Osmanlı devleti batıda oluşan demokrasi taleplerini içteki partilerin de dayatmasıyla 23 Temmuz 1908'de ikinci meşrutiyeti ilan etmiştir. Artık Padişahın iradesi dışında fkir cereyanları oluşuyor, çeşitli görüşler dillendiriliyor, ülke, suskun toplumdan, konuşan, tartışan bir toplum haline gelmişti.
Serbestlik ve özgürlük ortamı sonucunda kısa bir zamanda çeşitli görüşlerde 140 parti kurulmuştu.
Bediüzzaman ise ülkenin şartlarına, kültürüne, geleneklerine uymayan batı tipi demokrasi yerine, şura ve müşavereye dayalı İslamın ilk yıllarında tatbik edilen Medine sözleşmesi gibi esaslar içeren bir yönetim biçimi istiyordu. Yani, sınırsız bir özgürlük değil, dini ve ahlaki özeliklere dayalı sınırlı bir özgürlükten yanadır.
İnanç ve görüşlerini yaymak için binlerce kişiye yönelik toplantılar yapıyor, kendi özlerine dönük siyasi çalışmalar yapmalarını hareretle teşvik ediyor destekliyordu.
Volkan gazetesinde yazdığı köşe yazılarında halkı Şeriat - ı Garra -yı Muhammediyeye sıkı sıkıya bağlanmaya davet ederdi.
Bediüzzaman özgürlük ve demokrasiyi şu şekilde anlatıyor:: "Asıl mümin hakkıyla hürdür. Sani-i aleme abd (Kul) ve hizmetkar olan, halka tezellüle tenezül etmemek gerekir. Demek ne kadar ne kadar imana kuvvet verilse, hürriyet de o kadar kuvvet bulur. Ama hürriyet-i mutlaka (Kayıtsız şartsız bir hürriyet) vahşet-i mutlakadır, (kesin bir vahşiliktir) bir hayvanlıktır." diye fikrini ve inancını anlatmıştır.
Said Nursi, Avrupada'ki kanunların Osmanlı devleti gibi bir İslam ülkesinde tatbik edilmesine karşı çıkıyor, "Kanunlarda Avrupa'ya dilencilik edimez." demekteydı.
Bediüzzaman Said Nursi yazdığı makalelerde Özelde Osmanlı devletinin, genelde İslam ülkelerininin geri kalmasının asıl nedenin kesinlikle din olamayacağını, dinden uzaklaşmanın bir kimlik bunalımına neden olduğunu , belirtirdi.
Müslümanların dine hakkıyla, gereğiyle bağlı olması halinde geri kalamayacağı ilerleyeceklerini ısrarla söylüyor ve yazıyordu.
İslam dinine sıkı bağlandıkları zaman gelştiklerini, Kur'an'dan ve İslam'dan uzaklaştıkları dönemlerde geri kaldıklarını çeşitli vesilerle yazmış, anlatmıştır.
Gazetelerde yazdığı yazılarda, ikinci meşrutiyet devrininin milletvekillerini dine, şeriata sarılmaya davet ederdi.
18 Mart 1909'da "Yaşasın Şeriatı Ahmed-" adlı köşe yazısında, şeriatın güzelliklerini nazara sunan, Bediüzzaman Sad Nursi şöyle diyordu:
"Şeriat-ı garra kelam-ı ezeliden geldiğinden ebede gidecektir. Nefsi emarenin rezil baskısından selametiniz İslamiyete istinad iledir. Herkes kendi aleminde bir padişah olduğundan küçük dünyasında en büyük cihad olan nefisle mücadeleyle mükeleftir. Dünya için din feda olunmaz." diye yazmıştır. Devamedecek