Urfa’da kış hazırlığını veya o dönemin şartları gereği, kış
korkusunu, eski Urfalıların zehreyi içeri koydun mı korkma
cümlesi içten gelen doğru temelli bir söz olduğu kadar, kış bu
şekilde hazırlık yapıldıktan sonra kış mevsiminden
korkulmayacağını ifade eder. Zehreyı içeri koyma sözcüğü bunu
doğru özetler. Kış hazırlığı sorunu hal edildikten sonra
atalarımız böylece rahat ederlerdi. Zaten sanayinin olmadığı
devirde, ekonomik işler özelikle kışın çok hareketli değildi.
Durağandı. Hatta Kış mevsim şartları gereği, büsbütün işler
durma noktasına gelirdi.
Aslında eski toplum insanlarında fazla tamahlık ta yoktu. Fazla
üretim tüketim yoktu. İnsanları tüketime bağımlı kılan tüketim
araçları yoktu. Ama huzur vardı. Eski dönemi bu anlamda
betimleyen bir halk sözü şöyledir, “vardır aşım kaygısız başım”
çok duyulan ve uygulanan bir sözdü. Yani teori ile paratiğin
bütünlüğü söz konusuydu. En önemlisi insanlar henüz saflığını
ve doğallıklarını kayıp etmemişlerdi. Akrabalık dostluk komşuluk
ilişkileri yüzeysel değil samimi olurdu. Kışın dükkanlar sabah
namazı kılma gereğinden erken açılır, ama geç kapanmazdı.
İkindi namazından sonra Urfa’da esnafın çoğu genel de
dükkanlarını kapatırlardı. Uzun kış gecelerinde komşular
akrabalar bir araya gelirdi. hoşça vakit geçirilir, şakalar yapılır,
sohbetler edilir. Mizah sosyal hayatın içerisinde vardı. Ayrıca
eski zamanların filimleri veya dizileri diyelim, bizim Urfa
şivesiyle heket, mesele dediğimiz, masalları iyi bilen genel de
yaşlı tecrübeli büyüklerin tadına doyum olmaz bir şekil de
anlatırlardı. Çocuktum, şimdi anımsıyorum, keşke o dönemler
de ses kayıt cihazları olsaydı o tadına doyulmaz meselleri
hikayeleri kayıd edebilseydik diye hayıflanırım. Belki bu
hikayeler kayit edilseydi, yüzlerce kitap, roman ortaya çıkardı.
İnanın, özel de bir şark klasiği genel de bir dünya klasiği haline
gelmiş bir kaç ciltlik olan bin bir gece masallarını, bizim Urfa
masalları geçerdi diye tahmin ediyorum.
Kış geceleri kadınlar, genç kızlar, çocuklar, komşular akrabalar
birlikte geç saatlere kadar oturur, biraz sohbetten sonra
masalları iyi bilen yaşlı kadın masal anlatıcıları erkek masal
anlatıcılarından daha yetenekli daha güzel anlatırlardı. Geçen bölüm de yazdığım gibi bu durumları anlatmakla olmuyor. Yaşamak gerek. Erkekler ise uzun kış geceleri, sıra geceleri yaparlar, tabi oralar da gene biraz sohbetten sonra masallar dini hikayeler, yine tecrübeli bilen, yaşlı birikimli kişiler tarafından anlatılırdı. Sıra gecesi dedim sıra gecesi son yıllar da medya ya yansıdığı şekil de genel olarak sazlı müzikli olmaz. Bazı gençler arasında olabilirdi. Ama asıl sıra geceleri kışın olurdu. Yaşlı insanlar arasında olur, dini sohbetler yapılır, namaz kılınır, masallar meseller anlatılırdı. Çocuktum merhum babam arkadaşlarıyla sıra geceleri yapardı. Sıra gecesinin usulü haftada bir gece bir sıra arkadaşının evinde yapılmasıdır. Genel de yiyecek olarak çiğ köfte meyve muhalebi, veya bazen gene çiğ köfte ile birlikte meşhur Urfa kadayıfı veya baklavas, küncülü akıt olurdu. Babamın sıra arkadaşlarından biri kale boynu mahallesinden kuşçu şükrü amcaydı. Ak sakallı seksenlik şükrü amca şimdi adeta sanki gözümün önünde yumuşak yavaş tatlı sesi anlatımıyla, Urfa’nın önde gelen bir masal ustasıydı demem mümkün. Masalları dört hafta sıra gecesinde anlattığı olurdu. Bir tek masal dönüşümlü olarak ortalama on beş on altı saat devam ederdi. Uzun kış gecelerine bir anlamda mesel, masal geceleri de diyebiliriz. Konu ile ilgili Sürçü lisan ettikse af ola. Bu yazı dizimizi, yeni nesillere, eski Urfa kültürünü ve mesellerini dilimiz döndüğü, bildiğimiz kadar anlatmaya çalıştım. Belki iller de biraz tarihi döküman olur diye düşündüm. Devam edecek