Her şeyin bireysel çıkar ve menfaat üzerine kurulduğu küresel kapitalist sistem ahtapotun kolları gibi, tüm Dünyayı sarmış vaziyette.
Tabi aşırı mal hırsı ve para tutkusu yeni ortaya çıkmış bir olgu değil.
Ancak 16-17 yüzyılda teknik gelişmeler sonucu, sanayi devrimi ile birlikte, toplumsal bir nitelik kazanarak paranın egemenliği büyük ölçüde örgütlü bir güç oldu, devletleşti. Modern anlamda Kapitalizm ilk olarak İngiltere’de ortaya çıktı.
Orta çağdan yeni bir çağa geçişi belirleyen etkenin, tüm Avrupa ve neredeyse tüm Dünyayı kapsama alanına alan akım, İngiliz ekonomisi, Fransız sosyalizmi, Alman felsefesi olarak nitelendirmek mümkün.
Batı toplumlarında kapitalizm ilk ortaya çıkıp uygulandığı dönem, büyük bir eşitsizlik adaletsizlik, yaratmıştı. Bir yanda büyük bir sefalet, bir yanda küçük bir azınlık, büyük eşitsiz bir sefahat oluştu.
Bu nedenle o dönemde Avrupa’da bu yeni sistem vahşi kapitalizm olarak nitelendirilirdi. Sonra gelen büyük tepkiler sonucu, sistemin bu şekilde devam edemeyeceğini anlayan sistemin aktörleri teorisyenleri reform yaparak, sistemi nispetten adil bir konuma getirdiler. Bundan dolayı kapitalizm Avrupa’da kurumlaştı. Hatta sosyal bir öz teşkil eder konuma getirildi.
Şimdi yetişkinlik olgunluk dönemini yaşıyor denilebilir.
İşte bizde tam tersi bir durum yaşanıyor. Zira bu günkü haliyle, ilkel kapitalist sistem tarihsel olarak Türk toplumuna hiç uymuyor diye düşünüyorum.
Bu nedenle birey ve toplum olarak kişilik ve kimlik bunalımı yaşanıyor gibi bir durum izlenimi var. Bizim geleneksel cemaat anlayışı birlik, yardımlaşma üzerine kurulu. Oysa şimdi tersi bir durum oluştu…
Neredeyse her şey çıkara endeksli hale getiriliyor. Çünkü batıdan devir alınan bu sistem bize yabancı geliyor. Bizim dini inancımızla geleneksel yapımızla kültürümüzle çelişki teşkil ediyor.
Çünkü büyük ölçüde sosyalist özelik taşıyan İslam dini ekonomisi ile Kapitalist ekonomi anlayışı uyuşmadığı gibi, biri birlerine taban tabana zıt demek mümkün. Bu nedenle toplumsal birliğin sağlam yolu sosyal adalet uygulamasından, dayanışmadan geçiyor. Paranın amaç değil araç olduğu düşünceden geçiyor.
Kısaca kendimize özgü bir demokrasi anlayışını oluşturmak gerek. İki arada bir derede kalmak, sorun burada… Bir gün bir kilisenin bahçesine kanadı kırık bir kuş düşer. Papaz gider kuşu kaldırır, tedavi eder. Uçuşa hazır hale getirir. Şarap içirir Hristiyan eder. Kuşu Salı verir. Kuş gider kilisenin haçının üstüne oturur pisler.
Bunu gören Papaz hayret içinde kuşa kızar. Şöyle der, Müslümandınsa niye şarap içtin, Hristiyan oldun, niye gittin haça pisledin der. Bu fıkradan anlaşılacağı üzere kişi ve toplumun kendi özeliklerine uygun sağlam bir yol tutması izlemesi gerekir.