URFA EFSANELERİ - Değerli okuyucular sizde takdir esersiniz her gün aynı sözleri dinlemek konuşmak gibi aynı konuları yazmak tekrar olur insana bıkkınlık verir. Bu açıdan dolayı arada sırada siyaset dışı değişik bir konu yerel konular yazmak daha anlamlı olur diye düşündüm. Aslını isterseniz yerel gazete köşe yazarları bulundukları şehrin sosyal kültürel tarihi konuları hakkında daha fazla yazmaları gerekir kanaatindeyim. Zaten genel yayın yönetmenlerinin tercihleri çoğu kez bu istikamette oluyor. Hele Şanlıurfa gibi masalı bol bir şehirde yaşıyorsanız size bu konularda malzeme çok. Sözü çok uzatmadan başlayalım anlatmaya. Vakti zamanında bir padişah varmış.
Bir gece bir rüya görür Sabah olunca padişah sağ veziri sol veziri yanına çağırmış çarşıya tellal yollamış, duyduk duymadık demeyin padişahın kim rüyasını bilirse bir kese altın verile bilmeyenin boynu vurula diye emir çıkartır. Ahaliden yoksul olanlar rüyayı bilirsem hayatım kurtulur bilmesem gam yemem zaten ölmüşüm derler sarayın yolunu tutarlar, Padişah gelenlere durumu anlatır kabul ederler Rüyayı kimse Doğru bilmez çoğunun kellesi gider.
Artık kimse saraya yaklaşmaz. En son şehrin kenar semti Eyyübiye'de oturan bir kişi ortaya çıkar tıpkı öbürleri gibi rüyayı bilirsem zengin olurum bilmesem ölürüm der, saraya doğru yola çıkar. Bahçelerin arasından geçerken bir yılan kendisini görür uğurlar ola kardeş nereye böyle der adam meseleyi yılana anlatır yılan adama acır padişahın rüyasını söyler ancak altının yarısının kendisine verilmesini ister adam severek kabul eder saraya gelir padişah durumu adama anlatır, ucunda ölüm olduğunu söyler adam kabul eder, padişaha rüyasında bütün mahlûkatı kurt olarak gördüğünü söyler doğru bildin der bir kese altın verir yılanın yanına uğramadan doğru evine gider.
Bir sene sonra padişah bir rüya gene görür, Telalar çarşıya çıkar, Kimse korkusundan saraya yaklaşmaz. Padişah geçen sene rüyamı birisi bilmişti, askerlerine emir verir gidin o adamı getirin der askerler gider adamı evden alır bahçelerden geçerler adam askerlerden izin ister yılanla görüşür Altını getirmediği için pişman olduğunu söyler yılandan padişahın rüyasının tabirini sorar altının yarısını getireceğine dair yılana söz verir. Adam Padişahın yanına getirilir, padişaha rüyasında tüm mahlukatı tilki olarak gördüğünü söyler padişah doğru bildin der iki kese altın verir.
Adam bu defa köşeyi bükmez yılanın yanına gider yılanı taşlar yılan kaçar canını zor kurtarır. Üçüncü sene padişah gene bir rüya görür kimse tabir edemez padişah askerlerine daha evvel rüyasını bilen adamı getirmelerini ister, askerler gider adamı evden alırlar gene bahçelerin içinden geçerek yılanın yanına varır yalvarır yakarır rüyanın tabirini sorar yılan rüyanın tabirini söyler altının yarısını ister adam yemin billah ederek alacağı altını getireceği sözünü verir.
Padişahın yanına gelir rüyasında tüm mahlûkatı koyun olarak gördüğünü söyler padişah doğru bildin der adama üç kese altın verir.
Adam bu defa kaçmaz doğru yılanın yanına gider bu altınların hepsi senin olsun der yılan ben altınları ne yapacağım benim yediğim topraktır insan insanlığını bilse kurtla koyun bir arada yaşar der çeker gider ağaçların arasında kaybolur. Şimdi diğer masala geçelim. Efsaneye göre Dünyanın her tarafı her bir karış toprağı ölü toprağıymış yani her taraf mezarlıkmış.
Çok eski zamanlarda bir padişah varmış.
Bir gün vezirlerini çağırmış demiş bana ölü toprağı olmayan yerden bir desti ve bardak yapın emrini vermiş vezir ve adamları bakmışlar her taraf siyah kirli toprak yani ölü toprağı, gezmişler dolaşmışlar, nihayet sultan tepesi köyünün tepesinde el değmemiş zan ettikleri bir toprak bulmuşlar. Burada mezar olmaz ölü toprağı değil demişler, testiyle bardak yapmışlar.
Padişaha bu bardaktan su verilmiş padişah tam bardağı ağzına götürürken bardak dile gelmiş iç padişahım iç bende senin gibi bir padişahtım demiş, Herkes şaşırıp kalmış. Kimler gelmiş kimler geçmiş bu âlemden önemli olan şairin dediği gibi baki kalan bu kubbede hoş bir seda bırakmak. Bu efsane anlamak isteyene ibretlik bir ders veriyor.