Şu günlerde yediden yetmişe milletce büyük, çok büyük bir acı yaşıyoruz.
Dünya üzerinde çok az görülen bir felaketle karşılaştık. Tarifsiz can yakıcı bir felakat.
Ülkemizde, yer kürede yüzyıllardır rastlanılmayan bir hadise yaşandı.
Türkiye'de Şubat pazartesi sabahı saat 04:17'de tarih, saat durdu, gözyaşılar sel, feryatlar gecenin karanlığından yükseldi.
Ülkemizde Kahramanmaraş, Hatay, Adıyaman, Diyarbakır, Adana, Osmaniye, Gaziantep, Şanlıurfa, Malatya, ve Kilis'te on ilimizi kapsayan büyük bir alanımız yerle yeksan oldu. Hasar çok büyük, binlerce ölü ve yaralımız var. Bir o' kadarda evsiz kalanlar var.
Evler yıkıldı, ocaklar söndü, canlar, canlarımız yitirildi. Yüreğimize kor, gözümüze yaş, sinelerimize acı düştü.
Tanıdığım bir çoğun yakınları enkaz altında can verdiler. Kimi aile tamamen beton blokların altında hiç sağ çıkmadılar.
Deprem'in verdiği acıya yabancı değiliz. Daha önce de Erzincan'dan, Marmara'dan, Düzce'den, Van'dan, Elazığ'dan izmirde'de binlerce vatandaşımızı kaybettik. Ama ilk kez yaşar gibi yandı canımız. Her yıkıntı altında kalan bizdik. Her cansız bedenin ağıtıydık. Her kaybın kaybedeni olduk milletçe.
Binlerce binanın yıkılması, zor hava şartları ve büyük bir coğrafya'yı kapsaması nedeniyle yardımda güçlük çektiysek yine çabuk toparlandık.
Devletimizin yardımıyla, milletçe el ele vererek tüm imkanlarımızla seferber olduk. Kimileri enkaz başında kurtarma ekiplerine yardım ederek, kimileri çadır, battaniye getirerek, kimileri ekmek, yemek ikram ederek, kimileride dua ederek tek yürek olduk.
Tıpkı kurtuluş mücadelesi, Çanakkale, 14 Mart Ruhu gibi. Birlikte öldük, birlikte yaralandık, birlikte ileştik. Yediden yetmişe milletce yine öyle olduk.