Bilgi beceri akıl, bunlara ilaveten cesaret cömertlik gibi özelikler yaratan tarafından herkese eşit dağıtılmamış. Bu duruma doğuştan gelen bilgilere bilindiği gibi kalıtım deniliyor.
Bir de insanların bu doğuştan gelen bilgi, içgüdü, iç görü sezgi karakter gibi özeliklere ilaveten insan gelişiminde elbette eğitimin rolü inkar edilmez.
Tarihi şahsiyetlere baktığımız zaman bunların çoğunun çağlarına göre iyi eğitimlerden geçtiği anlaşılır. Konumuzla ilgili bu tarihi ve dini kişilik anlaşılacağı üzere Selahaddin’i Eyyubi’dir. Bu zatı muhtereme İslam kahramanı demek mümkün. Hatta abartı olmaz. Çünkü bu tarihi ve dini kişi İslam dini inancı gereği kutsal sayılan Kudüs şehirini bir asıra yakın süren haçlı Hristiyan işgalinden kurtarmış.
Ulusal milli olan tarihi kişilerin etnik kimlikleri bellidir, tartışılmaz.
Gerçekleri belirtmek gerekirse söz konusu dini kimlikler kahramanlar olunca her millet dini kahramanlara sahip çıkar. Bu kahramanlardan ender biri Selahaddin’i Eyyubi’dir. Çeşitli İslam milletleri bu nedenle bu kahramana sahip çıkar Araplar, Arap der, Türkler, Türk der, Farslar, Fars der. Bu sahiplenmeyi çok yadırgamamak gerek.
Çünkü sonuçta dava mili değil ümettir. Ama çelişki olan herkesi yani her milli unsuru aidiyeti inanç gereği özünde barındırması gereken ümmet inanç ve birliğinin aksine çağımız da Kutsal İslam inancı ve öğretisine son çözümde özünde milliyetçilik olan milli kavramının eklenmesi. Örneğin Arap İslam düşüncesi veya sentezi diyelim. Doğruyu demek gerekirse daha revaçta olan Türk İslam sentezi. Veya Fars İslam milliyetçiliği. Ne yazık ki böylesi yaklaşımlar hiç te İslam dinin ruhuna uygun değil.
Zira İslam dini Milliyetçiliği red eder. Ancak Kuran’ı kerim de Rum süresi, Hucürat süresi ve birçok sürede Allah insanları kavimler halinde yarattığını üstünlük taslamayan ezmeyen kavim gerçeğinin tanınmasını belirtir. Yazımızın başında belirtiğimiz gibi, sıradan sade bir insanı veya konumuz gereği olan bir lideri oluşturan ana öğenin kalıtım ve eğitim olduğunu belirtmiştik.
Selahaddin’i Eyyubi’nin kökeni Kürtlerin revadi aşiretine dayanır. Bu aşiret zamanın da kuzey ırak bölgesinden Azerbaycan bölgesine göç ederler. Bu aşiretten Muhamet şeddat kartu 951 tarihin de Başkenti divin olan kendi adıyla şedadi devletini kurar. Bu devlet İran, Irak, Gürcistan, Anadolu da Doğuda Malatya sınırlarına kadar genişler. Türklerle kız alıp verirler akraba olurlar. Bir olguyu vurgulamak gerekirse Türklerle Kürtler arasındaki İlişki en önemli olanı stratejik işbirliği sanıldığının aksine Malazgirt savaşından daha önce ta yedi ve sekizinci asırlar da Kürtlerin bir kolu olan Revadi aşiretiyle başlamış diyebiliriz. Bu bağlamda Çoğu Hristiyan olan Gürcülerle savaşta Türk Kürt itifakı önem arz eder.
Konumuzla ilgili olan husus bu devlet 1170 tarihin de ikiye bölünür nihayi varlığı 1250 yılında sona erer. İşte böyle deneyımli köklü bir aileye mensup olan İslam kahramanı Selahaddin’i Eyyubi’nin babası Necmettin Eyyup ve amcası şirguh ile birlikte uzun bir mesele kısa kesmek gerekiyor.
Önce Irak’a sonra Suriye ve nihayet mısıra yerleşirler. Allah kısmet ederse konumuza gelecek hafta devam edeceğiz.