Urfa’nın ilçeleri arasında en eski iki ilçe Harran ve Suruç’tur.
Yakın geçmişte Suruç’u tanıtan “Geçmişten günümüze Suruç”
adlı yıllık kitap Suruç hakkında yazılan iyi bir çalışmadır. Bu
yapıt 2008 yılında Avni Gökoğlu’nun koordinatör olarak, Suruç
sosyal yardımlaşma ve dayanışma Derneğinin sponsorluğunda
yayınlanmıştır. Bu değerli çalışma Suruç üzerine araştırma
yapacak kişiler için bir dönemin tarihsel bir kesitini sunmuş
oluyor. Eve kapandığımız şu koronovirüs günlerinde unuttuğum
bu yapıtı kitaplığımın arasında buldum. İtiraf edeyim daha önce
önemsemediğim, geniş hacimli bu araştırmayı iyice inceleyince
oldukça başarılı buldum. Şu da bir gerçektir ki bazı şeyler, özne
olsun, nesne olsun değeri sonradan anlaşılıyor. Derginin yayın
kurulunda; AbdulKadir ikbal, İbrahim Halil Baran, Fuat Sezer,
İlhami Doğan, Mehmet Kurtoğlu, Abdulrezak, Elçi, Feridun
Bülbül, basın olarak Yeniurfa gazetesinin sahiplerinden Mehmet
Canbeylinin olduğu görülüyor. Burada konu açılmışken genç
yaşta daha yirmili yaşta toplumu ve ilçesiyle ilgili içinde böyle bir
düşünce cevheri oluşan, Avni Gökoğlu genç kardeşimi tebrik
etmek isterim. Demek oluyor ki, Avni böylece, kendi
dönemlerinde aşiretlerinde liderlik yapan aile büyüklerinin,
dedelerinin genlerini biraz taşıyor olmalı. Suruç’u ve tarihini
anlatan bu kitapta birçok Suruçlu aydın ve yazarın makaleleri
bulunmaktadır. Avni bana da biraz Suruç’la yakınlığımdan
dolayı, Suruç Kitabına bir makale yazmamı teklif etmişti. Elbette
bunu severek kabul ettim. İşte yıllar evvel yazdığım, düzeltme
yaptığım Suruç adlı makale.
SURUÇ
Suruç denilince Suriye sınırında bir ilçe akla gelir. Osmanlı
devleti yıkıldıktan sonra, Sykes Picot paylaşımı ile toprakları
bölünen yarısı Suriye Arap cumhuriyetinde, yarısı Türkiye
sınırlarında kalan bir ilçe akla gelir.Türkiye Cumhuriyeti devleti
kurulduktan sonra akraba olan karşı yaka obaları köyleri akla
gelir. Sınıra, köylerin aralarına konulan mayın tarlaları akla gelir.
Köylülerin ilişki ve akrabalıktan dolayı biri birlerine giden
insanların adları kaçakçıya, haine çıkan, mayın tarlalarında
ayakları dizden, topuktan kopan biçare insanlar akla gelir. Suruç
denilince yine akla, bir dönemin taksileri olan cipler hatıra gelir. Suruç topraklarının bölünmesi nedeniyle bir dönem yegane ekonomisi kaçak sınır ticareti yapan bir ilçe haline gelmişti. Halbuki verimli topraklara sahip Suruç ovası, Türkiye’nin en önde gelen pamuk üretimini yapan bir ilçeydi. Ancak kurulan Atatürk barajı sonrası oluşan kuraklık sonucu, Yeşil Suruç’ta değil pamuk, buğday, arpa, Suruç’un simgesi güzelim narları, havuçları yetişmez hale geldi. Olayın acı tarafı yanı başında bulunan baraj suyu Suruç’a verilmezken daha uzakta Harran’a su verildi. Suruçlular bu haksızlığı ayrımcılığı hiçbir zaman içlerine sindirmediler. Ne var ki olayın garip tarafı pamuk ekimini bilmeyen Harranlılara Suruçlular gidip pamuk ekimini öğrettiler. Oysa Suruç’ta eski çağlardan beri Roma döneminde sulu tarımın yapıldığını tarih kitapları yazar. Bunun kanıtı ovanın altında yapılan su kanalarıdır. Bazı tarihçiler de Nemrut döneminde bile Suruç’un gelişmiş bir tarım şehri olduğunu belirtir. Ayrıca o günün koşullarına göre bir sanayinin olduğu yazılıdır. Suruç tarihi il merkezi Urfa kadar eskidir denilse doğrudur. Suruç, adı halk arasında Ordi, Deyşt, Pirsus olarak ta söylenir. Suruç tarihte Seruğ veya seruç olarak bilinir. Hazreti İbrahim peygamberin babası Azer, dedesi Nahor’un babası Seruğ’’un Suruçlu olduğu söylenir. Ünlü Süryani din adamı, şair ve yazar Suruçlu Yakup Dünyaca tanınmış tarihi bir kişiliktir. Haçlı işgaline karşı savaşan Şeyh Müslüm bilinen önde gelen dini tarihi bir şahsiyettir. Tarihi Suruç’un bir kalesi ve kale kapısında Kara taştan yapılmış iki tane büyük aslan heykeli varmış. Suruç tarihsel süreç içerisinde bir tarım şehri olduğu kadar bir ticaret merkezidir. Suruç’ta Perşembe pazarı bölgenin önemli bir pazarıydı. Bu pazarda her çeşit mal bulunurdu. Bu Pazar yavaşça hazırlık olarak Çarşamba gününden başlardı. El işi kilimler, Palaslar, ünlü Aligör halıları, carcım ve at heybeleri satılırdı. Ayrıca hayvan pazarında ünlü Suruç atlarının müşterisi çok olurdu. Şimdi Suruç ne yazık ki o tarihi görkemine rağmen geri kalmış mahzun bir durumdadır. Doğruyu demek gerekirse Cumhuriyet devleti döneminde Suruç’a deyim yerindeyse bir çivi dahi çakılmamıştır. Oysa Suruç insanları bölgenin en çalışkan, üretken insanlarıdır. Bunu birçok tarım, ticari, sanayi alanlarında
kanıtlamışlardır. Şimdi Suruç halkının devletten beklentileri bir an evvel baraj suyunun Suruç ovasına akıtılmasıdır. Böylece Suruç eski üretken günlerine geri döneceklerdir. Ünlü gezgin Evliya Çelebi Suruç’a geldiğinde, Suruç’u tanımlarken dut bahçeleri içerisinde havasının gayet latif, insanlarının zinde ve dinç dediği bir yerdir. Dileriz bu çağda yalnız Suruç değil, ülkemizin tüm yöreleri kalkınsın gelişsin. Not: Bu yazı Suruç’a Atatürk barajı suyunun gelmesinden önce yazılmıştır. Devam edecek