Geçen gün bir ulusal gazetenin manşetinde: "kriz ruh saglığını da bozuyor" yazısı konumuzu teşkil etti. Kriz deyiminde ekonomik kriz kast edildiği gibi, bunun sonucu ruhsal kriz ve bunalım oluşuyor.
Bence ruhsal sorunları, buna düşünce ve kişilik sorunlarını da katacak olursak, toplumda artık yaygın olarak görülmeye başlayan psikiyatrik rahatsızlıkları, salt; yalnız, olumsuz ekonomik koşullara indirgemek çok doğru bir yaklaşım değildir. Yaşadığımız teknoloji çağı binlerce yıllık insanlık tarihinin çok küçük bir bölümüdür. Ama belki hiç bir çağda kişisel, sosyal sorunlar, uyum şartları bu kadar arayış ve sorgulama içine girilmemistir. Demek istediğim, toplumun önemli oranda ruh sağlığının bozulmasını tek bir etkene indirgemek yanıltıcı olabilir. Kısaca ruhsal sorunlar çağımızın yeganne varoluşsal bir sorunudur. Eski çağlarda psikolojik sorunlar elbette vardı. Ama nicelik ve nitelik olarak bu kadar yaygın olmadığını tarih bilgileri bize aktarıyor. Ekonomi insan toplumlarında temel bir etkendir. Ama her şey de Marks'ın aksine ekonomi ile açıklanamaz diye düşünüyorum.Toplumun ekseriyetinin ruhsal sorunlar yaşamasında, ruh sağlığının bozulmasında yeni çağın teknolojisinin, kitle ulaşım, iletişim araçlarının oluşması ve bu yeni şartlara uyum sağlayamayan kişilerin ortaya çıkması olarak ta açıklanabilir. Ayrıca herhangi bir konu hakkında, yüzde yüz böyledir, bundan dolayıdır demek çok doğru bir yaklaşım olmaz. Neden sonuç ilişkisi önemli olduğu kadar, en azından bir kıyas yapmak, daha doğru bir tanımla oran ortaya koymak daha gerçekçi olur.
Örneğin Çın halkının düşünce sistemi, bir olaya yüzde 100 kesin bir sonuç olarak bakmıyorlar. Oransal olarak değerlendirme yapıyorlar. Yüzde 70 ve yüzde 30 gibi oranlar veriyorlar. Böylesi bir yaklaşım sanırım daha doğru, belki de bir bilimsel yaklaşımdır.
Verilen bu örnek, meramımızı bir ölçüde açıklamış oluyor. Gazetenin haberine devam edelim: "Enflasyon, hayat pahalılığı ve geçim sıkıntısının yol açtığı stres, insanların ruh halini olumsuz etkiliyor" diyor. Gençler ümitsiz başlığı altında: Türkiye'de yaşanan ve giderek derinleşen ekonomik kriz vatandaşların günden güne daha da ümitsiz bir hale gelmesine neden olurken, gençler üzerinde yapılan araştırmalar geleceğe yönelik hiç bir olumlu düşüncelerinin kalmadığını gösteriyor. IPSOS araştırma şirketinin yaptığı incelemeye göre Türkiye'de yaşayanların yüzde 61'inin akıl ve ruh sağlığının geçen yıla göre daha kötüye gittiğini saptamıştır. Ayrıca dünya mutluluk endeksine göre Türkiye 137 ülke arasında 106. Sira ile mutluluk oranında sonlarda bulunuyor.
Ayrıca en önemlisi psikiatri ilaçlarında 65 milyon kutu ilaç olarak tüm yılların tüketimi en yüksek seviyeye gelmiştir. Böylesi olumsuz bir durumun oluşmasında, kabul etmek gerekir ki ekonomik ihtiyaçların yetersizliğı başta gelen bir neden oluyor.
Bu durum karşısında ruhsal dayanma gücü önem arz ediyor. Yaşadığımız bilgi çağında buna akıl çağı diyenlerde vardır. Her türlü ruhsal, fiziksel, felsefi olası tahribatlara karşı bilgili olmak gerekiyor. Bu konuda özelikle milli eğitim bakanlığına önemli görevler düşüyor. Gençler ve yetişkinler mutlaka asgari olarak olsa da çağdaş bilgiler, kişisel gelişim kitapları okumaları gerekiyor. Ekonomik bunalım kadar, felsefi, kişisel bunalımda vardır. En önemlisi insan, ne yaptığını bilmeli, zorluklar karşısında kolayca pes etmeden yaşamdan zevk alarak, degerli bir biçimde uğraş vermeye gayret etmelidir. Bu konuda her bireye görev düşüyor. halkın bilinçlenmesi için devlete'de sorumluluk ve duyarlık gerekiyor. Devletin öncelikle yapması gereken, toplumun ekonomik durumunu düzeltip, gelir dağılımı bozukluğunu giderip, sosyal sınıflar arasında bir denge sağlamak olmalıdır. Okullarda kişisel gelişim kitapları okutuluyorsa ders saatleri artırılmalıdır. Eğer böyle bir ders programı yoksa, mutlaka kişisel egitim dersleri verilmelidir. Örneğin Türkiyenin önde gelen psikoloğu Doğan Cüceloğlu ile psikiyatri uzmanı prof. Özcan Köknel'ın kitapları okullarda ders kitapları olarak okutulmalıdır.
Çağımızda ruh ve düşünce hastalığı, çağın bir gereği olarak, artık bedensel bir hastalık gibi olmuştur. İnsanlar önce deli denilmemesi için psikiyatri poliniklerine gidip muayene olmaktan cekinirler ve utanırlardı. Şimdi durum değişmiştir. Psikolojik rahatsızlık normal bir hastalık gibi algılanır olmuştur. Bundan dolayı psikiyatri polinikleri bir iç hastalığı polinikliği gibi kalabalık haline gelmiştir.
Gerçekten eskiye nazaran bu hastalık tedavi ile başarılı sonuçlar alınmaya başlanılmıştır. Ruh hastalığı iki şekilde tedavi ediliyor. A- ilaçla. B- psikoterapi ile. İnsan, ekonomik etkenlerin dışında, düşünsel sorunlarını yeterli asgari bilgiler ile çözebilir. Bunun çeşitli düşünsel yöntemleri vardır. En önemlisi Umutsuz olmamak gerekir. Ölümden başka her şeyin bir çaresi vardır.
Anasayfa
Yazarlar
NECDET ŞANSAL
Yazı Detayı
Bu yazı 491+ kez okundu.
EKONOMİK SORUNLAR TOPLUMUN RUH SAĞLIĞINI BOZUYOR
Geçen gün bir ulusal gazetenin manşetinde: "kriz ruh saglığını da bozuyor" yazısı konumuzu teşkil etti. Kriz deyiminde ekonomik kriz kast edildiği gibi, bunun sonucu ruhsal kriz ve bunalım oluşuyor.
Bence ruhsal sorunları, buna düşünce ve kişilik sorunlarını da katacak olursak, toplumda artık yaygın olarak görülmeye başlayan psikiyatrik rahatsızlıkları, salt; yalnız, olumsuz ekonomik koşullara indirgemek çok doğru bir yaklaşım değildir. Yaşadığımız teknoloji çağı binlerce yıllık insanlık tarihinin çok küçük bir bölümüdür. Ama belki hiç bir çağda kişisel, sosyal sorunlar, uyum şartları bu kadar arayış ve sorgulama içine girilmemistir. Demek istediğim, toplumun önemli oranda ruh sağlığının bozulmasını tek bir etkene indirgemek yanıltıcı olabilir. Kısaca ruhsal sorunlar çağımızın yeganne varoluşsal bir sorunudur. Eski çağlarda psikolojik sorunlar elbette vardı. Ama nicelik ve nitelik olarak bu kadar yaygın olmadığını tarih bilgileri bize aktarıyor. Ekonomi insan toplumlarında temel bir etkendir. Ama her şey de Marks'ın aksine ekonomi ile açıklanamaz diye düşünüyorum.Toplumun ekseriyetinin ruhsal sorunlar yaşamasında, ruh sağlığının bozulmasında yeni çağın teknolojisinin, kitle ulaşım, iletişim araçlarının oluşması ve bu yeni şartlara uyum sağlayamayan kişilerin ortaya çıkması olarak ta açıklanabilir. Ayrıca herhangi bir konu hakkında, yüzde yüz böyledir, bundan dolayıdır demek çok doğru bir yaklaşım olmaz. Neden sonuç ilişkisi önemli olduğu kadar, en azından bir kıyas yapmak, daha doğru bir tanımla oran ortaya koymak daha gerçekçi olur.
Örneğin Çın halkının düşünce sistemi, bir olaya yüzde 100 kesin bir sonuç olarak bakmıyorlar. Oransal olarak değerlendirme yapıyorlar. Yüzde 70 ve yüzde 30 gibi oranlar veriyorlar. Böylesi bir yaklaşım sanırım daha doğru, belki de bir bilimsel yaklaşımdır.
Verilen bu örnek, meramımızı bir ölçüde açıklamış oluyor. Gazetenin haberine devam edelim: "Enflasyon, hayat pahalılığı ve geçim sıkıntısının yol açtığı stres, insanların ruh halini olumsuz etkiliyor" diyor. Gençler ümitsiz başlığı altında: Türkiye'de yaşanan ve giderek derinleşen ekonomik kriz vatandaşların günden güne daha da ümitsiz bir hale gelmesine neden olurken, gençler üzerinde yapılan araştırmalar geleceğe yönelik hiç bir olumlu düşüncelerinin kalmadığını gösteriyor. IPSOS araştırma şirketinin yaptığı incelemeye göre Türkiye'de yaşayanların yüzde 61'inin akıl ve ruh sağlığının geçen yıla göre daha kötüye gittiğini saptamıştır. Ayrıca dünya mutluluk endeksine göre Türkiye 137 ülke arasında 106. Sira ile mutluluk oranında sonlarda bulunuyor.
Ayrıca en önemlisi psikiatri ilaçlarında 65 milyon kutu ilaç olarak tüm yılların tüketimi en yüksek seviyeye gelmiştir. Böylesi olumsuz bir durumun oluşmasında, kabul etmek gerekir ki ekonomik ihtiyaçların yetersizliğı başta gelen bir neden oluyor.
Bu durum karşısında ruhsal dayanma gücü önem arz ediyor. Yaşadığımız bilgi çağında buna akıl çağı diyenlerde vardır. Her türlü ruhsal, fiziksel, felsefi olası tahribatlara karşı bilgili olmak gerekiyor. Bu konuda özelikle milli eğitim bakanlığına önemli görevler düşüyor. Gençler ve yetişkinler mutlaka asgari olarak olsa da çağdaş bilgiler, kişisel gelişim kitapları okumaları gerekiyor. Ekonomik bunalım kadar, felsefi, kişisel bunalımda vardır. En önemlisi insan, ne yaptığını bilmeli, zorluklar karşısında kolayca pes etmeden yaşamdan zevk alarak, degerli bir biçimde uğraş vermeye gayret etmelidir. Bu konuda her bireye görev düşüyor. halkın bilinçlenmesi için devlete'de sorumluluk ve duyarlık gerekiyor. Devletin öncelikle yapması gereken, toplumun ekonomik durumunu düzeltip, gelir dağılımı bozukluğunu giderip, sosyal sınıflar arasında bir denge sağlamak olmalıdır. Okullarda kişisel gelişim kitapları okutuluyorsa ders saatleri artırılmalıdır. Eğer böyle bir ders programı yoksa, mutlaka kişisel egitim dersleri verilmelidir. Örneğin Türkiyenin önde gelen psikoloğu Doğan Cüceloğlu ile psikiyatri uzmanı prof. Özcan Köknel'ın kitapları okullarda ders kitapları olarak okutulmalıdır.
Çağımızda ruh ve düşünce hastalığı, çağın bir gereği olarak, artık bedensel bir hastalık gibi olmuştur. İnsanlar önce deli denilmemesi için psikiyatri poliniklerine gidip muayene olmaktan cekinirler ve utanırlardı. Şimdi durum değişmiştir. Psikolojik rahatsızlık normal bir hastalık gibi algılanır olmuştur. Bundan dolayı psikiyatri polinikleri bir iç hastalığı polinikliği gibi kalabalık haline gelmiştir.
Gerçekten eskiye nazaran bu hastalık tedavi ile başarılı sonuçlar alınmaya başlanılmıştır. Ruh hastalığı iki şekilde tedavi ediliyor. A- ilaçla. B- psikoterapi ile. İnsan, ekonomik etkenlerin dışında, düşünsel sorunlarını yeterli asgari bilgiler ile çözebilir. Bunun çeşitli düşünsel yöntemleri vardır. En önemlisi Umutsuz olmamak gerekir. Ölümden başka her şeyin bir çaresi vardır.
Ekleme
Tarihi: 21 Haziran 2024 - Cuma
EKONOMİK SORUNLAR TOPLUMUN RUH SAĞLIĞINI BOZUYOR
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.