İnsanları anlamak kolay değil. Çünkü insanları diğer varlıklardan ayıran olumlu ve olumsuz özelikleri vardır. İnsan zaafları kompleksleri olan bir varlıktır. İnsan bilimcileri, insan kişiliğinin oluşmasında üç etkenin belirleyici olduğunu belirtirler. Bunlar 1. Aile 2. Çevre. 3 okuldur. Ama ne yazık ki tüm bunların dışında belki daha önemli bir etken genetik özelikler olsa gerek. Kısaca kişiliği oluşturan asıl iki unsur önem teşkil ediyor. Eğitim ve kalıtım. Merhum psikiyatri uzmanı prof. Dr. Engin Geçtan insan olmak adlı geniş kapsamlı kitabında, insanı yapıcı ve yıkıcı yönü olan bir varlık olarak tanımlarken sanırım bu olguyu vurgulamış oluyor. Yani acayip olan, geneleme yapmadan dersek, insanların biri birlerine çok zıt iki kavram olan, savaş ve barış duygu ve düşünceleri içerisinde olmalarıdır. Gerçekten bu çok garip bir durum. Zaten insanlık tarihi bu iki karşıt aksiyon içerisinde geçmiş. Birinci ve ikinci Dünya savaşlarında milyonlarca insan sonuçta lanet olası kapris, kibir nedeniyle boş yere ölmüş. İkinci Dünya savaşının uğursuz kanlı mimarı Adolf Hitler ırkçılık ileti ve hastalığı sonucu milyonlarca masum insanın kanına girmiş oldu. Hitler Alman ırkının asil bir ırk olduğunu diğer Miletlerden üstün olduğunu, bir anlamda kendilerine köle ve hizmetkar olmaları gerektiğini savunuyordu. Bu boş ve zalim düşüncenin sonucu Almanya savaşta yenilir. Hitler intihar eder. İncelenmesi gereken ise, ırkçılık üstünlük duygu ve düşüncesinin insanları felakete götüren bir hastalık haline gelmesidir. Ve bazı halk kesimlerinde bunun somut bir karşılığının olmasıdır. Örneğin Hitler Almanya’sı Güney Afrika cumhuriyeti gibi ırkçı rejimlerin tümüyle olmasa da halkları tarafından desteklemiş olmalarıdır. Ruh bilimci Freud bu durumu insanın özü itibarıyla saldırgan ve cinsel dürtüleri denetim altına alınması gereken olumsuz ve yıkıcı bir varlık olarak açıklar. Bu tanımlama Freud’un esnek olmayan karamsar bakış açısıdır. Veya gerçeğin bir yönüne işaret eder. Her konuda geneleme yapmanın doğru bir yaklaşım olmadığının bilinmesi gerekir. Nitekim yine ünlü ruh hekimi Alfred Adler insanın yapısı konusundan umutsuz değildir. İnsan demokratik bir eğitimle, yapıcı yönünün yıkıcı yönünden fazla olabileceğini belirtir. Bilim adamlarının çoğu geneleme yapmanın kesin ve mutlak
düşünmenin gerçeği yansıtmadığını söyler. Zaten böylesi bir tez veya teorinin pratikte kesin karşılığı yoktur. Ünlü Türk bilgini Geçtan gene de insandan umutsuz değildir. İnsan sağ duyusu ile bireysel ve toplumsal felaketleri önleme yetisine sahip olduğunu vurgular. Sonuç olarak ırkçılık bir hastalıktır diyebiliriz. Bunun bir türevi olan şiddet ve savaş demokratik insancıl bir eğitimle asgari bir düzeye getirilme olasılığı vardır. önce teşhis sonra tedavi olsa gerek. Bunu en iyi biçimde Ünlü fizik bilgini Einstein “ırkçılık insanlığın çocukluk hastalığıdır. Tıpkı kızılcık gibi, kızamık gibi” sözleriyle tespit etmiştir.