Bana dokunmayan yılan bin yaşasın söylemi duyarlı vicdanlı insanların deyişi olamaz. Hem de samimi inançlı bir Müslüman bu söylemi kullanmaz. Bu haleti ruhiye içersinde hiç olmaz. Olasılık az da olsa yılan bir gün kendisini sokar ve öldürebilir. İnsani ve İslami düşünen bir birey başkası kendisine zarar vermese de başka insanlara zarar veren bir durumu kabul etmez. Duyarlı davranır olumsuz duruma tepki gösterir. En azından empati yapar. Böylesi bir düşünce tarzı ahlaklı insan olmanın ahlaklı Müslüman olmanın ilk şartı olsa gerek. Ahlak soyut bir kavram olsa da çok açık maddi pratik yansımaları olan değerli bir kavramdır. Değerli bir özeliktir. Ahlak herhalde insan olmanın gereğidir. Tüm dinlerin inançların ideolojilerin bir ahlak anlayışı kendilerine özgü bir ahlakı vardır. Bir hadiste “Sizin en hayırlınız ahlakı en güzel olanınızdır”. Ahlaka değer veren insanlar nemelazımcı olmaz. “ yolda bir taşı kaldırmak sadakadır”. Aynı anlamı ihtiva eden diğer bir hadiste “Güzel söz sadakadır” buyrulur. Nemelazımcı olmayan anlayışta sevgi vardır. Toplumcu düşünce vardır. Kendini Maddi çıkarcı anlamda hiç düşünmeyen İslam peygamberi Hazreti Muhammet (sav) “iman etmedikçe cennete biri birinizi sevmedikçe iman etmiş olmazsınız” diyor. Bu kutsal buyruk, Müslümanlara ve diğer insan toplumlarına nemelazımcı olmayın mesajıdır. Sevgi insan olmanın sorumlu olma duygu ve düşüncesi taşımanın bir gereğidir denilebilir. Sorumlu olmak demek lakayt olmamak demektir. Bu da insanın yaşadığı çağın Dünya düzenin ekonomik sosyal kültürel uygulamalarından bigane kalmaması anlaması demektir. Dünya düzeni emperyalist sistem tarafından dizayn ediliyor. Organize ediliyor. Bu durum orta ve az gelişmiş ülkelerin halkları için Maddi ve manevi bir yıkım getiriyor.Bu gibi ülkelerde insanların iradeleri dışında uygulanan vahşi kapitalizm yer altı ve yer üstü servetlerini sömürdükleri yetmiyormuş gibi, bir de kültürel yönden kendilerine bağımlı bir hale getiriyorlar. İşte bunun adı kültür emperyalizmdir. Belki en kötü en tehlikeli sömürme biçimi budur. Çünkü insanların olumlu milli özeliklerini, örf ve adetlerini yok ederek, kendilerine yabancı hale getirmekte… Bu nedenle toplumlar kendi olumlu pozitif öz kültürlerine sahip çıkarak kültürel asimilasyonun zararlarını tümüyle olmasa da asgari bir düzeye getirebilirler. Bu da konumuz olan nemelazımcı olmamakla mümkün olacak. Bunun şartı ise bir tek sosyal ve kültürel önlem ve donanım almakla değil, muhtaç olanlara ekonomik yardım yapmakla serveti belli bir oranda paylaşmakla olur. Ancak böylece toplumda gerçek gönüllü birlik oluşur. Nemelazımcı olmamak demek sanıldığı gibi tek boyutlu bir kavram değil. Aksine çok yönlü çok geniş bir kavram. Neredeyse şöyle veya böyle yaşamın tüm alanlarını dolaylı dolaysız ilgilendiriyor. Tabi bu belirlemeyi yaparken, her şeyde aşırıya kaçmadan kabul edilebilir bir oranın olması lazım. Doğruya doğru yanlışa yanlış demekle anlam kazanır. Elbette insan yaşamında bir denge ve düzen olması gerekir. En önemlisi insan ne yaptığını yolunu yordamını bilmesi gerekir. Çünkü insanı diğer canlı cansız varlıklardan ayıran farklı kılan özeliği bir özne olması bir ruh taşımasıdır. İnsanın tabi maddi nesne yanları var. Yani maddi ihtiyaçları kadar manevi ihtiyaçlarının olduğunu bilmesidir. Önemli olan bu doğal yönlerinin bir dengede olması. Kısaca insanın kendini bilmesi, mümkün mertebe bilinçli davranmasıdır. Çünkü kendini bilen seven yaşadığı toplumu da bilir. Tanır, sever. Kendi sorumluluk duygusu olduğunu bildiği gibi, toplumsal sorumluluğu olduğunu da bilir. Bunun için toplumsal yaşamda yeri ve zamanı geldiğinde doğru bir şekilde yanlışlık ve haksızlık karşısında susmaz konuşur, tepki gösterir. Konumuzu Hazreti Muhammet (sav) verdiği bir hadisle bitirelim” Bir haksızlık karşısında haksızlığı önlemek için elinizle, malınızla, dilinizle önlemeye çalışın. Bunları yapamıyorsanız kalbinizde bu olumsuz duruma onay vermeyin. Tepki gösterin. Bu da imanın en zayıf kısmıdır”. Sorumluluk duygu ve düşüncesi taşıyan birey olmak gerek.