SAİD NURSİ ISPARTA'DAN URFA'YA GELİYOR
Bediüzzaman hayatının önemli bir bölümünü İsparta civarında geçirdi. İspartaya özel bir sevgisi ve ilgisi vardı. Hele Barla üstadın ilk Risale-i Nur eserlerinin yazıldığı bir ilçedir. Barla deyim yerindeyse ilk aşk yeridir. Ama son aylarını, günlerini İsparta'da geçiriyordu.Bu aarada bir kaç defa Ankaraya gider gelir. Amacı Başbakan Adnan Menderes'le görüşmek istiyordu. Ama ne yazık ki her sefeinde bir türlü görüşemiyordu. Bazı gizli eller sanki bu görüşmeyı engellemek istiyorlardı.
Oysa üstad Menderese kendi ve iktidarı yararına bazı bilgiler, öneriler sunmak istiyor, belkide ileride bir darbeninin olacağını kendisine haber vermiş olabilirdi. Buna rağmen görüşemediği gibi bazı talebeleri Ankara'da tutuklandı. Bir süre sonra Menderes Londra yakınlarında uçağı düşer mücize eseri yara almadan mutlak bir ölümden kurtulur. Üstad kazadan önce kendisine çok dua etmiştir. Bediüzzaman son günlerde çok duygusal olmuştu. İsparta, Barla civarında herkesle görüşüyor. hakınızı helal edin diyor, adeta vedalaşıyordu. İşi bitmiş gibi bir hali vardı. Zaten dünyada yegane amacı Risale-i Nur eserleriydi. Bu eserleri yazmıştı. Daha önce Allah'tan tek dileği ve isteği Risali eserlerini bitirmekti. Bu amacına varmıştı. Artık ölümden hiç korkmuyordu. Zaten ölümden korkmazdı. İşini bitirdiği için ölüm gelse de hoş geldi sefa geldi gibi bir anlayışı vardı. Zira ölüm onun için bir şebi arus. düğün gibiydi.
Son günlerinde artık kendi ilçesi haline gelmiş, Barla'ya vedalaşmaya gelir. Kendisine ağaç üstünde barınak yapan talebelerinden daha önce vefat eden marangoz Mustafa Çavuş'un evinin önünden geçerken kendisini tutamaz ve ağlar. Evin kapısında kocaman bir asma kilit bulunmaktadır. Buradan sekiz yıl müddetince kaldığı eve giden Üstad bir süre dinlendikten sonra kendisini yalnız bırakmalarını rica eder. Tepesinde küçük bir ev olan vefakar iri çınar ağacının yanına gider ve ağaca sarılır uzun süre ağlar. Hasret giderir. Üstad inaç ve düşünce adamı olduğu kadar bir duygu adamıdır. Çok içten, yüreğinin derinliğinden gelen, saf bir sevgiyle konuşur, insana tesir eden sıcak bir bakışı vardır.
Said Nursi Urfa'ya mutlaka gitmek, orada ölmek istiyordu. Büyük bir heyacanla evliya, enbiya şehrine gitmek tek arzusuydu. Üstad öteden beri Urfa'ya bir özel sevgisi muhabetti vardı. Talebesi Albay Hulusi Yahyagili'in Urfa'ya gitmesi, şehrin ileride gelenleriyle diyalog kurması. Halkın Said'e Nursiye tevecühünü sevgisini kazandırmıştı.
Sonraki yıllarda has talebesi Abdullah Yeğin Urfaya gitmiş, orada dini çalışmalarına uzun süre devam etmiştir.
Üstad Urfa'ya gitmezden önce özel eşyalarını, özelikle Mevlana Halidin kendisine hediye edilen cübbesini tren yolu ile Urfa'nın saygın isimlerinden Vahdettin Gayberiye gönderir.
Urfa'ya gitmek hazırlığı yaparken Emirdağ'da ağır bir zatürre hastalığına yakalanır. ateşler içinde bitap bir vazıyette İspartadaki evine talebeleri kollarına giderek çıkarırlar. iki gün evinde kaldıktan sonra, talebelerine acele bir araba bulun Urfa'ya acele gitmemiz gerekir der. Üstad'da, talebeleri, niye böyle çok acele ediyorsun sorularına karşılık, "Hazreti İbrahim'i rüyada gördüm. beni Urfa'ya çağırıyor." cevabını verir. Bunun üzerine acele edilir, gitmek üzere bir araba temin edlir. Ancak Üstadın kapısının önünde her gün nöbet bekleyen polisler, yakın yerler dışında uzak şehirlere gitmesine verilen emir gereği izin vermiyorlardı. Ama orada o saatte mücize denilebilecek bir olaya yaşanır, aniden şiddetli bir yağmur yağmaya başlar, fırtına olur, polisler nöbet yerlerinden ayrılırlar. Böylece önlerinde bir engel kalmaz. Her zaman yanında bulunan talebeleri, şoför Hüsnü Bayram, Bayram Yüksel, ve Zübeyr Gündüzalp, Said Nursi'yı kolları arasında arabaya korlar. Urfa'ya gitmek üzere yola çıkarlar. Tarih 20 Mart. 1960. saat. 9. Devam edecek