Eski Urfa kışlarına hazırlık, yiyecekle birlikte doğal olarak
giyecekle de başlardı. Çünkü kışın dondurucu soğuğundan
kalın giysiler insanları korur.
O dönemlerde insanların çoğu kışın şimdinin palto kabanın
yerini tutan hatta daha çok sıcak tutan kürk, Aba giyerlerdi. Her
el işi sanatında olduğu gibi yetmiş seksen tane kürkçü ve abacı
sanatkâr bulunurdu. Şimdi abacı sanatı tarihe karıştı. Çünkü
abacılık yapan bir tek esnaf kalmadı.
Kürkçü sanatkârları ise ancak yedi sekizi geçmez.
Sonuçta bu geleneksel el işi sanatı da böyle giderse diğer el
işleri gibi Urfa kültür tarihinde yerini alır. Yani tarihe karışır. Bu
arada konu gelmişken kültür müdürlüğünün gelenekse Urfa el
işi sanatının yeni nesillere tanıtması için esnafa destek vermesi
maddi yardımda bulunması önerisini ısrarla belirtmek gerekiyor.
Sanırım bu görevleri alanını içerir. Ayrıca turizmin canlanmasını
sağlar. Turist gelişimi teşvik olur. Çağımızın bir özeliği turizm
çağı olmasıdır. Yani gezme başka kültürleri görme, oraların
farklı yiyeceklerini yeme içme bir artı değer oluyor, istihdam
yaratıyor. Gezen kültürlü yerli yabancı turistler, oraların yüksek
binalarını, yeni çarşıları, marketleri, onları pek fazla
ilgilendirmiyor.
Eski örf adetlerine, el işlerine, sanatlarına ilgi duyuyorlar. Kültür
alanın da yeterli çalışma yardım sağlanırsa İlimiz ülkemiz için
sayısız maddi manevi faydaları olduğu gibi, önemli ölçüde gelir
elde edilir. Döviz sağlanır. Böylesi turistler kültürlü, çok okuyan
insanlar olduğu için, buğunu anlamak dünü bilmeleri gerektiğini
bilirler. Bir de tüm insanlığın kültürünü kendi kültürleri gibi
evrensel bir kültür olarak görürler, düşünürler.
Konumuzla bağlantılı eski Urfa'nın kış mevsiminin vazgeçilmez
giyeceği Kürk sanatına biraz değinelim. Kürk kuzu koyun
derisinden yapılır. Çeşitli kürk çeşidi bulunurdu. Yeni doğmuş
kuzudan itina ile yapılan ağa kürkü pahallı olurdu. Bu kürkün
özeliği, geniş ve hafif olmasıdır. Yoksul insanların giydiği kürkler
koyun derisinden yapılır, kaba ve ağır olurdu. Bu kaba kürkler
diğer pahallı kürkten insanı daha sıcak tutar, ama ağır olur.
taşınması zor olurdu. Bir de kürkçülerin sarıya boyadıkları
çocuk kürkü bulunurdu. Şimdinin palto ve kabanın yerini tutan diğer kış giyeceği abaydı. Aba genelde mor ve siyah koyun yününden yapılırdı. Aba gerekli bir kış giyeceğiydi. Kürk gibi sıcak tutar ucuzu pahalısı olurdu. Doğruyu demek gerekirse insanlar gibi giyecekler, hatta buna abartmadan söylersem yiyecekler dahi ta o dönemlerden bugüne kadar kalite ve alım gücü bakımından bir sınıfsal maddi güç ve öz taşıyor. Kürkte olduğu gibi, ağa abası ayrı, itinayla yapılır, işçi azap kürkü ucuz olurdu. Ayrıca giyim işini kadınlar da üstlenir. Örgü işleri kadınların elinden düşmez. Sürekli olarak çalışırlar kendilerine ve yakınlarına kalın kazak ceket örerler. Giyecek işi böylece hal olurdu. Ha unutmadan söyleyim, kışa hazırlanan yiyecekler, yaz meyve ve sebzeleri kurutulup hazırlandıktan sonra, yiyecek konusu bir sonbahar meyvesi olan zeytin ve nar ürünü elde edilerek biterdi. Kasım ayının ikinci haftası ise kıştan sayılır. Böylece kışa hazırlık bitmiş olur demek mümkün. Bu nedenle ısınma maddeleri elde edilmeye başlanır. Zenginler için odundan yapılan kömür olurdu. Kömür dört köşe pahallı mangallarda kullanılır ısınılırdı. Maddi durumu iyi olmayan yoksul insanların ısınma araçları tezek, odun, çalı çırpı, sacdan yapılmış, dik dört gen ucuz mangalarda ısınmaya çalışırlardı. Çok soğuk kış günlerinde tahtadan yapılmış dört köşe tahta mangalın üzerine konulur, üstüne de yorgan atılır, ana, baba, çocuklar, ailece tandıra girer ısınmaya çalışırlardı. Gariban kesimden zor bela bir çuval kömür alanlar bunu son derece idareli kullanırdı. Kışı yarı soğuk yarı sıcak geçirirlerdi. Zengin kesim ise çuval, çuval, kömür alır, bu kömürleri sabah akşam mangallar da bolca yakar, ısınma sorunu nedir bilmezlerdi. Bu kesimin yiyecekleri çeşitli ve boldu. Bal, sadeyağ, sucuk, ceviz, ne dersen bulunurdu. Böyle sıcak doğal ortamda o dönemin kitapları, deyim yerindeyse televizyonları yaşlı tecrübeli insanların anlattıkları masallardı, efsanelerdi. Benim yaşımda olanlar o masal döneminin çocuk iken sonuna yetiştik, son demlerini yaşadık diyebiliriz. Yokluk vardı ama huzur vardı. Ne kadar hoş olurdu anlatamam. Zaten bazı şeyler anlatmakla olmuyor ancak yaşamak gerek. Urfa kışlarının böyle tatlı doğal, yaşam tarzları
olurdu. Devam edecek