Şanlıurfa Valiliği himayesinde Büyükşehir, Haliliye, Eyyübiye ve Karaköprü Belediye Başkanlıklarının katkılarıyla Şanlıurfa'dan Şanlı Çanakkale'ye ecdadın izinde adlı proje dahilinde 21.10.2016 cuma günü başta sayın valimiz Güngör Azim TUNA Bey, Büyükşehir Belediye Başkanımız Nihat ÇİFTÇİ Beyi yanı sıra Eyyübiye, Haliliye, Harran, Hilvan ve Siverek Belediye Başkanlarımızda katılmıştı. Resmi erkanın üst düzeyde katılımının yanında birçok saygıdeğer iş adamının, birçok sivil toplum kuruluşu başkanları, muhtarlar, öğrenciler, basın mensupları arzulanan ve görmek istediğimiz bir tabloydu. Bu tabloyu anlamlaştıran ve güzelleştiren gidilen yerdi.
Bayraklar inmesin, ezanlar susmasın, Mabedimin göğsüne namahrem eli değmesin, Namusumuz, vatanımız namerdin çizmesi altında ezilmesin diye annelerin ellerini saçlarını kınalayıp gerdek gecesine girercesine savaşa gönderdiği yer...Çanakkale geçilmez.
Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın
Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın
Bir vatan kalbinin attığı yerdir.
Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda
Gördüğün bu tümsek Anadolu'nda,
İstiklal uğrunda, namus yolunda
Can veren Mehmed’in yattığı yerdir.
Bu tümsek, koparken büyük zelzele,
Son vatan parçası geçerken ele,
Mehmed’in düşmanı boğduğu sele
Mübarek kanını kattığı yerdir.
Düşün ki, haşrolan kan, kemik, etin
Yaptığı bu tümsek, amansız, çetin
Bir harbin sonunda bütün milletin
Hürriyet zevkini tattığı yerdir.
[Necmettin Halil ONAN]
Türkiye'nin ve Dünya'nın birçok yerinde İslam ve dinimubinin sancağı yere düşmesin diye 250 bin ümmet evladının düğüne gider gibi şehid olmaya gittiği ve şehid düştüğü yer Çanakkale... Her karış toprağında şehid kanıyla yoğurulmuş şehidlerin ana yurdu şehidler diyarı Çanakkale... Onlar vatan için, din için, namus için, en değerli varlıklarını, canlarını seve seve verdiler şehid oldular...
Onları anlamaya mecalimiz yetmez. Onları anlatmaya kelimeler yetmez. O ecdadın torunları bizler bu vatanda huzur içinde rahat yaşayalım diye şehid oldular. Vefa borcu olarak bizler de onları ziyaret etmek, mezarlarının başında (varsa) Fatihalar okumak, İslami ve insani görevimiz olduğunu idrakine varmalıyız. Dede ile torunlarını buluşturan, kucaklaştıran, o manevi havayı teneffüs ettirme imkanı sağlayan başta sayın valimiz Güngör Azim TUNA Beye, Büyükşehir Belediye Başkanımız Nihat ÇİFTÇİ Beye ve katkısı emeği olan herkese teşekkür ediyoruz. Sizleri merhum Mehmet Akif ERSOY'un Çanakkale şiiri ile baş başa bırakıyorum...
ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE
Şu boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi
Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayasızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde gösterdiği vahşetle "bu: bir Avrupa'lı"
Dedirir, yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahpesi, yahut kafesi!
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak
Boşanır sırtlara vadilere sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de namerd eller,
Yıldırım yaylımı tufanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız teyyare.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler,
Kahraman orduyu seyret ki, bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal'a mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, haşa edecek kahrına ram?
Çünkü te'sis-i ilahi o metin istihkam
Şüheda gövdesi, bir baksana, dağlar taşlar...
O, rüku olmasa, dünyada eğilmez başlar,
Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor;
Bir hilal uğruna ya Rab, ne güneşler batıyor!
Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker,
Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi,
Bedr'in aslanları ancak bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
"Gömelim gel seni tarihe" desem sığmazsın.
Hercümerc ettiğin edvara da yetmez o kitap
Seni ancak ebediyetler eder istiab.
"Bu taşındır" diyerek Kabe'yi diksem başına,
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına,
Sonra gök kubbeyi alsam da rida namiyle
Kanayan lahdine çeksem bütün ecramiyle
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan
Yedi kandilli Süreyya'yı uzatsam oradan.
Sen bu avizenin altında bürünmüş kanına
Uzanırken gece mehtabı getirsem yanına.
Türbedarın diye ta fecre kadar bekletsem,
Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem.
Tüllenen magribi akşamları sarsam yarana,
Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana...
Ey şehit oğlu şehit, isteme benden makber,
Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber.