SELAHADDİN AĞIR BİR HASTALIK GEÇİRİYOR
Sultan Selahaddin 1183 yılında ağır bir hastalık geçirmiştir. Ölümün eşiğinden dönmüştür. Bu kadar şiddetli bir hastalığa yakalanmasına rağmen, elnden geldiği kadar bunu çevresine belli ettirmemeye çalışıyordu. Zira Sultan'nin hasta olduğu çevreye yayılırsa bunun iyi olmayacağının bilincindeydi.
Ama hastalığı gittikçe artınce sevdiği bir belde olan Harran'a gitmiştir. Kendisine çadır kurulmuş, dinlenmeye çekilmiştir. Orayı sevmesinde havası, suyu kadar, çok sevdiği Şeyhi, Mürşidi Hayati Harrani vardı. Duasını alıyor, orada rahat ediyordu.
Hastalığını ne kadar gizlese de çevreye yayıldı. Millet endişe etmeye başladı. Kardeşi Adil Halep'ten doktor ve ilaçlar getirtti. Selahaddin oldukça zayıflamıştı. Kardeşi mecburen kendisinden sonra yerine gelecek kimseyı, vasiyetini yapmasını istedi. Bunun üzerine Selahaddin, geriye Ebubekir, Ömer, Osman, Ali'yi bırakıyorum. Bu nedenle hiç bir kaygım yok cevabını verir.
Selahaddin'in dört halife ismini vermesi, iki kardeşi ve iki oğlunu kast ettiği söylenmiştir. Hastalıktan kurtulması için dua ediyordu. Çünkü yapması gereken çok önemli dini ve tarihi bir görevi vardı. Kudüs'ü kurtarması gerekiyordu Bundan dolayı yaşamak istiyordu. İslam aleminde böylesine imanlı, böylesine inançlı bir sultan belki olmamıştı.
Allah kendisine bir şifa vermesi halinde bütün gücüyle kafirlere karşı savaşacağını, Kerek kontu Ernat'ı bizzat kendi eliyle öldüreceğini ant içmiştir. Hırsız şövalye olarak nam salmış bu şahıs hiç bir savaş hukukuna uymuyordu. Her şey kendisi için mübahtı. Diğer haçlı kontları bunun kadar rezil değilerdi. Söz veriyor, sözünde durmuyor, yapılan anlaşmalara uymuyordu. Selahaddin kendi kendine nasıl olursa olsun onu bir gün elime geçireceğim diyordu.
Sultan Selahaddin Allah'ın yardımı, ilaçlar ve büyük dualar sonucunda nihayet iyileştı. Sultannın iyileştiğine dair müjdeli haber her yere ulaştı. İslam beldelerinde her yer bayram yeri gibi süslendi. Halkta büyük bir sevinç ve coşku ullaştı.
Kadı Fadıl Şam'dan Selahaddin'in kardeşi Mısır Hükümdarı Takiyeddin Ömer'e yazdığı mektupta şunları belirtiyordu. "Sultannın afiyet haberi her yere ulaştı bunun olumlu etkisi de her tarafa eğemen oldu. Öyle bir imtihan'a tabi tutulduk ki onun korkusundan neredeyse deve iğnenin deliğinden geçiyordu." diye yazmıştı.
İmad el İsfehani Sultanın hastalığını şöyle anlatıyor "Sultanın elemi arttıkça Allah'ın lütfuna karşı emeli arttı. Zayıfların tevekkülü güçlendi. Gece gündüz her daim onun yanundaydım. Vasiyetlerini bana yazdırıyordu. İhsanlarını beniim kalemimle dağıtıyordu. Hasta olduğu dönemde ahlakı sihatli olduğu dönemden daha iyiydi. Bize hoşgörülü davranırdı. Meclisi fazilet sahibi kişilerden oluşuyordu. Onun yanında hayır içeren meseleler konuşulurdu. Bazen ahkam'ı şeriyye dair fikhi meseleler konuşulurdu. Bazen şiir sanatına Arapça lafızlara ve edebi manalara dair meseleler konuşulurdu. Bazen asil kişilerin sözleri ve asalet sahiplerinin karekteristik özelikleri hakkında söz edilirdi. Bazen cihaddan ve cihada hazırlığın gerekliğinden bahsedilirdi. O da Allah bu hastalıktan kendisini kurtardığında malıyla, canıyla Kudüs'ün fethi için var gücüyle çalışacağına dair ant içiyordu.
Cömerti, hoşgörülüydü, kimsenin kalbini boş yere, gereksiz bir şekilde kırmazdı. Mütevazi bir kişiydi. Sultanlar gibi davranmaz, mümin bir kişl davranışı vardır. Verdiği sözde durur. Aldatmaz ve aldanmamaya dikkat ederdi.
Her zaman sağlığında hastalığında sadaka vermeye iyilik yapmaya devam ediyordu. Onun cömertliği herkesi kuşatıyor, herkesi etkiliyordu. Ziyaretçilere ihsanda bulunur, hediyeler verirdi. Belayı sadaka ile defetti. Dostluğu sadakatle yüksetti. Zira Alla teala niyetlere bakmaktadır." Sultan Selahaddin'in en yakınında bulunan katibi ve arkadaşı İmad İsfehani Kudüs fatihini bizlere kısaca böyle tanıtıyor. Devam edecek