Her insanın bir hikayesi olduğu gibi, her bir şarkının, türkünün de bir hikayesi vardır.
Hatta Anadolu da el işi halıların, kilimlerin, heybelerin desenlerinde motiflerinde de birer anlamı vardır.
Sonuç olarak dünyayı güzelleştirenler yapıtlar veren sanatçı ruhlu insanlardır.
Bir sanatçı bir şair veya bir şarkıcı ile türkücü nasıl sanatçısı iseler, kilimlere arzusunu, sevdasını ince iplerle şekil veren genellikle kızlar ve kadınlardır, bunlarda bir nevi sanatçıdır. Bundan dolayı belki sanatçı olunmaz sanatçı doğulur denilir. Şairler, sanatçı ruhlu insanların sayıları toplumlarda çok fazla değildir. Sanatçılar arasında da Şans denilen etken belirleyici oluyor. Bazı sanatçılara sanki Allah yürü kulum der, maddi manevi olarak gelişirler, tanınırlar. Bazılarının ise şansı yaver gitmez. Hak ettikleri değeri kazanamazlar. İşte bunlardan biri altmışlı yetmişli yıllarda kara üzüm habbesi şarkısıyla Urfa yerelinde tanınan Hastave lakaplı Mehmet Durak Şerbetçidir.
Oğlu Nuri Şerbetçinin verdiği bilgiye göre, babası 1921 yılında Urfa’nın tarihi mahallerinden biri olan bey kapısında dünyaya gelir. Yaşamı ekonomik mücadele içerisinde geçer. Üç evlilik yapar. Bunlardan iki kız bir oğlu olur, 1974 yılında Urfa’da vefat eder. Nuri Şerbetçi tıpkı babası gibi sanata meraklıdır, bir tiyatro sanatçısıdır.
Kalender, doğal, insancıl, Nuri şerbetçi tıpkı babası gibi şimdiye kadar hak etiği sanat değerini elde etmemiştir. Yerel yönetimlerin ve merkezi hükümetin kültür birimlerinin böylesi yerel sanatçılara sahip çıkmaları, kendilerinin görevleri olsa gerek.
Umarız ve dileriz bu hayat hikayesini okuyan bir yetkili, besteleriyle Türkiye’de tanınan bu aileye bir şekilde maddi ve manevi olarak destek olur. Bir toplum ancak sanatçılarıyla, bilim insanlarıyla uygar dünyada değer kazanır. Hastave lakaplı Durak şerbetçinin bu ilginç isim, anlatıldığına göre asıl kendisinin değil yakın akrabalarından biri olan Mustafa’nın lakabı imiş. Bu adama Hastave Mustafa denilirmiş. Zaten Urfa’da çok eskilerden beri bazı insanlara lakaplar takılır. Örneğin, Hoş Mame, Sten Latif, Ustura Müslüm gibi daha birçok ilginç lakaplı insanlar vardır. Hastave lakabı ise dünyaya boş vermiş, bir gün öleceğini düşünen Bektaşi tipli insanlara verilen lakaptır. Yazı konusu olan Durak, bir gün eve geldiğinde herkesin acıklı bir şekilde ağladıklarını görür. Yakın akrabası Hastave Mustafa’nın öldüğünü anlar. Arapça ağıtlar yakılırken, duygusal, şair ruhlu Durak dayanamaz kendisi de çok ağlar. Kalabalığa adeta moral verircesine, Durak, aniden ne olur ağlamayın yeter dayanamıyorum, Hastave Mustafa gittiyse, ben varım, Arapça “Eni Hastave” Yani benim adım Hastave olsun der.
Bundan sonra adı Hastave olur. Asıl adını çok kimse bilmez. At arabasında çerçilik yaparak geçimini sağlayan Mehmet Durak Şerbetçi için elinde sazıyla şarkısıyla dünyaya boş vererek hayat ciddiye alınmayacak kadar güzeldir. Durak Şerbetçinin daha birçok besteleri vardır. Birçok sanatçı tarafından söylenen bu şarkıların telif hakları bildiğim kadarıyla bu aileye yeteri kadar ödenmemiştir. Buda kul hakkına girer günahtır.
Buradan bir duyuru yapalım, eğer bir ödeme yapmadıysa başta İbrahim Tatlıses’in, bestelerini okuyan diğer şarkıcıların bu aileye bir ödeme yapmaları gerekir. Durak amca besteleri şarkıya dökerek, sazıyla söyleyerek, köyleri, Mahalleleri, çarşıları gezer ekmek parasını kazanırdı. Halk, Hastave geldi, Hastave gitti der. Kendisini asıl tanıtan, meşhur eden, kara üzüm habbesi adlı şarkısıdır. Bu şarkı planlanarak, hazırlık yapılarak bestelenmiş bir şarkı değildir. İrticalen söylenmiştir. Hastave Durak üç evlilik yapmış, bu üç evlilikten ilginçtir, Urfa ailelerinin çok çocuklu olmalarına rağmen bunlardan ancak biri erkek ikisi kız üç çocuğu olmuştur. Bir karısından ayrılmış olan Hastave, bir kızı ile at arabasında kalıyorlar. Bir gün bey kapı mahallesinde arabada yatan dokuz yaşındaki kız uykudan uyanınca, bir seyyar satıcının kara üzüm sattığını görür. Küçük kızın canı üzüm ister. Babasından üzüm almasını ister. Babası elini şalvarının iki cebine de atar. Cebinde bir kuruş yoktur. Üzüm alacak durumda değildir. Kızını kandırmak ister, kızım der bu üzüm olmamıştır koruktur der. Ne yaparsa kız ikna edilmez. İlla kara üzüm ister. Bunu gören bir adam bir kilo kara üzüm alır, kızın ağlayışı durur.
Buna sevinen Hastave kendiliğinden kara üzüm habbesi şarkısını Mevlâna gibi dönerek söyler.
Artık bu şarkı Urfa’da her yerde söylenmeye başlar, adeta bir destan olur. Ünlü Urfalı sanatçı İbrahim Tatlıses, bu sevilen şarkıyı söyleyerek Türkiye’ye tanıtır. Türk halkı da bu şarkıyı çok sever uzun yıllar dillerde söylenir. O şarkının hikayesi de böyledir.
Bu köşe yazısının bir amacı da eski Urfa kültürüne mal olmuş bir kişiyi yeni kuşaklara tanıtmaktır.