık oldu. Eskiden Urfa küçüktür herkes birbirini tanır sözü yine bazen söylense de fazla gerçekliği ve geçerliliği kalmadı. Çünkü Urfa şehir nüfusu suriyeliler ile bir milyon beş yüzbini geçmiştir. Böyle bir keşmekeş, sefalet ve sefahat içerisinde geçmişte olduğu gibi sevgi ve saygı da kalmıyor. Trilyonluk lüks evler ve arabalar, ne oldum deyip kibirli, kimseyi beğenmeyenler, diğer yanda çok zor şartlarda yaşam savaşı veren insanların ortak bir kültürü olduğu söylenemez. Oysa geçmiş Urfa kültürü ortak bir kültürdür. Zengin çok azdı. Zengin ile yoksul arasında kahir fark yoktu. Şimdi var olmadan varlıklı ve şımarık olanların derdi çekilmiyor. Oysa Urfa önce böyle değildi. Şehir küçük, herkes birbirini tanır. Birbirinden utanırdı. Kibir kendini beğenme çok bilinmezdi. Halk arasında utanma kalmadı sözü basit bir söz değil, aksine değerli ve kıymetli bir sözdür. Aslında çoğu kimse bilmez. Uygarlığın temeli utanma duygusuyla başlamış ve gelişmiştir. İşte eski Urfa insanlarında böylesi bir utanma duygusu vardı. İnsanlar bir şey yaptıklarında bir davranışta bulundukları zaman acaba başkaları ne der ne düşünür derlerdi. Hatta fırında pişirdikleri lahmacunu beze sararak, kokusu çıkmasın isterlerdi. Bir yemek yapıldığı zaman mutlaka komşulara verilirdi. Bundan dolayı "komşuda pişer komşuya düşer" denilirdi. Tıpkı peygamberimizin bir hadisinde,"komşusu açken kendisi tok yatan bizden degildir" demesi gibi güzel bir adet idi. Dışarda yemek yemek, eve yemek ısmarlamak zorunlu olmasa, hoş karsılanmazdı. Bizim Urfa'da fırın ekmeği bile fazla alınmaz , lahmacun, tepsi kebabı dışında fırına başka bir yiyecek verilmezdı. Şimdi bazı adamlar picama ile fırına gidip sıkılmadan bir saat ekmek isot sırası bekliyor. Yozlaşan yeni bir Urfa kültürünü yansıtan bir durumu söylersem belki şaşırırsınız! Lüks denilebilecek bir sitede oturan bir komşu bir sabah sıcak ev ekmeği yapar. Eski güzel Urfa kültürü adetinde olduğu gibi, iki sıcak ekmek kapıcıyla komşsuna gönderir. Kapıcı götürür komşuya verir. Ne olur bilirmisiniz? Komşu bu güzel adetten olan ikramı kabul etmez, geri çevirir üstelik bizim evimizde ekmek var der. Gülermisin ağlarmısın. Eski asil Urfa kültürü ile yoz, kibirli, ilkel kapitalist kültür arasında insanı rahatsız eden büyük fark, büyük çelişki budur işte. Analiz yapan sorgulayan bizim gibi insanların bu nedenlerle Urfa'da yaşaması artık çok zor oluyor. Yaşamak için ancak Kabullenmek gerekir. Utanma duygusu dedik bu duygu öyle basit bir duygu değildir, insanı insan yapan bir duygudur. Bazı bilim insanları utanma duygusu devrimci bir duygudur der. Utanma duygusu olmasaydı uygarlık ve uygarlıkların gelişmeside olmazdı tespitinde bulunurlar. Malesef, şimdi Urfa'da eskisi gibi fazla utanma duygusu kalmadı. Maddi zenginliik para her şey kabul ediliyor. Yardımlaşma bilmeyen, kibirli, kompleksli, bencil, manevi hiç bir özelliği olmayan yaratıklar türemiş. Mütevaziliğin erdem olduğundan haberi olmayan, üstelik her şeyi bildiğini zanneden ukala insanlar hoş görülmüyor. Hele birlikte toplu yerlerde sitelerde yaşamak kolay değildir. İçinizi karartmak istemem ama gerçekleri belirtmek lazım. Ayrıca en önemlisi büyük bir kalabalık nüfus, halinde Suriyelilerin Urfa'ya getirilmesi kamburun üstüne zambur misali oldu. Suriye'den gelenlerle Urfa dahada yaşanmaz hale geldi. Bir kültür şoku yaşandı. Cahil adetleri getirdiler. Böylesi birçok nedenlerden dolayı acı ama gerçek, bir kısım insan Urfa'yı terk ediyorlar gidiyorlar. Urfa'nın düzelmesi çok zor ama imkansız değildir. Aslında yapı olarak iyimserim. Olumsuz sözcükleri sevmiyorum. Elbette umutlu olalım. Ama gerçekler bilinince çözüm aranır. Urfa geçmişte olduğu gibi hoşgörülü sevgi saygı içerisinde bir toplum olması için ancak görüş ve inançlara saygılı demokratik bir eğitim ve kültürle mümkün olabilir. Bunun olması için devletlin sınıfsal çelişkileri asgariye indiren poitikalar izlemesi gerekli. Okullarda, sosyal ortamlarda, tv lerde yararlı eğitim verilmeli. Ayrıca en önemlisi devlet ağalık şeyhlik gibi kurumlara destek vermese ıslah etse sorunlar asgari düzeye iner.