Geçen hafta Ocak ayının son günlerinde İsveç'in başkenti Stockholm'da hepimizi şaşırtan şok bir olay yaşandı.
Türkiye büyükelçiliğinin önünde Danimarka'nın aşırı sağcı Sıkı Yön Partisinin lideri Rasmus Paludan İsveç makamlarından aldığı izinle İsveç polislerinin gözleri önünde Kur'an-i Kerim yaktı.
Büyük bir dinin kutsal kitapına yapılan yakma olayına izin verilmesini İsveç makamları ifade özgürlüğü olarak nitelendirdiler. Türkiye ve bazı Müslüman ülkeler bu faşist saldırıyı kınayınca bu defa İsveç başbakanı Ulf Kristersson kınamak zorunda kalarak, bunu yapanları "Kullanışlı Aptallar" olarak nitelendirdi.
Bu aiçakça menfur faşist girişimin birçok şekilde analizi yorumu yapılabilir. Bunlardan iki önemli soru işareti oluşuyor, öne çıkıyor.
-A İsveç ve batı Avrupa demokrasisinin acziyeti
-B Diğeri İsveç'in Natoya girme kararı
Biz önce a- şıkkı üzerinde duralım. Avrupa demokrasi anlayışını biraz inceleyelim. Demokrasi sözcüğü eski Yunanistan'da ortaya çıkan, kısaca halk yönetimi anlamına geliyor. Yüzlerce yıl sonra Avrupa'da rönesans ve Reform hareketlerinin sonucunda oluşan adına aydınlanma çağı denilen orta çağda büyük ölçüde gelişti, şekilendi.
Avrupa kıtasının şimdiki yönetim şekli Fransız devriminden sonra parlamenter demokrasi oldu. Demokrasinin temel değerlerı: Genel olarak, milli eğemenlik, seçme seçilme hakkı, eşitlik, özgürlük, adalet, hukuk devleti, kuvvetler ayrılığı, hoşgörü,, farklılıklara saygı.
Devamla çok partili siyasal yaşam. Muhalefetin varlığı,. çoğulculuk.
Temel hak ve özgürlüğün güvencesi. Düşünce ve ifade özgürlüğü,
Bunların hepsi akıllı vicdanlı insanların kabul edecekleri insani kurallardır, insan haklarıdır, bunda bir beis yoktur. Ancak teoride doğru olan bu şartlar uygulamada pratikte İsveç örneğinde görüldüğü gibi uygulanmıyor.
Konumuzla ilgili olan Avrupa demokrasi kriterlerinden belki en önemli olanı düşünce ve fade özgürlüğü üzerınde biraz duralım.
Bu maddenin tanımında düşünce ve ifade özgürlüğü sınırsız değildir denilir. Başkalarının özgürlüğü kısıtlanmadan, hakaret görmeden uygulanır.
Avrupalıların demokrasi konusunda kendilerine örnek aldıkları aydınlanma çağının ünlü bilim ve düşünce insanı galile "Düşüncelerine katılmaya bilirim, ama düşünceni özgürce ifade etmen için hayatımı bile verebilirim." Deyişini Avrupalı aydınlar kabul ederler, sık kullanırlar.
Ama gelin görün ki Kutsal kitap Kur'ani Kerim güya en gelişmiş demolrasi olan İsveç devletin'den izin alınarak polislerinin nezaretinde üstelik faşist saldırgan korunarak yakılıyor. Bundan dolayı köşe yazımızın başlığı haklı olarak kutsal bir kitapı yakan kendini yakar oldu. Bu şahıs artık rahat edemez. Vicdanı varsa vicdan azabı çeker. Zira yüz milyonlarca insanların kutsal kabul ettikleri inandıkları bir kitapa saygısızlığı bir şekilde öder.
Kur'an yakma olayı, özelde İsveç, öyle anlaşılıyor ki genelde avrupa ülkelerinin demokrasi anlayışlarının iki yüzlü ve çifte standart olduğunu somut bir şekilde ortaya çıkardı.
Böyle akla ziyan bir olayı düşünce ve ifade özgürlüğü ile nitelendirmek sakat bir mantıktır. Söyledikleri sözle demokrasi ilkeleriyle kesinlikle çelişir.
Kendini demokrat olarak nitelendiren bir kişi olarak benzer eylem diğer kutsal sayılan Tevrat, İncil gibi kitaplara yapılsaydı aynı tepkiyi duyardım.
Avrupa uygarlığı moral değerlerini psikolojik üstünlüğünü belli ölçüler de kaybetmiştir.
Bu savımı açık olarak vurgulamam gerekirse LGBT ye tanınan bazı haklar örneğin erkeğin erkekle evlenmesi, kadının kadınla evlenmeleri hemde bunların yasalara girmesi bence bu uygarlığın çöktüğünün ifadesidir.
-B İsveç'in Natoya girme kararı. Bilindiği gibi İsveç Rusya korkusundan Natoya girmek istiyor. Ancak Türkiye İsveç'in PKK ye verdiği destekten dolayı bu ülkenin Natoya girmesini veto ediyor.
Böyle olmasına rağmen kendi ülkesinde Türkiye büyük elçiliğinin önünde Kur'an yakma olayını engellemiyor. Gerçekten insanın aklı almıyor.
Nasıl bilmezler böyle bir olayda Türkiye İsveç'in Nato üyeliğini kabul etmez. Diğer bir durum Danimarka'dan İsveç'e gelen bu faşistin İslam ve Arap ülkeleri yerine Türk büyükelçiliğini seçmesi yanıtlanması gereken, şüphe uyandıran önemli bir sorudur.
Bazı yorumcu ve analistler bu olayda Rusya istihbaratının parmağı olduğunu söylüyorlar. Ne olursa olsun böyle bir girişimi inançlı olsun inançsız olsun gerçek demokrasiye inanların kabul etmesi mümkün olmaz, tepki duyması gerekir.