Dünya toplumlarında hiç bir şey mükemmel değildir. Toplumların olumlu olumsuz özelikleri vardır. Ancak gerek milletler ve gerekse kişiler eleştiri yaptıkları kadar özeleştiri yaparlarsa yani hatalarını kabul ederseler ancak ilerleyebilirler. Aksi halde gelişme ve İlerleme olmaz. Kadim şehir Urfa'nın elbette artıları eksileri yanında birçok önemli özelikleri vardır. Örneğin yabancılara karşı hoş görülüdürler. Konuk severler. Irk millet ayrımı yapmazlar. Ama olumsuz yönlerimiz de vardır. Bunları bilmek ve belirlemek suretiyle ancak gelişme kayıt edilir. Dolaysıyla bu eleştirilerden kimse gücenmemeli. Bu tespitleri yapan bu şehrin belki en eski ailesine mensup bir kişidir. Amaç hataları asgari düzeye getirme uğraşı ile rahat yaşanabilir bir şehir özlemi içindir. Geneleme yapmadan kendi düşünceme göre bir tespit yaparsam, şimdiye kadar Urfa halkı üzerinde ki izlenim güçlüden yana bir algı vardır. Gelen ağam giden paşam zihniyeti olduğudur. Urfa tarihi hakkında en doğru en tarafsız tarihi arkeolojik araştırma yapan İngiliz Judah Benzion Segal Edessa (Urfa) kutsal şehir kitabında, Urfa’nın öteden beri devam eden bu anlayışını teyit ediyor. Segal Urfa tarih boyunca tüm büyük dinlerin tarafı ve merkezi olmuştur demektedir. Şehrimizin bir özelliği ne hikmetse her gelen halk toplulukları buranın böylesi bir kültürüyle özdeş oluyor. Şimdiki durumda ise esastan olmayan gene bir İslam dini merkezi görünümü vardır. Urfa’nın peygamberler şehri olması insan psikolojisi üzerinde olumlu olduğu kadar olumsuz bir yansıması olduğunu düşünmekteyim. Halkımız belki bu nedenle çok bilmiş geçiniyor. Oysa somut gerçekler farklıdır. Zira insanların yaşam tarzlarını özelikle ekonomik ilişkilerini maalesef İslam dini ilkelleriyle bağdaştırmak mümkün olmuyor. Bunda diğer önemli bir etkenin aşiretçi feodal yapının, en önemlisi İslam dininde yeri olmayan tarikat ve şeyhlik kurumunun burada hala güçlü olmasıdır. Urfa halkı dini ilkelleri iyice bilmedikleri ve dini kuralları yeteri kadar uygulamadıkları halde dindar geçirirler. Oysa ilimiz ülke genelinde okuma yazmanın en az olduğu bir ildir. Bireyci bir anlayışla kendi küçük çıkarlarının dışında toplumsal sorunlarla
fazla ilgilenilmez. Buna rağmen kişiler çoğunluk olarak yeterli bilgileri olmadığı halde, bilgiç geçinirler. Yani kendi akıllarından fazlasıyla razıdırlar. Gereğinden çok Kibirli ve gururlu olunur.Tembellik ve kıskançlık bunun çabasıdır. Böylesi bir durum duyarlı insanları rahatsız eder. Maalesef siyasal ve sosyal bilinci en az olan bir toplumsal yapı vardır. Sonuçta okumayan, araştırmayan, sorgulamayan, biat eden bireylerden farklı ileri bir şey beklenmez. Yinelemek gerekirse bu saptama geneli kapsamıyor. Doğruyu demek gerekirse bir şehrin gelişmesinde yönetim belirleyici oluyor. İstenilirse demokratik bir uygulama yapılacak olursa bu aksaklıklar büyük ölçüde giderilir. Doğrusu bireyci olmadan, sömürülmeden birer mütevazi kişi ve birey olmaktır. Belki en önemli etken ilimiz insanlarında sevgi saygı, empati eksikliği olmasıdır. Bunun nedeni eğitimin ve ekonomik paylaşımın yeterli olmamasıdır. Bu nedenle, toplumsal barışı olması gereken düzeye getirmek için işsizliği ve gelir dağılımı bozukluğunu gidermek gerekir. Sonuçta gelişmenin koşullu okumaktır, çalışmadır, kolektif düşünmedir. Araştırma ve incelemedir. Kısaca bilgi olmadan fikir olmaz. Umarım ve dilerim şehrimiz ve insanları maddi ve manevi olarak kalkınan bir şehir olur.