Selahaddin Şam emniyet müdürü olunca, adil uygulamalarıyla halkın gönlünü kazandı. Halkın büyük sevgisine mazhar oldu. Şam şehrinde artık her türlü olumsuz durumlar önlendi, güvenlik sorunu kalmadı. Geleceğin Kudüs fatihi, önemli bir şehrin asayış ve iç güvenlik sorunları dışında, bölgenin genel siyasi, askeri konularıyla da ilgileniyor, takip ediyordu. Eyyübi ailesinin önünde duran asıl mesele haçlıların Kudüs'ü işgal etmeleri, ayrıca Mısır şii Fatimi halifeliğinin eğemenliğiydi. Zira Mısır halifeliği işgalci kudüs haçlılarıyla ittifak içersinde bulunuyordu.
İslam dini şartlarında tek halifelik olması gerekirken, ki halifelik kurumu peygamberimizden sonra oluştuğu için, olması gerekir mi gerekmez mi, diye tartışılır. Bu konuyu geçelim. 11. asırda. üstelik iki halife bulunuyordu. Biri Bağdat'ta sünni halifelik, diğeri Mısır Kahire merkezli şii Fatimi ailesi halifeliği bulunuyordu. Bu ailenin mevcut halifesi El Adid idi. Bunlar, soylarının Hazreti Muhammed'in kızı Hazreti Fatma'dan geldiklerini söylüyordu.
Selahaddin'nin amcası savaşçı ruhlu Şerkuh Mısır'ı şii halifeliğinden kurtarmak amacıyla Mısır'la yakından ilgileniyordu. Mısır'a gidip geliyordu. Her gidişinde bu ülkede önemli kazanımlar elde ediyor. mevziler kazanıyordu.
İşte Selahaddin bu nedenle Mısır'ı kendisine birinci baş mesele, baş çelişki olarak hedefine koymuştu. Bu amaçla Selahaddin bir defa hiç kimsenin yapmadığını, yapmaya cesaret edemediği bir yola gider. Mısır Kahire'ye tek başına atıyla silahıyla yola çıkar. Zira Kahire yolları tehlikelerle doludur. Tapınak şövalyeleri denilen silahlı bir güç, Kudüs, Şam Kahire, yollarında bulunuyor. Giden gelen yolcuları ya paralarını gasp ediyorlar, veya direnenleri öldürüyorlardı. Şövalyeler özel askeri eğitim görmüş, yakın dövüş sanatını bilen, güçlü, kuvvetli, iri yapılı, dev gibi adamlardan oluşuyordu. Tapınak adını, Kudüs'de tepede bulunan bir manastırdan almışlardı.
Konu açılmışken Tapınak şövalyeleri hakkında kısa bir bilgi versek, sanırım yerinde olur, yararlı olur. Tapınak tarikatı olarak ta anılan bu silahlı kuruluş, 1019 yılında dokuz kişilik bir şövalye ekibi tarafından, Kudüs'e gelen hacıları korumak ve onlara yardımcı olmak amacıyla kurulmuştur. Kısa sürede gelişmiş,
ilerlemişler, Hıristiyanların sevgilerini ve güvenlerini kazanmışlardır. Bir dönem sayıları 15- 20 bin kişiye kadar yükselmiştir. Askeri bir güç olmak dışında, amaçları dışında işlere girerler. Haraç, gasp, yol kesme, gayri meşru işler dışında gayri meşru ilişkilere girerler. Bunun üzerine, yoğun şikayetler sonucunda, katolik kilisesi papası bunların ortadan kaldırılması için Avrupa kralarına emir verir. Binlerce şövalye kazığa oturtularak, cadılar gibi yandırılarak feci bir şekilde öldürülürler. Burada bir not ekleyelim. Orta çağda Kilise yöneticileri üst kurum olarak Papalık dini bir otorite dışında siyasi güç kralıkla beraber ülkelerin kaderlerinde rol alıyorlardı. Gerekli olduğunu zannetiğim bu ayrıntıdan sonra biz asıl konumuza gelelim.
Selahaddin tehlikelerle dolu olduğunu bildiği bu yola girince, silah ve at kullanma konusunda son derece ustadır. Çocukluğunun geçtiği Balebek şehrinde ilmi bilgiler dışında, yoğun bir şekilde silahlı askeri eğim edinmişti. Eğitim dışında, zaten kendisi Allah vergisi bir kuvvete, yetenek ve cesarete sahipti. Selahaddin Kahire'ye doğru yola çıktığı ertesi gün sabah vaktinde üç kişilik Alman şövalye ekibi ile karşılaşır. Şövalyeler Selahaddin'e "Nereye böyle yolcu derler." Kahire'ye gideceğini söyler. Şövalyeler "bir müslümanın oraya gitmesine izin vermeyiz, şayet izin vermemiz için bize yol parası vermen lazım." Selahaddin "Para mara vermem, çekilin yolumdan." der. iki şövalye Selahaddin'e kılıçla, gürzle saldırırlar, aniden gelen bu saldırılara karşı ustaca bir manevra ile karşılık verir. Her iki şövalye farklı taraflara düşerler. Selahaddin onlara "çekilin yolumdan,canınızdan olursunuz." Deyince her iki şövalye anlamazlar. Tekrar daha güçlü bir şekilde saldırırlar. Selahaddin bu defa onları afetmez, iki kılıç darbesiyle her iki şövalye'yı ber taraf eder. Diğer en güçlü şövalye Selahaddin'nin karşısına çıkar. "Elimden kurtulamazsın." diye bağırır." Yine buna da "çekil yolumdan gideyim, Canına sebeb olma." tembihinde bulunur. Anlamaz, var gücüyle kılıcıyla, gürzüyle saldırmasıyla, usta dövüşçü Selahaddin'nin kılıcı karnına saplanır, orada ölür. Selahaddin yoluna devam eder, Ama yol tekin değildir, biliyor, her taraf şövalyeler'le doludur. Bir gün sonra yine ünlü, iki tane dev gibi güçlü Fransız şövalyelerle karşılaşır. "Şövalyeler hey nereye, buradan bir yere gidemezsin." diye nara atarlar. Selahaddin aldırmaz, yoluna devam eder. iki şövalye var gücüyle saldırırlar. Çarpışma bu defa uzun sürer. İki Fransız şövalye kolay değillerdir. Çarpışmalar duraklamarla birlikte belki beş saat sürür. Selahaddin sonunda bu her iki şövalyeyi de ortadan kaldırır. Artık yolu açıktır. Kahire'ye yaklaşmıştır. Ancak duyduğuna göre, Kahire girişinde
her şövalye'den çok daha güçlü usta bir dövüşçü İngiliz şövalye bulunuyor. Yolu tutmuştur. Kimseye geçit vermiyor. Gerçekten de Kahire'ye girişinde insan azmanı bu İngiliz şövalye ile karşılaşır. İki usta savaşçı karşılaşırlar, İngiliz uzun boylu çok güçlü dev gibidir. Selahaddin ise çok iri yarı değildir. Ortalama bir insan fiziğine sahiptir. Ancak İngiliz dövüşçüden farklı olan özeliği fiziki üstünlük değildir. Zekası, cesareti ve ustalığıdır. Hıristiyan, Müslüman bu her iki savaşçı aralıklarla nerdeyse sabahtan akşama kadar çarpışırlar. Sonunda Selahaddin İngiliz şövalyeyi yere atar. göğsüne oturur. onu orada öldürür. Akşam geç saatlerde nihayet Kahire'ye amcası Şerkuh'un yanına gelir. Devam edecek