NECDET ŞANSAL
Köşe Yazarı
NECDET ŞANSAL
 

ESKİ URFA TARHİ VE KÜLTÜRÜ -129-

Ünlü Türk İslam düşünürü Necip Fazıl Kısakürek, Batı tefekkürü ve İslam tasavvufu adlı kitabında, mucize denilebilecek iki olgudan söz eder. Bunlardan biri, çöl de bedevi bir yaşam sürmelerine rağmen, çok geniş anlamlar, manalar içeren Arap dili ve kültürünün nasıl oluştuğu… Diğeri eski antik Yunan mitolojisi, masalları, kültürünün hangi etkenle ortaya çıktığının bilinmediğini, düşündürücü olduğunu belirtir. Bugün Dünya uygarlığının kökenin felsefe olduğu, belki de özelikle antik Yunan felsefesi, Sokrates, Platon, ve Aristo olduğunu söylersek, sanırım abartmış olmam. Felsefenin temelinin ise düşünce, sözlü ve yazılı bir kültür olduğu bilinen bir gerçek. Bizim kendi doğu kültürümüzün temelinin de bu ekolun devamı olduğunu diyebiliriz. Bizim bildiğimiz, ilimiz Urfa için dersek, düşüncemizi belirleyen etkenler, toplu yaşamın bir olgusu olan sıra geceleri, ve oda kültürüdür. Yoksa şimdiki gibi son tahlilde insanları sosyal yaşamdan soyutlayan sanal bir aleme sevk eden televizyon veya cep telefonları değildir. Gençliğin biraz durup düşünmesi, bir özeleştiri yaparak sanal ve doğal ayrımını yaparak, Felsefeye, düşünceye, inanca önem vermesi gerekiyor. Şimdi konumuza geçebiliriz. Tarihi Urfa bir masal şehri demiştik. Hanlar, hamamlar, camiler, kiliseler şehrinin her birinin ayrı bir meselli olduğunu belki çoğu kimsemiz bilmez. Önce kardeşler camisinin mesellini anlatmayla başlayalım. Gene vakti zamanında, Urfa’da biri evli çoluk çocuk sahibi bir kardeş, diğeri ise bekar olan, çiftçilik yapan iki kardeş yaşarmış. Bir sene mahsulleri olağan üstü bir şekilde çok gelir. Her bir kardeş iki büyük harman yaparlar. Gece olur. Herkes yatmış. Bekar kardeş, kendi harmanın neredeyse yarısını çoluk çocuk sahibidir, geçimini rahatça yapsın diye, evli kardeşinin harmanına boşaltır. Bu defa aynı gece veya başka bir gece bu defa evli kardeş, kardeşim bekar evlenecek kendisine para lazım diye, harmanın yarısını bekar kardeşinin harmanına katar. Bu durum ilahi gücün çok hoşuna gider. Diğer sene öyle bir buğday, arpa gelir ki, mahsullerini koyacak yer bulamazlar. Mevla bu iki iyi niyetli kardeşe büyük bir armağan vermiştir. Bekar kardeş evlenir. Evli kardeş rahata huzura erer. Bu mükafat karşısında Allah’a şükür olarak Urfa eski kunduracı pazarında bir cami yaparlar, Caminin adını da kardeşler cami korlar. Şimdi ise bir hamam meseline geçelim. Urfa’nın birkaç hamamından en ünlüleri Aşağı çarşı semtinde bulunan Sultan hamamı diğeri ise aynı mıntıkada bulunan Veli bey hamamıdır. Geçmişte Halk arasında söylenen Veli bey hamamı söylencesi… Veli bey hamamı geçmiş Osmanlı döneminde çok iyi çalışır. Halk memnun. Sahibi memnun, Hamam iyi çalışır. İyi iş yaparmış. Bunu gören kıskanç bir kişi hamamı sahibinden almak için her yola baş vurur. Hamamın sahibi hamamını satmak istemez. Ama bu kıskanç adam bizim Urfa deyimi ile adama musallat olur, mekır olur. Hamam sahibi bakar bu münasebetsiz adamdan kurtulamaz. Hamamı satmaya karar verir. Ancak hamam sahibinin bir şartı vardır. Hamamın duvarında bir mıh yani çivi yeri kadar yerin kendisine ait olmasını ister. Bu yeri ne şekil kullanacağına alıcı karışmayacaktır. Alıcı bu şartı kabul eder. Müşteriler hamamın yeni sahibinin hal ve hareketlerini sevmezler. Müşteri gittikçe azalmaya başlar. Bir de hamamın eski sahibi anlaşmalarına göre duvarda çivi kadar yere bozulmuş yarım gövde koyun eti asınca hamama pis kokudan hiçbir müşteri girmez olur. Yeni sahip bu ne böyle bir şey olmaz diye feryat eder. Ama nafile… Bir şey yapamaz. Çünkü anlaşmalarında böyle bir şart vardır. Hamamı alan kıskanç kişi bakar, işin içinden çıkamaz. Bu defa yalvar yakar hamamı tekrar eski sahibine geri verir, satar. İşte değerli okurlar ibret alınması gereken bir darbı mesel, kısadan hisse. Devam edecek.
Ekleme Tarihi: 21 Haziran 2022 - Salı

ESKİ URFA TARHİ VE KÜLTÜRÜ -129-

Ünlü Türk İslam düşünürü Necip Fazıl Kısakürek, Batı tefekkürü ve İslam tasavvufu adlı kitabında, mucize denilebilecek iki olgudan söz eder. Bunlardan biri, çöl de bedevi bir yaşam sürmelerine rağmen, çok geniş anlamlar, manalar içeren Arap dili ve kültürünün nasıl oluştuğu… Diğeri eski antik Yunan mitolojisi, masalları, kültürünün hangi etkenle ortaya çıktığının bilinmediğini, düşündürücü olduğunu belirtir. Bugün Dünya uygarlığının kökenin felsefe olduğu, belki de özelikle antik Yunan felsefesi, Sokrates, Platon, ve Aristo olduğunu söylersek, sanırım abartmış olmam.

Felsefenin temelinin ise düşünce, sözlü ve yazılı bir kültür olduğu bilinen bir gerçek. Bizim kendi doğu kültürümüzün temelinin de bu ekolun devamı olduğunu diyebiliriz. Bizim bildiğimiz, ilimiz Urfa için dersek, düşüncemizi belirleyen etkenler, toplu yaşamın bir olgusu olan sıra geceleri, ve oda kültürüdür. Yoksa şimdiki gibi son tahlilde insanları sosyal yaşamdan soyutlayan sanal bir aleme sevk eden televizyon veya cep telefonları değildir. Gençliğin biraz durup düşünmesi, bir özeleştiri yaparak sanal ve doğal ayrımını yaparak, Felsefeye, düşünceye, inanca önem vermesi gerekiyor. Şimdi konumuza geçebiliriz. Tarihi Urfa bir masal şehri demiştik. Hanlar, hamamlar, camiler, kiliseler şehrinin her birinin ayrı bir meselli olduğunu belki çoğu kimsemiz bilmez. Önce kardeşler camisinin mesellini anlatmayla başlayalım. Gene vakti zamanında, Urfa’da biri evli çoluk çocuk sahibi bir kardeş, diğeri ise bekar olan, çiftçilik yapan iki kardeş yaşarmış. Bir sene mahsulleri olağan üstü bir şekilde çok gelir. Her bir kardeş iki büyük harman yaparlar. Gece olur. Herkes yatmış. Bekar kardeş, kendi harmanın neredeyse yarısını çoluk çocuk sahibidir, geçimini rahatça yapsın diye, evli kardeşinin harmanına boşaltır. Bu defa aynı gece veya başka bir gece bu defa evli kardeş, kardeşim bekar evlenecek kendisine para lazım diye, harmanın yarısını bekar kardeşinin harmanına katar. Bu durum ilahi gücün çok hoşuna gider. Diğer sene öyle bir buğday, arpa gelir ki, mahsullerini koyacak yer bulamazlar. Mevla bu iki iyi niyetli kardeşe büyük bir armağan vermiştir. Bekar kardeş evlenir. Evli kardeş rahata huzura erer. Bu mükafat karşısında Allah’a şükür olarak Urfa eski kunduracı pazarında bir cami yaparlar, Caminin adını da kardeşler cami korlar. Şimdi ise bir hamam meseline geçelim. Urfa’nın birkaç hamamından en ünlüleri Aşağı çarşı semtinde bulunan Sultan hamamı diğeri ise aynı mıntıkada bulunan Veli bey hamamıdır. Geçmişte Halk arasında söylenen Veli bey hamamı söylencesi… Veli bey hamamı geçmiş Osmanlı döneminde çok iyi çalışır. Halk memnun. Sahibi memnun, Hamam iyi çalışır. İyi iş yaparmış. Bunu gören kıskanç bir kişi hamamı sahibinden almak için her yola baş vurur. Hamamın sahibi hamamını satmak istemez. Ama bu kıskanç adam bizim Urfa deyimi ile adama musallat olur, mekır olur. Hamam sahibi bakar bu münasebetsiz adamdan kurtulamaz. Hamamı satmaya karar verir. Ancak hamam sahibinin bir şartı vardır. Hamamın duvarında bir mıh yani çivi yeri kadar yerin kendisine ait olmasını ister. Bu yeri ne şekil kullanacağına alıcı karışmayacaktır. Alıcı bu şartı kabul eder. Müşteriler hamamın yeni sahibinin hal ve hareketlerini sevmezler. Müşteri gittikçe azalmaya başlar. Bir de hamamın eski sahibi anlaşmalarına göre duvarda çivi kadar yere bozulmuş yarım gövde koyun eti asınca hamama pis kokudan hiçbir müşteri girmez olur. Yeni sahip bu ne böyle bir şey olmaz diye feryat eder. Ama nafile… Bir şey yapamaz. Çünkü anlaşmalarında böyle bir şart vardır. Hamamı alan kıskanç kişi bakar, işin içinden çıkamaz. Bu defa yalvar yakar hamamı tekrar eski sahibine geri verir, satar. İşte değerli okurlar ibret alınması gereken bir darbı mesel, kısadan hisse. Devam edecek.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yeniurfagazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.