Dünyanın iklimi değiştiği gibi Urfa’nın iklimi sanki daha fazla değişti. Çünkü nesli tükenmekte olan seksenli doksanlı yaşlarda yaşlıların anlattıklarına göre bundan elli altmış yıl evvel Urfa’ya sürekli kar yağarmış belki elli den fazla şehrimiz de karlık varmış.
Benim duyduğum en meşhur karlıklardan biri zahterlerin karlığı idi. Bu karlıklar Urfa’nın güney batısında bulunan dağlarda çukurlarda mağaralar da biriktirilir etrafı altları üstleri samanla kaplanır yaza kadar saklanırdı.
Kar deyip geçmeyelim büyükler yerin hazinesi derlerdi.
Urfa’nın meşhur çeşit çeşit lezzetli üzümleri bostanları fıstığı kışın kar çok yağdı mı ürünler daha çok olduğu gibi daha lezzetli olurdu. Aynı şekilde buğday arpa mercimek gibi tarım ürünleri çoğalır adeta rekor kırardı. Buzdolabının olmadığı O dönemlerde yazın kar doğal olarak önemli bir serinleme maddesi olmakla birlikte yiyeceklerde salata da cacık ta milli yemeğimiz olan çiğ köfte bile yazın lezzetli olsun diye karla yoğrulur.
Hele bizim koruk cacığı dediğimiz koruk suyundan salata katılarak yapılan cacığa kar katılınca sadeyağla yapılan bulgur pilavla yapıldı mı yenilince tadına doyum olmaz.
Doksanlı yaşlıların anlattığına göre 1940 lı yılların sonunda iki tane buzdolabı Urfa’ya gelir birisi ilimizin belki tek eczanesinde diğeri ise Urfa eşrafından hayırsever barışçı insan hacı İmam Nebozade’nin sonra Elçi soyadını alır. Hokka meydanında evinde bulunurdu. Burada bu vesileyle bir anektod belirtmek gerek. Hacı imam üç dört kilo köftelik kara et alır kara taşta tahta tokmakla döğülüp melhem gibi olan kara etler birer kilo torbalara konulur buzluğa konulur saklanır.
Barışçı insan dediğimiz hacı imam kavga eden tarafları çağırır çiğ köfte yapar’ kadayıf ismarlar yemek tatlı yedirir onları barıştırır. Bu hayırsever hemşerimizin buzdolabını daha çok bu niyetle kullandığı anlatılır. Buzdolabında her zaman üç dört kilo doğulmuş kara et bulundurduğu söylenir.
Konumuza gelirsek, elektriğin sanayinin olmadığı eski Urfa’da üretim araçları el işiydi. Giyme yeme içme aydınlanma her şey hatta masal kültür dahi deyim yerindeyse doğaldı.
Bir de her şey çalışma üretimin çoğu neredeyse çoğu kış için yapılır bir nevi kış aylarından korkulurdu.
Çünkü halk kışın sert soğuk geçtiği, çok kar yağdığı fırtınalı havalarda, bir sokakta diğer komşu evlerine gitmekte zorluk çektiği anlatılır. O devirlerde tüm sorunun kış hazırlığı olduğu söyleyebiliriz. Kış için hazırlanan bizim zahire dediğimiz yiyecek giyecek yakıt eve konulunca kıştan korkulmaz. Zahire dediğimiz yiyecekler, hepsi el işiyle yapılmış doğal yollardan elde edilmiş, en önce bulgur gelirdi.
Çünkü bulgur her şeyin yerini tutardı bulgur çok olunca buğday olmasa da açlıktan korkulmaz. Bulgur eskiden olduğu gibi şimdi dahi neredeyse bizim milli yemeğimiz. Ünlü yemeklerimizin çoğu bulgurla yapılır.
Tüm yiyecekler zahire evi denilen oda da her yiyecek için ayrı, ayrı. Yapılmış bulgur buğday tahtadan yapılmış büyük uzun bir nevi sandıklarda saklanır. Yağ o zaman sadece sadeyağ bir de zeytinyağı bulunurdu. Ünlü lezzetli Urfa pekmezi gibi bu sıvı yiyecekler de zeytin renkli ince uzun küplerde kış boyu bulunur, saklanır lezzeti bozulmaz.
Şimdilik bu kadar.
Not. Urfa’nın eski kışları dediğim köşe yazısı kısmet olursa bir kaç bölüm daha devam edecek. Not: Bu yazı dizisi beş bölüm olarak devam edecek.