Canlı varlıklar içerisinde belki bir tek insan yavrusu, Dünya’ya geldiği zaman ağlar. Bu durum anlayanlar için aslında çok düşündürücüdür. Çünkü diğer canlılar neden, doğduklarında ağlamıyor, İnsan doğarken ağlıyor. Bilemiyorum belki bazı canlı türleri doğarken ağlayabilir. Ama sanırım bu istisnadır. Klasik bir deyimle istisna kaideyi bozmaz. Söz konusu insan olunca soru işaretleri oluşuyor. Çünkü insan yaratıcı yüce gücün büyük sanatının küçük versiyonunu taşıyan, maddi anlamda yaratan, üreten bir güç ve varlıktır. Akla gelen somut düşünceler sonucunda oluşan mantığın verdiği mesaj, demek ki insan sırlı ve gizemli bir varlıktır. ilahi bir mesaj sır taşıyan, bilen bir varlıktır. Demek oluyor ki bilimin bile çözemediği ruh denilen olağanüstü bir güç taşıyor. Beşeri ve maddi anlamda yaratma gücüne sahip olarak halk edilmiş, donatılmış bir güçtür anlamı ortaya çıkıyor. Demek oluyor ki insan oğlu insan kızı, Evren ve Dünya’nın gizlerini, özünü, sırlarını taşıyan bir varlıktır. İnsan deyip geçmeyelim. İnsan kıymetini değerini bilirse kutsal kitap Kuranın ifadesiyle Eşrefi mahluktur. Yok eğer Kıymetini ve değerini bilmedi mi hayvandan aşağı bir varlık demeyelim, çünkü hayvanlar da Allah’ın yaratığı varlıklardır. Hayvanlara Hakaret etmeyelim. Ancak çok kötü bir yaratık olur diyebiliriz. İnsan dünya’ya geldiği zaman ağlar demiştik. Çünkü insan yavrusu ilahi donanımlı, ilahi organizeli, mükemmel dizayn edilmiş, sıcak güvenli rahat ana rahminden, bilinmeyen belki de bir kaos ortamı Dünya’ya gelmiştir. İşte bazen bu nedenle biz insanları hatta yeni doğmuş bebekleri bile çok acı sürprizler bekliyor olabilir. Bebek yeni doğmuş canına can veren büyük parçası varlığı annesi ölmüştür. Bebek ağlamasın da kim ağlasın. İşte bazı zamanlar, böyle dayanılmaz bir acı trajedi başlar, yaşar insan. Bebek yeni doğmuştur. Ama ana ölmüştür. Veya baba ölmüştür. Üç beş çocuk anasız babasız, kimsesiz yetim kalmıştır. Daha nice akla gelmeyen acı yaşayanlar oluyor. Ama her şeye rağmen yaşam devam ediyor. Bu nedenle çok karamsar olmamak gerek. Karamsar bir tablo çizmeyelim. Yaşamın bir de, çok güzel sevinçli, zevkli tarafları da vardır. Zaten yaratıcı güç her şeyi nerdeyse, bir anlamda ikili karakter ve yapıda yaratmıştır. Yaşamla birlikte ölüm vardır. Buna diyalektik bilim çok doğru ve haklı olarak zıtların birliği adını kor. Aklımızın almadığı bir alemde yaşıyoruz. Ezcümle biz insanlar, büyük acılar ve büyük sevinçler yaşıyoruz. Aynı zamanda büyük iflah olmaz çelişkileri tutarsızlıkları yaşıyoruz. Bu garip alemden, bu garip yaşamdan yeteri kadar ders aldığımız söylenemez. Acayip bir huyumuz var. Ölümden ders almıyoruz. Hiç ölmeyecekmiş gibi Dünya malı mülkü için çalışılıyor, yeteri ve gerektiği kadar, iyi insan olunmuyor. Oysa biz insanlar güçlü olduğu kadar, zayıf varlıklarız. Dinimiz de Dünya çok sevilmez, çok önem verilmez. Sonuç olarak acı bir yer olarak belirtilir. Marksist ve materyalist, ünlü Türk şairi Nazım Hikmet’te hoş geldin bebek adlı şiirinde Dünyanın acılı bir yer olduğunu belirtir. Konumuzla ilgili bu ünlü şiirin bir bölümünü sizinle paylaşalım.
HOŞ GELDİN BEBEK
Hoş geldin bebek yaşama sırası sende
Senin yolunu gözlüyor kuş palazı boğmaca
Kara çiçek sıtma
İşsizlik açlık falan
Hoş geldin bebek
Yaşama sırası sende
Karamsar olmadan, ama her şey güllük gülistanlık demeden, doğrusu, yaşamın acı tarafları olduğu kadar sevinçli tarafları olduğu da bir gerçek. Konumuzu ünlü bir sloganla noktalayalım, Yaşamak direnmektir.
Hoş geldin bebek hoş geldin soframıza…