NECDET ŞANSAL
Köşe Yazarı
NECDET ŞANSAL
 

URFA TARİHİ VE MESELLERİ - 11

Urfa Kalesi’nin M.Ö. 9500 yıllarına ait neolitik bir yerleşim höyüğü üzerine kurulduğu tahmin edilmektedir. Kalenin yanı başında çıkarılan ve Şanlıurfa müzesinde sergilenen 11500 yıllık Balıklıgöl heykeli, Kale dahil Balıklıgöl havzasının tarihini bilimsel olarak vermektedir. Kalenin iki tane büyük sütun ve başlıklarının geç Roma döneminde yapıldığı veya onarıldığını göstermektedir ve bu tarih doğu sütunu üzerinde bulunan Kraliçe Şalmat’a yapılan Süryanice ithaf yazısı tarafından teyit edilmektedir. Şalmat, ikinci yüzyılın sonu ve üçüncü yüzyılın başında yaşamış olan Kral Büyük Abgar’ın karısı olduğu tahmin ediliyor. Sütun üzerinde yazıt gibi kraliçe Şalmat’ın heykelinin kalenin iki sütunu arasında şehre taraf dikili olması gerekir. Şehrin kuzeybatı, batı ve güneybatısında Yapılan kazı çalışmalarında burada belki yüz civarında kayalara oyulmuş kaya mezarlar bulunmuştur. Bu mezarlara Edessa’da “ebediyet evleri” denmektedir. Kalenin batısında kırk mağara denilen tepelerde bir sürü mezar bulunmuştur. Bunların bir kısmı putperest mezarlarıdır . Buralarda taşlarda yazılı İbranice ve Yunanca yazılar okununca Yahudilerin de mezarlarının olduğu sonucuna varılmış. Bu batı mezarlığı Mancı deresinin tepelerine kadar geniş bir alana yayılmış durumda. Edessalı ünlü Hıristiyan din adamı Aziz Efraim’ın mezarının burada olduğu bilinmekte. Mancı deresi civarında olan bu mezarlık yoksul insanların gömülü olduğu yerlerdir. Aziz Efraim kendi isteğiyle bu yoksulların olduğu mezarlığa gömülmüş. Ancak kısa bir süre sonra Edessa piskoposların yattıkları mezara nakledilmiştir. Kaya mezarlarının çoğunda Yunanca yazıların bulunması şaşırtıcı veya rastlantı olamaz. Çünkü Edessa daha Selokoslar döneminden beri Makodon ve Yunan kültürünün etkisinde bulunuyordu. Hatta bize ilginç gelebilir, Mezopotamya bölgesi halkının üst düzey kişilerin ve aydın insanların konuştukları dil Yunanca oluyor. Bu nedenle Edessa bölgede Yunan öğretim ve kültür merkezi olarak ün kazanmıştır. Zaten şehrin İran kökenli ünlü şair ve bilim adamı Bardaysan yazdığı ülkelerin yasaları kitabi geniş ölçüde yunan kültür ve felsefesinin izlerini taşımakta. Ancak Edessada İran Part kültürü yadsınamaz. Tarih boyunca Edessalılar bu iki büyük güç arasındaki savaşlarda çoğu kez İranlılardan yana olmuşlardır. Zaten Roma’dan bakıldığında Edessa’lı Abgar bir Partlı kabul ediliyordu. Nitekim Edessa krallığının yüksek memurlarının isimleri bile Farsça’ydı Edessalı erkeklerin giysileri de İranlılarınki gibiydi. Fakat Mezopotamya’da başka yerlede olduğu gibi Edessa’da kadınlar Roma kıyafeti giymekteydiler. Edessa’da Abgar’ın sarayının civarında bir İranlıların Kulesi” olduğu biliniyor. Cullap deresi krallık döneminin bitişinden 250 yıl sonra bile “Medlerin Deresi” diye adlandırılıyordu. Edessanın bir özeliği de doğu ve batı kültürünün bir geçiş yeri bir sentezi olmuştur, denilebilir. Son yıllarda yapılan kazı çalışmalarında Balıklı göllerin kuzey kısmında Roma dönemine ait bir kışlık saray bulunmuştur. Sonuçta Roma ve Part yönetimlerine ait iki küçük devlet başkentleri arasında Osrhone krallığı Edesa ile komşu Anthemusia’nın başkenti Suruç arasında bir rekabet olduğuna dair bilgiler var. Her iki şehrinde krallarının kökenlerinin Arap veya Nebati Kökenli oldukları söyleniyor. Ama her iki şehrin halkının değişik kökenlere ait oldukları da ayrı bir gerçektir. Edessa şehrinin dışında yarı göçebe Arapların, daha uzaklarda ise yol kesen yağma yapan bedevi Arapların olduğuna dair bazı bilgiler bulunmaktadır. Hatta Abgar krallığı bu üretken yarı göçebe Arap halkını bedevi Araplardan korumak için önlem almışlardır. Anlaşıldığına göre tarih boyunca Edessa ve diğer komşu şehirler Araplar, ve Kürtlerin ataları kabul edilen Medler, Yunan, Roma, ve Makodon halkları birlikte yaşamışlar. Aralarında bir karışım yaşanmış. Sonuç olarak genelde Mezopotamya’yı farklı etnik grupların olduğu geniş kültürlü bir bölge olarak nitelendirmek mümkün. Şimdi mevcut halklar olarak buraların Türklerin, Arapların ve Kürtlerin yurdu olarak nitelendirmek doğru olacaktır.  
Ekleme Tarihi: 15 Mart 2019 - Cuma

URFA TARİHİ VE MESELLERİ - 11

Urfa Kalesi’nin M.Ö. 9500 yıllarına ait neolitik bir yerleşim höyüğü üzerine kurulduğu tahmin edilmektedir. Kalenin yanı başında çıkarılan ve Şanlıurfa müzesinde sergilenen 11500 yıllık Balıklıgöl heykeli, Kale dahil Balıklıgöl havzasının tarihini bilimsel olarak vermektedir. Kalenin iki tane büyük sütun ve başlıklarının geç Roma döneminde yapıldığı veya onarıldığını göstermektedir ve bu tarih doğu sütunu üzerinde bulunan Kraliçe Şalmat’a yapılan Süryanice ithaf yazısı tarafından teyit edilmektedir. Şalmat, ikinci yüzyılın sonu ve üçüncü yüzyılın başında yaşamış olan Kral Büyük Abgar’ın karısı olduğu tahmin ediliyor. Sütun üzerinde yazıt gibi kraliçe Şalmat’ın heykelinin kalenin iki sütunu arasında şehre taraf dikili olması gerekir. Şehrin kuzeybatı, batı ve güneybatısında Yapılan kazı çalışmalarında burada belki yüz civarında kayalara oyulmuş kaya mezarlar bulunmuştur. Bu mezarlara Edessa’da “ebediyet evleri” denmektedir. Kalenin batısında kırk mağara denilen tepelerde bir sürü mezar bulunmuştur. Bunların bir kısmı putperest mezarlarıdır . Buralarda taşlarda yazılı İbranice ve Yunanca yazılar okununca Yahudilerin de mezarlarının olduğu sonucuna varılmış. Bu batı mezarlığı Mancı deresinin tepelerine kadar geniş bir alana yayılmış durumda. Edessalı ünlü Hıristiyan din adamı Aziz Efraim’ın mezarının burada olduğu bilinmekte. Mancı deresi civarında olan bu mezarlık yoksul insanların gömülü olduğu yerlerdir. Aziz Efraim kendi isteğiyle bu yoksulların olduğu mezarlığa gömülmüş. Ancak kısa bir süre sonra Edessa piskoposların yattıkları mezara nakledilmiştir. Kaya mezarlarının çoğunda Yunanca yazıların bulunması şaşırtıcı veya rastlantı olamaz. Çünkü Edessa daha Selokoslar döneminden beri Makodon ve Yunan kültürünün etkisinde bulunuyordu. Hatta bize

ilginç gelebilir, Mezopotamya bölgesi halkının üst düzey kişilerin ve aydın insanların konuştukları dil Yunanca oluyor. Bu nedenle Edessa bölgede Yunan öğretim ve kültür merkezi olarak ün kazanmıştır. Zaten şehrin İran kökenli ünlü şair ve bilim adamı Bardaysan yazdığı ülkelerin yasaları kitabi geniş ölçüde yunan kültür ve felsefesinin izlerini taşımakta. Ancak Edessada İran Part kültürü yadsınamaz. Tarih boyunca Edessalılar bu iki büyük güç arasındaki savaşlarda çoğu kez İranlılardan yana olmuşlardır. Zaten Roma’dan bakıldığında Edessa’lı Abgar bir Partlı kabul ediliyordu. Nitekim Edessa krallığının yüksek memurlarının isimleri bile Farsça’ydı Edessalı erkeklerin giysileri de İranlılarınki gibiydi. Fakat Mezopotamya’da başka yerlede olduğu gibi Edessa’da kadınlar Roma kıyafeti giymekteydiler. Edessa’da Abgar’ın sarayının civarında bir İranlıların Kulesi” olduğu biliniyor. Cullap deresi krallık döneminin bitişinden 250 yıl sonra bile “Medlerin Deresi” diye adlandırılıyordu. Edessanın bir özeliği de doğu ve batı kültürünün bir geçiş yeri bir sentezi olmuştur, denilebilir. Son yıllarda yapılan kazı çalışmalarında Balıklı göllerin kuzey kısmında Roma dönemine ait bir kışlık saray bulunmuştur. Sonuçta Roma ve Part yönetimlerine ait iki küçük devlet başkentleri arasında Osrhone krallığı Edesa ile komşu Anthemusia’nın başkenti Suruç arasında bir rekabet olduğuna dair bilgiler var. Her iki şehrinde krallarının kökenlerinin Arap veya Nebati Kökenli oldukları söyleniyor. Ama her iki şehrin halkının değişik kökenlere ait oldukları da ayrı bir gerçektir. Edessa şehrinin dışında yarı göçebe Arapların, daha uzaklarda ise yol kesen yağma yapan bedevi Arapların olduğuna dair bazı bilgiler bulunmaktadır. Hatta Abgar krallığı bu üretken yarı göçebe Arap halkını bedevi Araplardan korumak için önlem almışlardır. Anlaşıldığına göre tarih boyunca Edessa ve diğer komşu şehirler Araplar, ve Kürtlerin ataları kabul edilen Medler, Yunan, Roma, ve Makodon halkları birlikte yaşamışlar. Aralarında bir karışım yaşanmış. Sonuç olarak genelde Mezopotamya’yı farklı etnik grupların olduğu geniş kültürlü bir bölge olarak nitelendirmek mümkün. Şimdi mevcut halklar olarak buraların Türklerin, Arapların ve Kürtlerin yurdu olarak nitelendirmek doğru olacaktır.

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yeniurfagazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.