Uygarlık insan denilen varlığın düşünmesi ve bunu prratiğe dökmesıyle başlamıştır. Dünyaya gelen, daha doğrusu dünya denilen cennet gibi bir yerde gözlerini açan ilk insanlar, düşünmeye başlıyor.
Beyin denilen bir organın işlevi olan düşünmeyle birlikte, akıl ve irade devreye giriyor. Bu yetilerin sayesinde insanlar yaşamını sürdürüyor, önce yaşamak için yemesi gerekiyor. Sonra hiyarerşik olarak diğer gerekli özeliklerin olması gerekiyor.
Bunlar, barınma, giyinme, güvenlik, vahşi hayvanlardan, soğuktan, olumsuz doğa şartlarından korunma, bunların doğal bir sonucu olarak kendi hemcinsleri olan insanlarla toplu bir şekilde yaşamak oluyor. Birlikte yaşanmadan, sosyaleşme, gelişme, daha doğrusu insan dediğimiz gelişmiş, pratiği olan bir varlık olunmuyor.
Toplu, birlikte yaşamak tüm canlıların bir ihtiyacı ortak noktası ortak paydasıdır. İnsanları diğer canlı varlıklardan ayrı kılan, ayrıcalığı, insan denilen varlığın düşünme yetisidir.
İnsan ve diğer canlı varlıklar arasında biyolojik olarak önemli, ayırd edici farklar yoktur.
İnsan denilen varlığın böyle üstün bir güçle donatılmış olabilmesi, evrim mi, ilahimidir bu ayrı bir tartışma ayrı bir yazı konusudur. Aslında biz insanlar, bu kozmos, deyim yerindeyse bir harikalar diyarında varız ve yaşıyoruz.. Buna bir mücize, ya da bir keramettir de diyebiliriz. Her neyse ne kadar fazla incelesek, derinlere varsak, felsefe yapsak sanırım bunu, bu sırı çözemeyiz diye düşünüyorum.
İnsanlar toplu yaşamaya başlayınca aralarında toplu yaşamanın kurallarını, adaplarını koydular. Güvenlik ile sosyal sorunlarla ilgili olan devlet , Aile, köy, kasaba, şehirler, bu şekilde meydana geldi. Devletin niteliği, toplumsal sınıflar olgusu ayrı bir konudur. Yazının tekniğine uymak gerekiyor.
Nasıl ki toplu yaşamın bazı kuralları olduğu gibi bireylerin de kendilerine özgü, gerekli bazı ihtiyaçları, kuralları vardır diyebiliriz. Bunları üst satırlarda biraz belirttik.
Düşünen insanlar böyle maddi ihtiyaçlar dışında, manevi ihtiyaçların olması gerektiğine karar vererek, maddi ihtiyaçlar kadar değerli olan soyut olan düşünmeyı somuta çeviren, yazıyı buldular.
Yazı ile okumak bir nevi bir devrimdi. Zaten ilk insanlar, evler inşa etmeden evvel yaşadıkları mağaralarda, mağaraların duvarlarına, resimler, yazıya benzer şekiller çizmişlerdi.
Ezcümle yazımızın başlığında denildiği gibi uygarlık, gelişme, okumayla, yazmayla başlamıştır. Bundan dolayı okumayan, yazmayan, manevi düşünmeyen insanlar, yalnız, yeme, içme, cinsellik dışında düşünce ve eylemleri olmayan insanlar, özelikleri olmayan, bir özne olmadan, bir anlamdai bir nesne gibi anlamsız yaşarlar. Böylesi bir yaşam tarzına müsadenizle yorumumu eklersem bir zavvalıktır.
Her konuda bilimsel gelişme, teknolojik gelişme, anlamlı yaşam, okumayla yazmayla, araştırmayla başlamıştır diyebiliriz.
Amerikalı ünlü psikolog Maslov insanların ihtiyaçlar listesini bilimsel olarak beş kategoriye ayırmaktadır.
1. Fizyolojik ihtiyaçlar: Açlık, ssuzluk, ve buna benzer temel yaşamsal ihtiyaçlar
2. Güvenlik ihtiyacı: Dış faktörlerden kaynaklı tehlikelerden korunma
3. Sosyal ihtiyaçlar: Aidiyet, sevgi kabul görme,sosyal yaşam ve vb.
4. Değer verilme/Saygınlıkİhtiyacı:
statü, başarı, itibar tanınma
5. Kendini gerçekleştirme: Gelişim, bir işi başarıyla tamamlama, yaratıcılık
Maslov'un belirtkleri şartlardan anladığımız her şey yemek, içmek, afedersiniz cinsellik
Malesef üzülerek söylemem gerekirse bizim müslüman doğu toplumları genel olaral fizyolojik ihtiyaçları ile dahaçok meşguller. Bu durum bizim toplumları gerileten geliştirmeyen bir olumsuz yaşama tarzıdır.
İnsan, gerçekten hayret ediyor, biz müslümanların kutsal kitabta ilk inen ayet oku denmesine rağmen bu dinin sözde mensupları çok az okuyorlar, veya hiç okumuyorlar.
Adeta trajik bir şekilde okuma ve araştırmadan uzak duruyorlar. Daha da acı olan bu haleti ruhiyeyı bir yaşam tercihi olarak benimsiyoriar, tercih ediyorlar. tek sözcükle yazık!
Son olarak okumadan, yazmadan, araştırmadan gelişme ve anlamlı bir yaşam olmaz.