SULTAN'IN DEFİNİ VE TAZİYESİ
Selahaddin'in büyük oğlu Melik Efdal, ve diğer oğulları taziyeleri kabul etmeye başladı. Hekes hüzünlüydü, herkes ağlıyordu. Kimsenin kimseye bakacak durumu yoktu. Mecliste, ne bir şaire, ne bir medaha, ne bir vaize konuşma izni verlmedi. Kimsenin bir şey, söyleyecek, duyacak bir hali yoktu.
Sultanın oğulları perişandı. Onları bu halde görenlerin yürekleri parçalanıyordu. Bu durum öğle namazı sonrasına kadar devam etti. Sonra yıkama ve kefenleme işiyle meşgul olundu. Kadı İbni Şeddad anlatmaya devam ediyor: "Fakih Devlet onu yıkadı, yıkanmasına yardımcı olmam için beni görevlendirdiler. Manzara dayanılacak gibi değildi. Öğleden sonra tabut çıkarıldı, kalın bir örtüyle örtülmüştü. Örtüyü ve tekfin için kullanılan bezi Fadıl, Arafa'ttan getirmişti.
Tabut görülür görülmez büyük bir gürültü koptu. Sanki dünya tek bir sese dönüşmüştü. İnsanlar namazda da ağlıyorlardı. Cenaze namazı gruplar halinde kılındı. Daha sonra, sultan hastalandığı bostanın içinde olan eve götürüldü evin batı kısmına defnedildi."
İbni Kesir diyor ki:
"Daha sonra Emevi camiisinde onun için üç günlük taziye programı düzenlendi. İdareciler, ileri gelenler ve halk oradaydı. Şairler onun için yazdıkları şiirleri okuyordu."
SELAHADDİN'İN KILICI MEZARINA KONULDU
Bundan önceki sayfalarda, eğer hatırlanacaksa, bir anektod anlatmıştık. Selahaddin'in cennet mekan annesi, Selahaddin'e hamile iken bir rüya görür, gaybten bir ses işitir, kendisine, karnında Allah'ın bir kılıcı var, denilir.
Bu defa buna benzer bir olay yaşanır. Selahaddin'in cihad ettiği kılıcı. Kadı Fadıl'ın emriyle kabrine konulur.
Sultan Selahaddin'in tüm yaşamında öncelikle maneviyat hakimdi denilebilir. Hiç bir zaman dünya malına, paraya, mülke önem vermedi. Onun için madiyat
bir araç, maneviyat bir amaç idi. Çünkü o hazreti muhameddi'in " Dünya müminin hapishanesi, kafirin bir cennetidir." hadisine uyardı.
Bir Kur'an ayetinde denildiği gibi, iyiliği emreder, kötülüğü men eder, ilkesine uyardı. Çevresine yararlı olur öğütlerde bulunurdu. Bir gün oğlu Melik Zahir'e şu nasihatı yaptığı rivayet edilir. "Sana takva sahibi olmayı tavsiye ederim. Haksız yere kan akıtmaktan seni menederim. Ziira kaan uyumaz. Halkın gönlünü almanı tavsiye ederim.Ulaştığım yerlere insanları idare etmek suretiyle ulaştım. Kimseye kin besleme.
MAL VARLIĞI YOKTU
Sultan Selahaddiin öldüğünde, Şahsi kasasında bir altın ve otuz altı dirhem bulunuyordu. Bir rivayete göre ise kırk yedi dirhem vardı. Ne çiftlik, ne bostan, mülk namına hiç bir şey bırakmamıştır.
Emirlerine, vezirlerine, halka, hatta düşmanlarına bile ikram ederdi. Hediye ve sadaka vermeyı çok severdi. Aza kanaat eden biriydi. Yeme, içme, giyinme, binek, dahil ihtiyaçtan fazlasına yönelmezdi.
Keten, pamuk, yün elbiseler giyerdi. Sultan olduktan sonra mekruh olan ipek, altın işlemeli giysiler giymemiştir.Okumayı, sohbet etmeyı sever, Arap edebiyatını ve tarihini iyi bilirdi. Namazları vaktinde cemaatle kılardı. Cemaatı hiç bir zaman kaçırmamıştır. Ölüm hastalığına yakalandığı zaman bile kaçırdığı namaz yoktur. İmam gelir, kendisine namaz kıldırırdı.Vücut zafiyetine rağmen hastalık günlerinde bile ayakta namaz kılmıştır.
Selahaddin'in ölümü, insanları çok etkilemiş, çok üzmüştü. Batılı tarihçiler bile ona rahmet okumuşlar, onun adaletini, hoşgörüşünü övmüşlerdir. Selahaddin'in itibarı kıyamete kadar devam edecektir denilmiştir.
Selahaddin takva sahibi, çok sağlam bir müslümandı. İslami şartlara ne kadar uğraşı olursa olsun uyardı. İslam dinin temel ilkelerinden biri olan cihada çok önem verirdi. Onun cihad anlayışı yalnız savaş meydanlarında savaşmak değil, hadis'in belirttiği üzere, malıyla diliyle vs cihad ederdi. Kendi zamanında neredeyse tüm müslüman halkları İslam davası uğruna birleştirdi. Kimsenin inanmadığı Kudüs'ü feth etmesi birlik anlayışının sonucunda olmuştur. Kendisi Kürt kökenli olmasına rağmen, hiç bir zaman Kürtlüğü öne çıkaran bir politika izlememiştir. Ama kendi kimliiğini de inkar etmemiştir. Yakın çevresiyle kürtçe,
diğer zamanlarda Arapça konuşurdu. Türkçe'de bildiiği söylenir. Onun için, ümmet ve ümetin birliği önce gelirdi. Sonuçta her fani insan gibi sultan olsa da bu fani dünyadan, şairin dediği gibi, baki kalan bu kubbede hoş bir seda bırakrak geçip gitmiştir. Devam edecek