Edessa tarihsel süreçte biri insan kaynaklı savaşlar, diğerleri doğa olayları sonucu oluşan, hiç yağmur yağmama veya çekirge sürülerinin arazileri yok etmesiyle oluşan kıtlık ve açlıktır.
Diğer bir afet ise çok ve bol yağmur sonucu Daysan, Karakoyun deresinin taşması sonucu oluşan can ve mal kayıplarıdır.
667 yılı kasım ayında gece yarısı insanlar evlerinde uyurken Daysan deresi yine taşar, sular surları yıkarak, şehir sular altında kalarak yine binlerce insan evlerinde boğularak ölür.
740 yılı martında yine şiddetli yağmur sonucunda dere kenarlarındaki değirmenler yıkıldı. Evler ve büyük kilise sular içinde kalır,neyse, bu defa can kabı olmaz.
Edesa’da, savaşlar, doğa olayları dışında birde Hırıstiyan dinin farklı mezhepleri arasındaki çelişki ve çatışmalar vardı.
Şehrin çoğunluğu monofozit Yakubi mezhebine bağlı idiler.
Diğerleri Bizans Melkit mezhebi mensupları idi.
Öyle ki bunların Kiliseleri ve manastırları bile ayrıydı. Şehrin içerisinde İsa Kilisesi ve Kutsal Havariler Kiliseleri, şehrin dışında ise Kadınlar manastırı ile Aziz Circis Kilisesi vardı.
Süryani, Yakubi mezhebinin Kiliseleri ibadet yerleri doğal olarak daha çoktu. Ayrıca İslam Emevi ve Abbasi devleti dönemlerinde Süryani, Ermeni, İran okulları Edessa’da faaliyetlerine devam ediyorlardı.
Ermeniler Halife Abdülmelik döneminde devlet ile toplum tarafından kabul edilen tanınan bir halktı. 728 tarihinde yani Emeviler döneminde Malazgirt’te Ermeni Kilisesi konsiline Edessa metropoliti katılmıştır. Daha sonra Süryani ve Ermeniler Bizans yanlısı Hıristiyan
Kadıköy Melkit konsili kararlarını tanımadıklarını ilan etmişlerdir. Aralarında birlik kurmuşlardır. Bilindiği her iki halk Hıristiyanlığın Ortodoks mezhebine bağlılar.
Edessa’da en büyük halk grubunu Süryaniler başka bir deyimle Yakubiler oluşturuyordu. Ama ne yazık ki bu halk içerisinde özelikle din adamları hatta Patrikleri arasında bile çelişkiler, çıkar çatışmaları, birbirlerini gammazlamak hiç eksik olmuyordu. Aralarında rüşvetçi rahipler vardı.
Yakubilerin bir şansızlığı da kendi içlerinde tarihçi yazarların çok olmasından dolayı, aralarındaki her türlü ayrıntıları yazmış olmalarıdır. Buda tarihe Süryani din insanlarının olumlu bir izlenim olarak bırakmamış olmalarına neden olmuştur. Örneğin bir yazar, Süryani metropolitlerin küstah, rüşvetçi, kibirli olduğunu bile yazmıştır. Tanrının kurallarına uymadıklarını söylemiştir.
Süryani din adamları Halife Me’mun karşısında bile birbirlerini kötülemişlerdir.
Bunun üzerine Halife sizin kendi içinizdeki sorunlarınız bile bizim başımızı ağrıtıyor, önce siz kendi aranızdaki sorunlarınızı hal edin demiştir.
Tüm bu rahipler arasındaki olumsuz koşullara rağmen Süryani okulu ve halkı Mezopotamya ve dünya kültürüne önemli katkılarda bulunmuşlardır.
Bu halkın bilim, edebiyat, kültür alanında gelişmesi özelikle İslam devletleri döneminde geliştiği yoğunluk kazandığı belirtilir.
Süryani okulu ve halkı Antik Yunan çağı düşünürleri olan Sokrates, Platon, Eflatun, Aristo gibi filozofların kitaplarını Yunancadan Süryaniceye çevirmişlerdir. Böylece bu eserler Arapçaya da çevrilerek doğmakta olan İslam medeniyetine uygulanmış zenginlik
kazandırmıştır. Süryanilerin böyle çok önemli tarihsel kültürel katkıları olmuştur. Ayrıca Harran putperestlerinin bazı doğru bilgi ve kültürleri İslam uygarlığına katkısı olmuştur denilebilir. Devam edecek