KUDÜS'TEKİ SELAHİYE HASTANESİ
Selahaddin Eyyübi bu Hastaneyi Kudüs'ü haçlılardan kurtardıktan sonra 1187 tarihinde yaptırdı.
Filistin ansiklopedisinde bu Hastane hakkında bazı bilgiler: Bu Hastane Sultan Selahaddin Eyyübi'nin eserlerinden biridir. Selahaddin onu vakfetti ve oraya ünlü doktorları tayın etti. Hastane hizmetinin devam etmesi içn çok sayıda vakfın gelirini oraya bağladı.
Salahiye Hastanesi dönemin en iyi hastanesidir. Bu hastanede hastaların tedavisi dışında tıp ilmide öğretiliyordu. akıl sağlığı bölümü de vardı.
Sultan Selahaddin Kudüs'ü fethettikten sonra Şam'a gitti. Yolda Akkaya uğradı. Kaleye yerleşti ve oranın imarı için Bahaddin Karakuş'u görevlendirdi. Tapınak şövalyelerine ait bir binayı ikiye ayırdı. Fukara ve fukaha için vakfetti.
Pisikoposlara ait bir binayı hastane haline getirdi. Bunlar için gelir getiren vakıflar kurdu. Bunların idaresini Akka kadısına verdi. Daha sonra muzafer bir şekilde Şam'a gider. Bu hastaneler çok geniş yerlerdi. Hastanelerin mimari yapıları farklıdır, aynı şekilde değildir. Her bir hastanene yapısının farklı bir dekarosyonu vardı. Bahçelerinde bulunan fiskiyeler bile aynı biçimde değildi. Ancak hastanelerde gerekli tıbbi cihazlar aynı benzer cihazlardı.
Hatanelerde erkekler ayrı, kadınlar ayrı alanlarda kalır tedavi edilirdi. Hastanerin bahçelerinde meyveli, meyvesiz çeşitli bahçeler bulunur insanlara bir ferahlık huzur verirdi. Ayrıca hastane persınelleri için kalacakları evler yapılmıştır.
Selahaddin döneminde yapılan hayır kurumlarından biri de Hangah adı verilen tekke ve zaviyelerdir. Hangah Farsça bir kelime olup sofra anlamına gelir. İlim ve ibadet için inşa edilmiş, dünyadan elini eteğini çekmiş Sofilerin kaldığı yerlerdir.
Bu kurumlar çıkışlarından itibaren sosyal, kültürel olmak üzere önemli görevler ile roller üstlenmişlerdir. Buralar öncelikle fıkıh mezhepleri ve hadis ilimleri için bir akademi gibiydi. Çeşitli kitapları olan kütüphaneleri vardı.
Hangah ta çeştli görevliler vardı. Hangah şeyhi, imamı vakfın yöneticisi, doktor bulunurdu. Bu kurumların masrafları, giderleri bağlı oldukları vakıflar tarafından karşılanırdı. Vakıf her bir görevliye maaşları dışında, et, süt, yağ, pirinç, bal gibi gida ürünleri dağıtırdı.
Sultan Selahaddin bu kurumlara önem verdi. Buraların etkinlik kazanmasını sağladı. Bu kurumlardaki görevliler, Selahaddin ile birlikte haçlı ordularına karşı savaştılar, başarılı oldular. Selahaddin babası Eyyüb'ün yanında yetişti. Necmeddin Eyyüb güzel ahlaklı hayırsever biriydi. Fakirlere ve sufilere ihsanda bulunur, onlarla oturup kalkardı.
İbni kesir Necmeddin Eyyüb için şöyle diyordu: O cesur biriydi, çokça namaz kılardı. Mısır diyarında ve Şam'da ona ait bir Hangah vardı. Takke ve zaviyeleri Misır'a Selahaddin getirmişti. Daha önce Mısır'da böyle kurumların olmadığını devrin tarihçileri söylüyor.
Endülüslü seyyah İbni Cübeyr: Allah'ın rahmeti üzerine olsun, Selahaddin nereye giderse gitsin, oralara medreseler ile Hangahlar kurmuştur, der. Kudüs'ü fethettiğinde Hıristiyanların Kıyamet Kılisesini muhafaza etmelerini emretmiş, onun yanında Şafii Fukehası için bir medrese ve sufiler için de bir tekke inşa etmiştir.
Selahaddi'nin yaninda kendilerine danıştığı alim sufiler vardı. Ayrıca sufilerin varlığı savaş esnasında askerlere büyük ölçüde moral veriyordu. Tasavvuf ehli Selahaddin'i çok seviyordu.
Ziira Selahaddin'de tıpkı sufiler gibi zahit bir kişiydi. Kendisine zekat verecek kadar bir malı yaşamı boyunca olmamıştı. Zaten vefat ettiğinde 47 Nasıriyye dirhemi ve bir altından başka bir şey bırakmamıştı. Ne mal, ne mülk, ne bahçe, bostan hiç bir şey bırakmadı. Yaşamı genelikle bir çadurda geçerdi. Selahaddin nezdinde altınla toprağın bir farkı yoktu. Devam edecek