Evlerimizde kaybolmaya yüz tutan en önemli değerlerimizden biri de hayâ duygumuzdur. Maddi imkânlarımız önceki nesillerin imkânlarıyla kıyas edilemeyecek kadar geniş olduğu halde insani değerlerimizde de aynı gelişmeyi gördüğümüzü hatta mevcut düzeyi koruyabildiğimizi söylemek oldukça zordur. Ahlak ve ahlakın içini dolduran değerler eridikçe aslında insanlığımız da erimekte ve gittikçe daha maddeci, daha bencil bir hayata esir olmaktayız. Maalesef her kuşak, bir öncekinden daha çok zarar gören bir ortamda yaşamaktadır. İnsan, çevre ve doğa gibi değerler üzerinde kafa yorarken kendi doğasını heder ettiğini görememektedir.
Mü'mini mü'min yapan en hassas değerlerden biri de hayâdır. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, hadisi şeriflerinde hayâyı imandan bir bölüm olarak göstermektedir. Başta Buhari ve Müslim olmak üzere meşhur hadis kitaplarının hemen hemen tümünde hayâ, imanı oluşturan parçalardan biri olarak anılmaktadır. Buhari'nin ara başlıklarından biri "Hayâ imandandır." şeklindedir. "Her dinin bir ahlakı vardır, İslam'ın ahlakı da hayâdır. “Hayâ, hayırdan başka bir şey getirmez. “Hayâ olduğu gibi hayırdır." şeklindeki hadisler sahih hadis kitaplarında mevcuttur.
"Utanma" kelimesiyle de ifade ettiğimiz hayâyı fanteziler arasında görmemiz mümkün değildir. Hayâ sahibi bir insanla hayâsız bir insan arasındaki fark, sıradan bir fark değildir. Sevgili Peygamber aleyhisselam efendimiz, hayâyı imandan bir bölüm olarak gösterirken biz Müslümanlar hayâyı veya hayâsızlığı sıradan ve kültüre ait bir değer olarak nasıl görürüz? Kur'an veya hadisin "İslam'a ait" gördüğü ne varsa o bizim için iman paralelinde muhafaza edilmesi gereken başlıklarımız arasında olmalıdır. Yuvalarımızda şekil değiştiren veya eriyen hayâ, okunmayan ezanlar, kılınmayan namazlar, kesilmeyen kurbanlar kadar endişelendirmelidir bizi.
Hayâ gibi ahlaka ait değerler söz konusu olduğunda bunların kadınlara veya hacılara mahsus değerler olarak düşünülmesi bir şeytan tuzağıdır. Yine ilahi bir emir olan namaz, erkek-kadın, genç ihtiyar her mü'mini esastan alakadar eder. Hayâyı kadın için elzem görüp erkek için ikinci dereceden görmek, gencin hayâ kıtlığı içinde olmasını diploma sahibi olması kadar önemli görememek hatadır. Hayâ da ilahi emirler arasındadır. Hayâ da imandandır.
Hayâ duygusu, iman çatısı altında bulunan her mü'minin meselesidir. Her mü'min, kendisini ve mesuliyeti altında bulunanları hayâlı halde bulundurmaya memurdur. Hayâ bizim için diplomadan, meskenden, maişetten sonra gelen bir mesele olamaz.
Hayâ, mü ‘mini daima iyiyi ve güzeli yapmaya sevk eden ahlaki bir erdemdir. İnsanlık tarihi boyunca bütün ilahi dinler söz, fiil ve davranışlarda hayâlı olmayı emretmiştir. Edep ve ahlakın temel bir unsuru olarak hayâ, toplumumuzda da nesiller boyu üstün bir ahlaki meziyet olarak görülmüştür. Ancak ahlaki değerlerin giderek yozlaştığı günümüz toplumunda hayâ duygusu da eski konumunu kaybetmeye başlamıştır. Öyle ki önceleri hayâ sahibi olan kişiler övülür, değerli görülürken, şimdilerde hayâlı olmak bir utanç ve eksiklik sebebi gibi algılanır hale gelmiştir. Hâlbuki mü’minler için hayâ, ahlaklı ve onurlu bir yaşamın anahtarı olmanın ötesinde kişinin imanı yansıtan ve onu Rabbi katında değerli kılan bir vasıftır. Zira Allah Resulü şöyle buyurmuştur:
“ Hayâ imandan neşet eder, (ehl-i) iman da cennete gider. Çirkin söz davranış ise kabalıktan ve kötü ahlaktan neşet eder. Kötü ahlak (sahibi olanlar) da cehenneme gider.” (Tirmizi, birr,65)