İslam coğrafyası bugün tarihinin en zor süreçlerinden geçiyor. Medeniyetimizin başkentlerinden ateşler yükseliyor. Bugün bütün dünyada insanlığın vicdanını kaybettiği, merhametin azaldığı, kalplerin katılaştığı bir dönemi yaşıyoruz.
Günümüzde tüm insanlığı kuşatan şiddet, terör, nefret, düşmanlık, ırkçılık, ayrımcılık ve işgallerin yol açtığı tablo, iyiliğin yeniden İslam coğrafyasında ve bütün dünyada hakim kılınması için seferber olunmasını zorunlu kılmaktadır.
İnsanı gönüllerde yaşamaya hazırlayan en önemli hususiyetlerden birisi iyilik ve cömertliktir. İnsanın iyilik yapmasının ve cömert davranmasının önündeki en büyük engel ise dünya sevgi ve ilgisi ile dünya nimetlerine dört elle sarılmasıdır. İnsan hayatında dünyanın etki ve sınırını dengeleyen dini kurallar, Allah'a kulluğa yönelişi arttırmak; iyilik, cömertlik ve kulluğa yönlendirmek içindir. Mal ve dünya esareti, kulluğun ve insan-ı kamile giden yolun manialarıdır. Allah Teala Kur'an-ı Kerim'de, dünya hayatının çekiciliğine ve geçiciliğine, ahiretin ise ebedi oluşuna dikkat çekerek insanları uyarmaktadır.
Toplumda her zaman yıkık gönüllü insanlar, savrulmuş aileler, sahipsiz çocuklar vardır. İşte bunlar ilahi rahmetin nuzulüne vesiledir. Bu tür insanları görmek ve onların farkında olmak ne büyük erdemdir. Bakmakla görmek arasındaki fark vardır. Baktığında yaralıyı, dertliyi, hüzünlüyü görebilmek ve onlara iyilik yapabilmek, insan-ı kamil yoluna girmek demektir. Toplumları ilmek ilmek dokuyanlar ve insanların yüreklerinde kalıcı izler bırakanlar, bu duyarlılığı hisseden gönül ehli diğerkam kimselerdir.
Allah'ın, insanların gönüllerine ve vicdanlarına Rahman isminin tecellisi olarak lütfettiği rahmet/merhamet sıfatı, vermenin, paylaşmanın ve iyilik yapmanın temel dinamiğidir. Ancak merhamet duygusunun geliştirilmesi gerekir. Bunun yolu iyilikten ve cömertlikten geçer. Bu yüzden Allah Rasulü, fakirlik ve maddi sıkıntıyı en derin biçimde hisseden insanların yüreklerini serinletmek, karınlarını doyurmak ve rahatlatmak üzere daima ashabını onlara karşı diğerkam davranmaya ve iyilik yapmaya teşvik etmiştir. Nitekim Allah Rasulü, ashabına; "İki kişilik yemeği olan üçüncü, dört kişilik yemeği olan beşinci ve altıncı... kişi olarak suffalılardan alıp evine götürsün" buyurdu. Çünkü en büyük zenginlik sayılan kanaat sayesinde "iki kişiye yetecek yemek dört kişiye de yeterdi." Merhamet duygusu ile gönüllerini ilmek ilmek işleyen ashab-ı kiram, iyilik yapmanın ve cömert davranmanın en güzel örneklerini sergilemişlerdir. Asr-ı saadetteki bu isar ve diğerkam tavır, manevi yükselişin adı olmuştur.
Varlıklı insanların yoksul insanlara destek olarak iyilikte bulunması toplum düzeninde sosyal adaleti sağlar; mal ve servet düşmanlığını önler. Mevlana, fakirlik ve zenginlik arasındaki ilgiye dikkat çekerek fakir nasıl zengine muhtaçsa zengininde aynı şekilde fakire muhtaç olduğunu, bu yüzden zenginin fakire minnet borçlu bulunduğunu ifade eder ve bunu şöyle bir örnekle anlatır: "Güzeller tozsuz, passız parlak ayna ararlar; çünkü o ayna karşısında yüzlerinin güzellikleri ve üzerlerindeki süsler ortaya çıkar. Güzel, güzelliğini nasıl ayna olmadan göremezse; iyilik sahibi cömert de cömertlik yüzünü ancak yoksula bakmakla gösterebilir. Bu yüzden güzel güzelliğini ortaya koyan aynaya minnet borçlu olduğu gibi cömert zenginde fakire minnet borçludur.
İyi bilinmelidir ki kardeşlik hukuku, bir taraftan kardeşler arası yardımlaşmayı ve iyiliklerin paylaşılmasını gerektirirken, diğer taraftan da kardeşler arasında ki sorunları gidermeyi ve barış ortamını sağlamayı gerektirir. Çünkü kardeşliğin Müminlerin omuzlarına yüklediği mesuliyet, kardeşlerin arasını düzeltmektedir. Zira bu mesuliyet, muttaki bir Mümin olmanın, Allah'a karşı sorumluluk bilinci taşımanın bir gereğidir...