EYYÜBİ AİLESİNİN BAĞDAT VE TİKRİT'TE GELİŞLERİ
Şadi bin Mervan Gence Şeddadi devletinin yıkılışından sonra Divin'de fazla kalmaz, İki oğlu Necmeddin Eyyüb, Şerkuh, ve diğer aile efradıyla birlikte Bağdat şehrine giderler. Irak ülkesi ve Bağdat şehri o dönemde Selçuklu devletinin eğemenliği bulunuyordu. Bağdat valisi Bihruz Şadi'nin arkadaşıydı. Bu aile orada çok itibar görür. Bir rivayete göre de Bihruz, Şeddadi devletinde üst görevlerde bulunmuş bir kişidir. Bihruz Selçuklu sultanı Melikşah'ın tevecühü ile Bağdat vilayetine vali olarak atanmıştır.
Şadi ile ailesi bir süre Bağdat'ta kaldıktan sonra, Bihruz'un teklifi, Sultan Melikşah'ın onayı ile Şadi bin Mervan Tikrit kale komutanlığına atanır. Tikrit, Musul ile Bağdat arasında dicle nehri kıyısında bir şehirdir. Tikrit kalesi ise yüksek bir kayalık tepenin üzerinde, İranlılar tarafından inşa edilmiştir. Kale gözetleme olarak her tarafı yüksekten gören bir yerdedir.
Musul gibi Tikrit halkının çoğu o dönemde Kürtlerden oluşuyordu. Bu durum Şadi ve ailesi için daha elverişli, avantajlı bir durum oluşturuyordu. Gerçekleri belirtmek gerekirse müslüman da olsa başka bir halkı yönetmek, kendi halkını yönetmek kadar kolay olmazdı. Şadi bu konuda deneyim ve tecrübe sahibiydi. Arran bölgesinde kurulmuş olan Şeddadi devletlerinin her tarafı Hiristiyan milletler, Ruslar, Ermeniler ve Gürcülerden oluşuyordu. Şeddadiler bu üç devletin ordularıyla savaşıyordu. Elbette çok zorluk çekiyorlardı.
Ortaasya'dan gelen Müslüman olan Türk Oğuz boyları Arran bölgesine gelince her iki müslüman millet ittifak yaptılar. Gayri müslim halklara karşı birleşerek savaştılar, başarılı oldular. Tarihte ilk Kürt, Türk, ilişkisi Şeddadi Kürtleri döneminde başlamıştır.
Ancak daha sonra insan fıtratının bir gereği olsa gerek, zaferden, başarıdan sonra, her ik müslüman millet birbirleriyle savaştılar. Sonuçta Şeddadi devletini Hiristiyanlar değil, müslüman Oğuz Selçuklu Türkleri yıktılar. Oysa Malazgirtte Türk Bizans savaşında Mervani ile Şeddadi Kürtleri Müslüman olarak Bizanslara karşı Selçuklu Türklerine askerler vermişler savaşmışlar, lojistik destek sağlayarak yardım etmişlerdir.
Tarihi incelediğimiz zaman, insanların yapıları, belki fıtratları icabı, iktidar mücadeleleri olsa gerek, ayrı halkların savaşları dışında aynı millete, ayrı aşiretlere mensup insanlar güç uğruna savaşmışlar.
Bu durum en çok Türk ve Kürt halkında olmuştur. Karakoyun ve Akkoyun her iki devlet Türktür, ama acımasızca iktidar uğruna birbirlerini yok etmişlerdir. Bu konuda daha çok örnek verilebilir. Konu dışına çıkılacağı için fazla ayrıntılara girilmiyor. Aynı durum Kürt aşiretleri ile beylikleri için de geçerlidir.
Ezcümle Şadi bin Mervan Ailesi bir ölçüde, bazı açılardan dolayı Tikrİt'te kendilerini daha çok güvende sayıyıyorlardı. Nitekim şehirde asayış, güvenlik sağlanmış, eşkiyalık, gasp, hırsızlık önemli ölçüde önlenmiştir.Şadi ölünce, yerine oğlu Eyyüb, Bihruz tarafından kale komutanlığına atanır. Eyyüb döneminde Tikrit halkı daha çok rahat etmiş huzur bulmuştur. Akıllı yetenekli bir yönetici olan Eyyüb, halkın büyük bir sevgisini kazanmıştı. Eyyüb Bağdat valisi Bihruz tarafından kale komutanlığından ayrılıp gidecekleri zaman, anlatılana göre Tikrit halkından kendisini uğurlamaya, yolcu etmeye gitmeyen hiç bir kimsenin olmadığını naklediyorlar.
Tarihçiler Eyüb'ün kale komutanlığında ayrılmasının iki nedeni olduğunu söylüyorlar. Birinci neden Eyyüb ve kardeşi Tikrit'te büyük bir güç olmuşlar, halkın sevgisni kazanmışlardır. Bihruz'a çevresi böyle giderse kale elinden gider uyarmasıyla Bihruz Eyyübü görevden almıştır. Diğer bir görüş ise, daha doğrusu bir olay neticesinde görevden alınmış olmasıdır. Söz konusu olay, Tikrit şehrinde bir nüfuzlu kişi bir kadına zorla tecavüz eder. Kadın kaleye gelir durumu Şerkuh'a anlatır. Şerkuh adamı bulur öldürür. Bu durum üzerine Tikrit'te bir olay olmaması için Eyyüb ailesinin gönderildiği söylenir. Bizce her iki iddiada gerçek payı vardır. Devam edecek