Eski sözler, ata sözleri tecrübelerden, deneyimlerden elde edilmiş, anlam ihtiva eden, insanlara yol gösteren, aydınlatıcı sözlerdir. Böylesi anlamlı sayısız deyişler vardır. Bunlardan biri konumuzun başlığını taşiyan iki din taşımak deyişidir. Çocukluk ve ilk gençlik yıllarımda doğduğum, büyüdüğüm Urfa şehrinde, Eski zamanlarda buna benzer altın gibi kıymetli sözler vardı. Geçen gün tesadüfen bu deyiş, Urfa kalaboynu Arabi camide Cuma namazı için camide otururken, çocukluk günlerinde bu camide namaz kıldığımı, hele teravih namazını çocuklar, büyüklerin tasavvufi gür sesle okudukları dogal dualarını hatırlayınca, sahici eski aleme gittim.
Caminin duvarlarında ise Urfa'nın ünlü hattatı Behçet hocanın belki yüz yıllık elle yazdığı levhaları görünce, çok dindar babamın hergün, özelikle sabah namazını her sabah bu camide kıldıģıni hatırlayinca duygulandım . Göz yaşlarımı zor tuttum. O esnada bugünleri ve o günleri düşününce, çok anlamlı bir eski Urfa deyişi olan İki din taşımak sözü hatırıma geldi. Uzun yıllardır unuttuğum böylesi kıymetli sözcük nasıl hatırıma geldi diye de hayret ettim. Oysa bu deyişi çoktan unutmuştum.
Bazen aniden nasıl düşünüyoruz? daha unuttuğumuz nice sözler vardır. Beynimizin bir yerine kayd edilmiştir. Ama biz unutmuşuz, yıllar sonra bir vesileyle hatırımıza geliyor. Hayret doğrusu. Ünlü ruh bilimci Psikanaliz ve Psikoterapi uzmanı, en önemlisi ruh biliminde bir anlamda devrim yapan buluşu, bilinç altı keşfinin uzmanı Freud, bilinç ile bilinç altını belirtirken, bir buz dağı örneği verir.
Bilince buzdağınin görünen kısmı, Bilinç altı ise buz dağının altında kalan kısımdır, der. Bu bilimsel bir tespittir. Gerçekten insanların yaşamına yön veren her ne kadar bilinç görünsede, yaşamımıza asıl egemen olan, yön veren bilinç altı desek herhalde doğrudur. Freud her ne kadar bunu maddi olarak açıklamışsa bile, böylesi muazzam bir mekanizma olan insan beynin gizlerini, bence salt bilim ile maddi olarak açıklanamaz kanaatindeyim. Ayrıca, belki de bir mücize olan insan beyni ve sırları bilimsel olarak tam çözülmemiştir. Beynimizin çok az bir kısmını biliyoruz. İnsan, bence, yalnız maddi bir varlık degil, ilahi, ruhani bir varlikta sayılir. Insan denilen mücize varlığı, yalnız maddi olarak açıklamak yetersiz kalır. Insanın anatomik yapısı akla durgunluk veren mükemmel bir sistemin eseridir. Böyle olagan üstü düzen, kendiliğinden, rastlantı olarak oluşmaz. Büyük bir aklın ve iradenin eseridir diye düşünmek gerek. Allah'ın ruhundan üfleyerek yarattığı insan, basit, maddi bir varlık olamaz. Hazreti Ali "Ey insan oğlu sende ne alemler gizlidir." deyişi bunu kast eder. Biz konumuza gelirsek, insan kıymetini bildi mı Eşrefi mahlukat sayılır. ilkelli, tutarlı olduğu zaman , güvenilir ve değerlidir. Elif gibi dik durmalı. Kılıktan kılığa girerse itibarı olmaz. Derviş Yunus'un dediği gibi "Sözü eğri büğrü söyleme, seni izaya getirecek bir molla kasım gelir." der.
Ama ne yazık ki dik durma ilkelli olmak herkese nasip olmuyor. Eski bakan ve bir üniversitede öğretim görevlisi olan Turan Feyzioğlu öğrencilerine "Nabza göre şerbet verin." dermiş. Bundan dolayı öğrenciler alay ederek şerbetci hoca lakabı takmışlardır. İlkelli, omurgalı olmalı derken, çok katı olma, uzlaşma ve yeri geldiğinde esnek, olmama anlamı çıkarılmasın. Toplumsal bir varlık olan insan her konuda dediğim olsun deme üstünlüğü ve ayrıcalığı, hak hukuk olarak kendisinde olmaz. İki din taşımayla ilgili bir örnek verebiliririz: bir insan hem kapitalist hem sosyalist olamaz. Kısaca bir insan son çözümde kendisi olmalıdır. Kendisini gerçekleştirmelidir. Bunun için Sokrates'in dediği gibi kendini bilmesi gerekir. Kendini bilen başkasını da bilir, ve başka yararlı bilgiler edinir.
Konumuzu teyit eden bir mesele anlatalım, Mersavi aşiretine mensup bir Urfalı Diyarbakır'da bir camiye gider, camide şafii ve Hanefi mezhebine mensup iki imam, her zaman olduğu gibi, ayrı ayrı, yana yana, bir şekilde namaz kıldırırlar. Urfalı hangi tarafta hangi imamla kılacağını bilmez, şaşırır. Bir imam bunu görünce sen şafii'misin, Hanefi'misin diye sorar, adam, ben ne Şafii'yim ne de Hanifi'yim, ben Mersaviyim der. En doğrusu insan tutarlı olmalı, iki din veya iki mezhep taşımamalı.
Anasayfa
Yazarlar
NECDET ŞANSAL
Yazı Detayı
Bu yazı 614+ kez okundu.
İKI DİN TAŞIMAK
Eski sözler, ata sözleri tecrübelerden, deneyimlerden elde edilmiş, anlam ihtiva eden, insanlara yol gösteren, aydınlatıcı sözlerdir. Böylesi anlamlı sayısız deyişler vardır. Bunlardan biri konumuzun başlığını taşiyan iki din taşımak deyişidir. Çocukluk ve ilk gençlik yıllarımda doğduğum, büyüdüğüm Urfa şehrinde, Eski zamanlarda buna benzer altın gibi kıymetli sözler vardı. Geçen gün tesadüfen bu deyiş, Urfa kalaboynu Arabi camide Cuma namazı için camide otururken, çocukluk günlerinde bu camide namaz kıldığımı, hele teravih namazını çocuklar, büyüklerin tasavvufi gür sesle okudukları dogal dualarını hatırlayınca, sahici eski aleme gittim.
Caminin duvarlarında ise Urfa'nın ünlü hattatı Behçet hocanın belki yüz yıllık elle yazdığı levhaları görünce, çok dindar babamın hergün, özelikle sabah namazını her sabah bu camide kıldıģıni hatırlayinca duygulandım . Göz yaşlarımı zor tuttum. O esnada bugünleri ve o günleri düşününce, çok anlamlı bir eski Urfa deyişi olan İki din taşımak sözü hatırıma geldi. Uzun yıllardır unuttuğum böylesi kıymetli sözcük nasıl hatırıma geldi diye de hayret ettim. Oysa bu deyişi çoktan unutmuştum.
Bazen aniden nasıl düşünüyoruz? daha unuttuğumuz nice sözler vardır. Beynimizin bir yerine kayd edilmiştir. Ama biz unutmuşuz, yıllar sonra bir vesileyle hatırımıza geliyor. Hayret doğrusu. Ünlü ruh bilimci Psikanaliz ve Psikoterapi uzmanı, en önemlisi ruh biliminde bir anlamda devrim yapan buluşu, bilinç altı keşfinin uzmanı Freud, bilinç ile bilinç altını belirtirken, bir buz dağı örneği verir.
Bilince buzdağınin görünen kısmı, Bilinç altı ise buz dağının altında kalan kısımdır, der. Bu bilimsel bir tespittir. Gerçekten insanların yaşamına yön veren her ne kadar bilinç görünsede, yaşamımıza asıl egemen olan, yön veren bilinç altı desek herhalde doğrudur. Freud her ne kadar bunu maddi olarak açıklamışsa bile, böylesi muazzam bir mekanizma olan insan beynin gizlerini, bence salt bilim ile maddi olarak açıklanamaz kanaatindeyim. Ayrıca, belki de bir mücize olan insan beyni ve sırları bilimsel olarak tam çözülmemiştir. Beynimizin çok az bir kısmını biliyoruz. İnsan, bence, yalnız maddi bir varlık degil, ilahi, ruhani bir varlikta sayılir. Insan denilen mücize varlığı, yalnız maddi olarak açıklamak yetersiz kalır. Insanın anatomik yapısı akla durgunluk veren mükemmel bir sistemin eseridir. Böyle olagan üstü düzen, kendiliğinden, rastlantı olarak oluşmaz. Büyük bir aklın ve iradenin eseridir diye düşünmek gerek. Allah'ın ruhundan üfleyerek yarattığı insan, basit, maddi bir varlık olamaz. Hazreti Ali "Ey insan oğlu sende ne alemler gizlidir." deyişi bunu kast eder. Biz konumuza gelirsek, insan kıymetini bildi mı Eşrefi mahlukat sayılır. ilkelli, tutarlı olduğu zaman , güvenilir ve değerlidir. Elif gibi dik durmalı. Kılıktan kılığa girerse itibarı olmaz. Derviş Yunus'un dediği gibi "Sözü eğri büğrü söyleme, seni izaya getirecek bir molla kasım gelir." der.
Ama ne yazık ki dik durma ilkelli olmak herkese nasip olmuyor. Eski bakan ve bir üniversitede öğretim görevlisi olan Turan Feyzioğlu öğrencilerine "Nabza göre şerbet verin." dermiş. Bundan dolayı öğrenciler alay ederek şerbetci hoca lakabı takmışlardır. İlkelli, omurgalı olmalı derken, çok katı olma, uzlaşma ve yeri geldiğinde esnek, olmama anlamı çıkarılmasın. Toplumsal bir varlık olan insan her konuda dediğim olsun deme üstünlüğü ve ayrıcalığı, hak hukuk olarak kendisinde olmaz. İki din taşımayla ilgili bir örnek verebiliririz: bir insan hem kapitalist hem sosyalist olamaz. Kısaca bir insan son çözümde kendisi olmalıdır. Kendisini gerçekleştirmelidir. Bunun için Sokrates'in dediği gibi kendini bilmesi gerekir. Kendini bilen başkasını da bilir, ve başka yararlı bilgiler edinir.
Konumuzu teyit eden bir mesele anlatalım, Mersavi aşiretine mensup bir Urfalı Diyarbakır'da bir camiye gider, camide şafii ve Hanefi mezhebine mensup iki imam, her zaman olduğu gibi, ayrı ayrı, yana yana, bir şekilde namaz kıldırırlar. Urfalı hangi tarafta hangi imamla kılacağını bilmez, şaşırır. Bir imam bunu görünce sen şafii'misin, Hanefi'misin diye sorar, adam, ben ne Şafii'yim ne de Hanifi'yim, ben Mersaviyim der. En doğrusu insan tutarlı olmalı, iki din veya iki mezhep taşımamalı.
Ekleme
Tarihi: 11 Haziran 2024 - Salı
İKI DİN TAŞIMAK
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.