Benim şahsi görüşüm, dinlerin ilahi bir niteliği olduğu kadar, sosyal siyasal bir niteliği de vardır. Dinlerin ortaya çıkışı yoldan sapmışlara, haksızlıklara karşı ilahi bir ikaz kadar, sosyal bir isyandır.
İlk dinler böyle olduğu gibi son din İslam dinide bu gerçeklikten ortaya çıkmıştır. Hazreti Muhammed'in ortaya çıktığı Arabistan yarım adası her türlü zulmün, adaletsizliğin, ahlaksızlığın hüküm sürdüğü bir coğrafyadır.
Öyleki masum, suçsuz kız çocukları kumlara gömülerek sağ olarak ölüme terk ediliyordu. Böyle bir vahşet anlatılamaz. Klsik bir söylemle dersek ancak yaşanınca anlaşılır. Hayvanlar bile evlatlarına bu uygulamayı yapmaz. Böyle vahşilikten bile öte bir sistemde, Mekkede Muhammed adı verilen bir çocuk dünyaya gelir. Dürüst, doğru davranışından dolayı sonra Emin adı Muhammed'e eklenir, yani güvenilir anlamına gelen bir isimdir bu isim. Böylece adı Muhammed Emin olur.
Muhammed çocukluğundan ve gençliğinden beri bu çirkef düzene karşıdır. İik gençlik yıllarında duyarlı, dürüst, namuslu gençlerin haksızlığa, zulme karşı kurduklararı Hilfudul adlı örgüte gönüllü ve istekli olarak katılır.
Genç Muhammed'in amacı böylesi haksızlık ve zulümleri ortadan kaldırmaktır.
İşte nihayet böyle insanlık dışı bir ortamda Muhammed Emin'e sık olarak gittiği düşüncelere daldığı Dağlık Mekke şehrinin belki en yüksek tepesinde bulunan bir mağarada sonra Hiranur adını alacak mağarada Allah'ın bir meleği olan Cebrail tarafından ilk ayet iniyor. Bu ayet ikra yani oku diye başlıyor. İlk inen ayet çok anlamlıdır. Belkide çağların ötesine bir mesajdır.
Sonraki çağlarda İslam dinin bu ilk mesajının ilerlemenin, insan olmanın, gelişmenin bir anahtarı olduğu gerçeği ortaya çıktı. Bu tek kelime bile anlamı ve işlevi itabariyala bence bir mücizedir.
Muhammed Mekke'de İslam dinini tebliğe, anlatmaya, halka gerçekleri söylemeye başlıyor. Bazı taraftarlar, dürüst insanları doğruluk yoluda yanına katıyor.
İslam dinine mensup olan Müslümanların hızla artmasıi Mekkenin ahlaksız eğemen sistem mensuplarını korkutuyor. Hazreti Muhammed'i öldürmeye dahi teşebüs ediyorlar, bunda başarılı olmuyorlar.
Nihayet kendisine inanan, daha doğrusu bu yeni dinin, adalet ve dürüstlüğe önem veren Müslüman grup Hazreti Muhammed öncülüğünde Mekkeden ayrılırlar, çeşitli zorluklardan sonra Medine'ye varırlar. Medine'de müslümanlar vardır. kendilerini çok iyi karşılarlar. Hatta belki dünyada bir ilk olarak komünel, ortaklaşa bir toplum örneği verirler. Yüzyıllarca sonra Anadolu coğrafyasında dünyaya gelen Şeyh Bedrettin'nin dediği "yarın yanağından başka her şey ortaktır". anlayış ve düşüncesi Medine müslümanları arasında adil bir şekilde uygulanır.
Hazreti Muhammed Medine müslümanları arasında uyguladığı bu komünel yaşamı, diğer Medine halkına da uygulamak ister. Böylece belki dünyada bir ilktir bir nevi insan hakları sözleşmesi olan 47 maddelik ortak yaşam ilkesi olan Medine sözleşmesini taraflara imzalatarak yayınlar.
İslamiyet asıl ruhunu, sosyal adalet uygulamalarını Medine'den tüm dünyaya ilan eder. Bu uygulama Ayetlere ve Hadislere yansıyan şeklıyle kendine özgü bir dinsel sosyalizmdır. Bu ilkelerde Sömürü yoktur. Artı değer sömürüsü hiç yoktur.
Hakk arasında yaygın olarak söylenen "zenginin malında fakrin hakkı vardır" deyişi tam olarak uygulanır. Sizde takdir edersiniz bir köşe yazısında fazla ayrıntılara girilmiyor.
Hzreti Muhammed yaşamı boyunca mal mülk peşinde olmamıştır. Azla yetinmiştir. İsraf, lüks yaşam, harama karşı çıkmıştır. Özelikle yalan söylemeyi, halkı aldatmayı lanetlemiştir.
Ama ne yazık ki bu yüce peygamberden sonra gelenler bu ilkelleri bi hakkin uygulamamışlardır. Peygamberimizden sonra gelen dört halife devri bile buna örnektirr. Zira dört halifeden üçü siyasi çıkar uğruna şehit edilmişlerdir.
Sonra gelen adları halife ve İslami yönetimler dönemlerinde , İslam dini ilkellerinden daha da uzaklaşmışlardır. Emevi Muaviye dönemleri, Abbbasi, halifelik dönemleri, Osmanlı devleti dönemleri sadece adları Müslüman olan devletlerdir.
Osmanlı devleti ki Padişahı Allah'ın yeryüzündeki gölgesi olarak kabul ediyordu.
Osmanlı devletinde üke adeta Padişahın özel mülkü sayılırdı. Padişah istediğine istedikleri kadar mal, mülk verme yetkisi vardı.
üstelik bu sistemde insanlar adeta yarı resmi bir köle gibiydiler. Çünkü Padişahlar insanlara kullarım diye hitap ederlerdi. Ayrıca en kötüsü Padişahlar arasında taht kavgaları eksilmezdi. Baba oğulu öldürür. Oğul babayı, kardeş kardeşi taht uğruna öldürürdü. bunun yüzlerce örneği vardır.
Kardeş katli fetvasını Molla gurani adlı Fatih'in hocası çıkartmış, fetva vermiştir. Böyle bir yönetimin tıpkı Emevi Abbasiler gibi gerçek İslami yönetimler olmadığı açıktır.
Şimdiye kadar sözde İslami yönetimlerden Asrı saadet dediğimiz İslami düzene uyan benim kanaatime göre bir tek Selahaddini Eyubi Kürdinin Eyyubi devleti olmuştur.
İşte bu nedenlerden dolayı hangi dinler, hangi idelojiler derken, önce hangi Hristiyanlık dedik, şimdi de hangi Müslümanlık diyoruz. Kısaca yine demek gerekirse, hiç bir din veya ideloji asla orjinal şekliyle uygulanması mümkün değl diye düşünülüyor. Devam edecek