NECDET ŞANSAL
Köşe Yazarı
NECDET ŞANSAL
 

ZENGİNLE FAKİR ARASINDAKİ EŞİTSİZLİK ARTIYOR

Dünya ülkelerinin bir, kaç ülkesi dışında, nerdeyse hepsi kapitalist sermaye sistemi tarafından yönetiliyor. Kapitalist devlet sistemi, doğası gereği bir sömürü düzenidir. Daha açık bir deyimle,küçük bir sermaye sınıfının maddi varlığı, ancak geniş halk yığınlarının sömürüsü sonucunda oluşur. Bu durum bir olgudur. Bu öngörü ile değil, gözlem ile anlaşılacığı gibi, kapitalist sistemin kitabını bilimsel bir şekilde yazan, Alman filozofu Karl Marks tarafından tespit edilmiştir. Yine bir Alman düşünür Prodhon "Mülkiyet hırsızlıktır." derken zenginlerin fakirlerin sırtından, para, mal, mülk sahibi olduğunu anlatır. Marks, Prodhon'un mülkiyet ve kapitalizm analizlerini yetersiz ve eksik, bir anlamda kaba bulur. Marks, arkadaşı Engels ile birlikte yazdıkları, deklere ettiği Kominist manifesto kitabında,"Tüm toplumların tarihi sınıf savaşımları tarihidir. Ezen ile ezilenin, sömüren ile sömürenin tarihidiir." derler. Tarihin oluşumunun sınıf savaşları olduğunu belirler. Marks, Komünel, köleci, feodal, kapitalist toplumsal sömürü düzenlerinden, ergeç sosyalist komünist sisteme geçileceğini nihayi bir zorunluk olarak açıklar. Marks'ın tespitinin veya kehanetinin ne zaman gerçekleşeceği bilinmez, henüz belli değildir. Ama bazı veriler bu usta filozof'un dediklerinin emarelerini gösteriyor. Zira tüm kapitalist ülkelerde olduğu gibi, Türkiye'de, sermaye mal birikimi küçük bir azınlığın lehine dağ gibi büyüyor. Büyük çoğunluk ise bu paylaşımın, deyim yerindeyse kırıntıları ellerine zor geçiyor. Kapitalizmin bir yüksek aşaması olan Emperyalist sistem yoksul ülkeleri ekonomik sömürü dışında bir de kendilerine bağlama ideolojisi, bir kişiliksizleştirme ve kimsizlikleştirme projesi olan, kültür emperyalizmi hegomanyası altına almışlardır. Sömürünün en kötü tehlikeli durumu da budur. Zira bunda yoksul ülke insanlarının kişilikleri, tüm moral değerleri erozyona uğruyor. Kişiler kendilerine yabancılaşıyor.Sorgulama yeteneğinden mahrum bırakılıyor. Nerde, ne zaman, ne yapacaklarını bilemez bir duruma getiriliyor. Teknoloji üreten sanayı ülkeleri, bir anlamda sömürge ülkelerinin, ham maddelerini, yer altı ve yer üstü servetlerini, geri kalmış ülkelerden yok pahasına satın alır. Bunları işlenmiş olarak, yine büyük bir fiyatla bu ülkelere satarlar. Kapitalist sermaye böylece kar üzerine kar toplar, ama buna rağmen yine doymazlar. Bundan dolayı Kapitalist ülkelerin sermayeleri devamlı artar. Bu ülkelerin işçi ve diğer çalışan sınıfları sömürüden az da olsa paylarını alır, rahat bir yaşam sürerler. Teknoloji üreten emperyalist ülkeler, ürünlerini ihraç ettikleri ülkelerden yerli bir işbirlikçi sınıf oluştururlar. Bunlar birlikte aşırı bir biçimde zengin olur. Geri bıraktırılmış ülkelerin emekçi sınıfları, gelir dağılımı adaletsizliğine uğrar, sömüren sınıf ile smürülen sınıflar arasındaki eşitsizlik durmadan artıyor. Bunu bilimsel veriler, dünyada ve ülkemizde somut açık bir şekilde tespit ediyor. Ülkemizde iktidarın denetiminde bulunan TUİK, bile geçen gün gelir dağılımı adaletsizliğine dair, yıldan yıla artan, aradaki farkı açıklayan veriler yayınladı. Sonuç olarak ülkemizde Ak partinin izlediği ekonomi politikası, diğer kapitalist ülkelerden daha fazla net ve somut bir biçimde gelir dağilimını zenginlerin lehine çok daha fazla artırmıştır. Sonuç olarak, izlenen israf, şatafat, rant uygulamaları, zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapmıştır. Bu iyi olmayan, adaletsiz uygulamanın sona ermesi için, israf, lüks yaşam, şatafat, rüşvetin mutlaka önlenmesi, özelikle belediyeler de imar yolsuzluklarının, rantların önlenmesi, kazananlardan, mutlaka gerekli ve yeterli vergilerin alınması gerekir. Bunlar yapılmazsa iktidarın adalet söylemleri inandırıcı olmaz, demogoji olur.
Ekleme Tarihi: 05 Şubat 2024 - Pazartesi

ZENGİNLE FAKİR ARASINDAKİ EŞİTSİZLİK ARTIYOR

Dünya ülkelerinin bir, kaç ülkesi dışında, nerdeyse hepsi kapitalist sermaye sistemi tarafından yönetiliyor. Kapitalist devlet sistemi, doğası gereği bir sömürü düzenidir. Daha açık bir deyimle,küçük bir sermaye sınıfının maddi varlığı, ancak geniş halk yığınlarının sömürüsü sonucunda oluşur. Bu durum bir olgudur. Bu öngörü ile değil, gözlem ile anlaşılacığı gibi, kapitalist sistemin kitabını bilimsel bir şekilde yazan, Alman filozofu Karl Marks tarafından tespit edilmiştir.

Yine bir Alman düşünür Prodhon "Mülkiyet hırsızlıktır." derken zenginlerin fakirlerin sırtından, para, mal, mülk sahibi olduğunu anlatır. Marks, Prodhon'un mülkiyet ve kapitalizm analizlerini yetersiz ve eksik, bir anlamda kaba bulur.

Marks, arkadaşı Engels ile birlikte yazdıkları, deklere ettiği Kominist manifesto kitabında,"Tüm toplumların tarihi sınıf savaşımları tarihidir. Ezen ile ezilenin, sömüren ile sömürenin tarihidiir." derler. Tarihin oluşumunun sınıf savaşları olduğunu belirler. Marks, Komünel, köleci, feodal, kapitalist toplumsal sömürü düzenlerinden, ergeç sosyalist komünist sisteme geçileceğini nihayi bir zorunluk olarak açıklar.

Marks'ın tespitinin veya kehanetinin ne zaman gerçekleşeceği bilinmez, henüz belli değildir. Ama bazı veriler bu usta filozof'un dediklerinin emarelerini gösteriyor. Zira tüm kapitalist ülkelerde olduğu gibi, Türkiye'de, sermaye mal birikimi küçük bir azınlığın lehine dağ gibi büyüyor. Büyük çoğunluk ise bu paylaşımın, deyim yerindeyse kırıntıları ellerine zor geçiyor.

Kapitalizmin bir yüksek aşaması olan Emperyalist sistem yoksul ülkeleri ekonomik sömürü dışında bir de kendilerine bağlama ideolojisi, bir kişiliksizleştirme ve kimsizlikleştirme projesi olan, kültür emperyalizmi hegomanyası altına almışlardır. Sömürünün en kötü tehlikeli durumu da budur. Zira bunda yoksul ülke insanlarının kişilikleri, tüm moral değerleri erozyona uğruyor. Kişiler kendilerine yabancılaşıyor.Sorgulama yeteneğinden mahrum bırakılıyor. Nerde, ne zaman, ne yapacaklarını bilemez bir duruma getiriliyor.

Teknoloji üreten sanayı ülkeleri, bir anlamda sömürge ülkelerinin, ham maddelerini, yer altı ve yer üstü servetlerini, geri kalmış ülkelerden yok pahasına satın alır. Bunları işlenmiş olarak, yine büyük bir fiyatla bu ülkelere

satarlar. Kapitalist sermaye böylece kar üzerine kar toplar, ama buna rağmen yine doymazlar. Bundan dolayı Kapitalist ülkelerin sermayeleri devamlı artar. Bu ülkelerin işçi ve diğer çalışan sınıfları sömürüden az da olsa paylarını alır, rahat bir yaşam sürerler.

Teknoloji üreten emperyalist ülkeler, ürünlerini ihraç ettikleri ülkelerden yerli bir işbirlikçi sınıf oluştururlar. Bunlar birlikte aşırı bir biçimde zengin olur. Geri bıraktırılmış ülkelerin emekçi sınıfları, gelir dağılımı adaletsizliğine uğrar, sömüren sınıf ile smürülen sınıflar arasındaki eşitsizlik durmadan artıyor. Bunu bilimsel veriler, dünyada ve ülkemizde somut açık bir şekilde tespit ediyor.

Ülkemizde iktidarın denetiminde bulunan TUİK, bile geçen gün gelir dağılımı adaletsizliğine dair, yıldan yıla artan, aradaki farkı açıklayan veriler yayınladı.

Sonuç olarak ülkemizde Ak partinin izlediği ekonomi politikası, diğer kapitalist ülkelerden daha fazla net ve somut bir biçimde gelir dağilimını zenginlerin lehine çok daha fazla artırmıştır. Sonuç olarak, izlenen israf, şatafat, rant uygulamaları, zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapmıştır.

Bu iyi olmayan, adaletsiz uygulamanın sona ermesi için, israf, lüks yaşam, şatafat, rüşvetin mutlaka önlenmesi, özelikle belediyeler de imar yolsuzluklarının, rantların önlenmesi, kazananlardan, mutlaka gerekli ve yeterli vergilerin alınması gerekir. Bunlar yapılmazsa iktidarın adalet söylemleri inandırıcı olmaz, demogoji olur.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yeniurfagazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.