AŞİR KAYABAŞI
Köşe Yazarı
AŞİR KAYABAŞI
 

ŞAH KULU BEY -1

      Horasan Erenleri Anadolu’ya geldiklerinde ilk kadem bastıkları topraklar Urfa Viranşehir, Harran, Akçakale, Mardin Nusaybin, Derik ve Kızıltepe ilçeleri üçgenindeki Bektaş köyü, Dede-Kargın ve Aslan Baba türbelerinin bulunduğu yörelerdir.      “Berriyecik, Viranşehir’in doğusundaki yörenin adıdır. Resulayn, Berriyecik’in güneyinde Ceylanpınar yöresidir. Bozova ise Şanlıurfa’nın bir ilçesidir. Bu yöreler, Alevi erenlerinin ilk yurdu ve ilk merkezidir.        Güvenç Abdal, Alevi erenlerinin birinci merkezindeki Urfa-Akçakale-Güvenç köyü, * kökenli olmalıdır. Bu köy, Hacı Bektaş’ın köyüne yakındır. Güvenç köyünün komşuları, İmam Bakır, Aşağı Bağdeş, Yukarı Bağdeş köyleridir.”1.          “XII. yüzyıl sonları ve XIII. Yüzyıl başlarında Urfa’nın kendi içinde yetişen mutasavvıflar olduğu gibi Urfa dışından gelen mutasavvıflar da bulunmaktadır. Urfa’ya dışardan gelen mutasavvıfların hemen hepsi Horasan taraflarından gelmişlerdir.       Horasan taraflarından gelen bu mutasavvıflar içinde ehlisünnet olmayan Bektaşiliğe meyilli çok az derviş bulunmakta idi. Halk bu veli kullara azami saygıyı gösteriyor, bir kısmı bunlara intisap ederek tarikatlarına giriyordu. Bunlar Urfa’da tekkeler ve zaviyeler de inşa ederek, böylece kendilerine bir mesken ve ibadet yerleri yapıyorlardı.        Anadolu’yu Türkleştirmek ve İslamlaştırmak için Hoca Ahmed Yesevi’nin halifeleri bazen dervişleri ile birlikte küçük gruplar halinde Anadolu’ya göç etmişlerdir. Hatta Hacı Bektaş Veli’nin bile bunlardan biri olduğu söylenilmektedir. Mesela, Saru Saltuk diye şöhret bulan Muhammed Buhari, yedi yüz Horasan eriyle Anadolu’ya gelerek oradan Avrupa’ya Leh memleketlerine geçmiştir.”2.        Bu er ve erenlerin tarihi süreç içerisinde Anadolu Selçuklu Devleti’nin Farsça özentisinden ötürü sıfatları “Şah” olarak edebiyat tarihinde yerini alırken, Osmanlı da ise yaratılan inançsal özentiden “Şeyh” tasvip görür. “Şah” ve “Şahkulu” sıfatları ötelenir, karalanır, suçlanır hatta yasaklanır. Fakat bu sıfatlar Alevi-Bektaşiler tarafından özümsenerek devam eder.       Güvenç Abdal Ocağı’na bağlı, “1792 tarihli bir mahkeme tutanağında burasının Hacı Bektaş Veli tarikatına bağlı zaviyelerden olduğu yazılıdır. Bu tarihte zaviyeye bakan kişi de Hacı Bektaş evlatlarındadır. Ayrıca mahkeme tutanaklarında zaviyeye bakan kişiler için Dede, Pir ve Şahkulu unvanlar kullanılmıştır.”3       Osmanlıda da hernekadar dini çevreler tarafından “şah” ünvanlı Türk Bey ve komutanları suçlanarak kötü gösterilmeye çalışılsa da belli bir tarihe kadar Yeniçeri asker ocağı er ve eratlarında bir askeri unvan olarak şah unvanı devam eder ki, işte bunlardan biri Şah Kulu Bey’dir. Şah Kulu Bey hakkında Mardin kaynaklarında tarihi kayıtlar vardır. Fakat Urfa kaynaklarında onun sözü edilmez, ancak onun adına Urfa’daki bir “Şah Kulu Vakfı” ndan söz edilir.       Şah Kulu Bey’in Osmanlı sınır illerinde eşkıya ve başkaldırma hareketlerini yani asayişi temin etme görevi verilmiştir ki, günümüzde Mardin ili Kızıltepe ilçesinde bir de türbesi mevcuttur.       Bağdat Valisi Ali Paşa’dan, Divan-ı Hümâyûna Rapor: “Cebel-i Sincar (Irak’ta) dan dağıtılarak Musul, Reha, Diyarbakır eyaletlerine yerleştirilen Yezidîler buralarda yine güçlenip devlet düzenine karşı başkaldırmaya yeltendikleri, bunların en iyisi yine geldikleri yörede başka başka yerlere yerleştirilmeleri uygun olacağı”4.          İşte bu bölgenin güvenlik ve asayişin sağlanması için Urfa-Mardin yöresine görevlendirilen kişi Şah Kulu Bey’dir.           “Berriye Arapçada “sahra, step, çöl” anlamlarında kullanılan bir kelime olup bugün Diyarbakır’da halk arasında “yayla” manasına gelmektedir… Boz Ulus kanun-nâmesi *Konar-Göçer Türkmenler “Berriye’den yaylağa gitmelü olduklarında Türkmânın ba’zı Mardin kurbinde Türkmen Deresi’nden ve Rismil nâm karyeden ve sâir Mardin ülkesinden geçtikleri” belirtilmektedir. Başbakanlık Arşivi’ndeki Tapu defterlerinde de Berriyecik Sancağının, 1526’ dan sonra aynı adlı kazanın ihtiva ettiği, karye ve mezralar görülmektedir. Bu bilgilere göre, bu idari bölge bugün Urfa’nın Viranşehir ve Mardin’in Derik kazaları çevresini kaplayan bir alana yayılmış olmaktadır. Dede-Kargın * Berriyecik sancağının bir nahiyesidir.       Berriye Ağzı Muhafızlığı: “Mardin ve Nusaybin Önleri” (yani güneyi) “Berriye Ağzı” olarak isimlendirilmektedir. Azebe arap kabilesinin bu bölgeye sık sık baskınlar yaparak çeşitli tahribata ve halk arasında şikâyetlere sebep oldukları, bu yüzden Mardin’de 32.000 akçalık zeâmete mutasarrıf Hacı Şah-kulu Bey’in “ol serhaddin muhafazası” hizmetine tâyin edildiği aşağıdaki vesikada görülmektedir:       Diyarbekir Beylerbeyisi Ayas Paşa mektub gönderüp Mardin ve Nusaybin önleri Berriye ağzı olup ‘Azebe â’rabı mahalli mezkûrdan eksük olmamağla, âmerâ-i arab memlekete zarar etmekten hâli olmayup nice müslümânların malına ve canına zarar eyleyüp bir iki senedür ceremesin vermemekle ol yerleri âşerâ-i â’rabın mazarattından hıfz edüp malların cem etmeğe livâ-i mezbûrda 32.000 akçalık zeâmete mutasarrıf olan Hacı Şah-kulu bu maslahatın uhdesinden gelüp muhill olmağın, mezbûra ısmarlanup gereği gibi hıfz eyleyüp ^’rabın eşkıyasın ele getürüp haklarından gelinmekle, ol havalide olan halk âsûde olup ve mirîye müteveccah olan malların bi’t-temâm tahsil eyleyüp nice nice sây ve kifâyeti olduğundan gayri. Âmid’de vâki olan gümrük ve mizân-ı harir mukâtasına 25.000 filori ziyâde olmasına sebeb olup ol serhadde istihdam olunması lâzım olup dirliği kifâyet kadar âdem saklamağa vefâ etmeyüp. Berriye ağzı’nda Haydar Çelebi * yazmayup hâli ve harâbe, hâric ez-defter kalan mezâriden kanda sâyiyle ihyâ etmek şartıyle zaafı terakki olup serhaddin muhafazası buyyrulur ise, ol yerlerin istirahate ve malın külli izdiyâdına ve ahsen vechle husûlüne sebeb olmak mukarrerdir, deyu arz ettiği üzere buyruldu.”5.        Mardin Sancağı kayıtlarında Şah Kulu Bey hakkındaki bu bilgiler tarihsel kayıtlar olarak çok önemli bir tespit olarak sözü edilir. Ancak Urfa’nın 16. Yüzyıl kaynaklarında bu konudan sadece mühimme defterlerine not düşülmüş şu bilgiler yer almaktadır.      “Diğer sancakbeyleri gibi Ruha sancakbeyi de tayin, terfi ve sefer görev emri gibi hususlarda, doğrudan doğruya Divân-ı Hümâyun’a tâbidir… * Keza 1570 yılında, o tarihlerde görevde bulunan Mustafa beyin yerine sancakbeyliğine atanan Melek Ahmet bey sırasıyla Lecon ve Kığı Sancaklarında vazife yaptıktan sonra Ruha Sancakbeyi olarak görevlendirilmiştir. Görevini Melek Ahmet Bey’e devreden Mustafa Bey’in Elbasan Sancağına atanması, sancak tebdillerinde eyalet içi değişmelerin bir teamül gibi görülmekle beraber, aksi tasarruflarda da bulunulabileceğini göstermektedir.        Yakın eyaletler arası değişmelere misal olmak üzere, Musul Beyi Şahkulu’nun Ruha’ya, Ruha Beyi Süleyman’ın Kethüdası Selman’ın Musul Sancakbeyliğine tayini gösterilebilir.”6.      “Urfa, 1514 tarihinde Safavi hükümdarı Şah İsmail’in valisi Sultan Kaçar’ın elinde bulunuyordu. Yavuz Sultan Selim Han, 1514’te İran seferi sırasında Akkoyunlu şeyhzadelerinden Osmanlı devletine sığınmış olan komutanı Murat Bey (1514) komutasında bir kuvvet göndererek Diyarbakır’ı zapt etmek istemişti. Fakat o sırada Urfa valisi Eçe Sultan Kaçar, bu kuvveti bozmuştu. * Böylece Urfa bir müddet daha Safavilerin elinde kalmıştı.”7.         Peki, bu inançsal kurum tekkelerin Urfa’daki yeri yurdu nerede idi? Bu soruya cevap veren yok. Sadece bu meşrepten Şahkulu Beyin, Şahkulu vakfından söz ediliyor!       Oysaki, “Urfa, 1404 de Akkoyunlu hükümdarı Karayülük Osman Bey tarafından alındı. Karayülük Osman Yağmur Bey’i Urfa valisi yaptı. Daha sonra Yeğeni Nur Ali beyi Urfa valiliğine getirdi. Nur Ali Bey Urfa’da kendi ismi ile söylenen bir cami yaptırdı. Bu caminin bulunduğu mahalleye de “Nur Ali” mahallesi adı verildi.      “Beykapısı semtinde bulunan caminin kitabesi oldukça silik vaziyettedir. Alt iki satır tamamen silindiği için okunamadı.” (Kitabeler, s.134), Firuz Bey’in mezarı ise; “… Ne yazık ki, üzerine bir başkasının defnedilmesinden dolayı belki de mezar taşının üzerinde Firuz Bey için yazılmış birçok bilgi de silinmiş, sadece alt satırdaki ismi kalmıştır.”(Kitabeler, s.212”8.       Mardin ili Kızıltepe ilçesindeki Şah Kulu Bey Türbesi ise yukarıdaki resimde görüldüğü gibi çöplüğe dönüştürülmüş!        Bey olmak kolay değil, asalet gerektirir, Şahkulu bey, Nur Ali bey ve Firuz beyin “beğlik” sıfatları, onların şan ve şereflerinin abidesi olarak bu coğrafyada izlerini bırakmışlardır. ***** 1- Hamza Aksüt, “Anadolu Aleviliğinin Sosyal ve Coğrafi Kökenleri”, Art Basın Yayın Kültür Hizmetleri Ltd. Şti., Alper Zarf Matbaacılık, Ankara, 2002, s.37 2- Mahmut Karakaş, “Urfa’da Tasavvuf İzleri”, Şanlıurfa İl Kültür Eğitim Sanat ve Araştırma Vakfı Yayınları, Ankara, 2017, s.21-98; Mahmut Karakaş, “Şanlıurfa ve İlçelerinde Kitabeler”, s.34; Prof. Dr. Fuat Köprülü, “Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, 1966, s.45 3- Hamza Aksüt, “Aleviler Türkiye-İran-Irak-Suriye Bulgaristan; İlk yurtları, Dede Ocakları, Talip Toplulukları Tarihi, Talip Yerleşim Tarihi”, Yurt Kitap-Yayın, Ankara, 2010, s.56-104-105; * Alemdar Yalçın-Hacı Yılmaz, Güvenç Abdal Ocağı, HBV, sayı:35, s.17; * KDMTD, s.203. * Bağdeş; Beğdeş, günümüz ifadesi ile Bektaş’tır.   4- Ahmet Hezarfen, Cemal Şener, “Osmanlı Belgelerinde Diyarbakır Tarihi”, Etik Yayınları, İstanbul, 2003, s.79 5- Nejat Göyünç, “XV. Yüzyılda Mardin Sancağı”, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1991, s.51; BA, Ruas 241, 814; BA, Ruâs 210, 44; BA aynı defter 84; 1540 (947)’daki Tahrir Kâtibi; (13 Zilkâde 957-23 Kasım 1549); * Urfa Kısas köyü Türkmenleri yukarıda adı geçen sözcüğü: “Beri”; yaylak, koyun sürülerinin otlatıldığı mera,  buraya süt sağımına giden genç kız ve kadınlara da “Beriçi” derler. 6- Ahmet Nezihi Turan, “XVI. Yüzyılda Ruha (Urfa) Sancağı”, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2012, s.5-20-21; * Bkz. Mühimme 4; bkz. Mühimme, s.12. A., s.76; Gurre-Zilhicce-968 (23 Ağustos 1560) tarihini taşıyan iki ayrı hüküm. Dipnot:35-36 Tafsilat için bkz. Hoca Sadeddin, Tarihü’t-tevârih, II, İstanbul 1283, s.320; BA TD 64, s.388. 7- Mahmut Karakaş, “Urfa’nın Kültür ve İnançlar Serüveni”, T.C. Şanlıurfa Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yayınları, Ankara, 2009, s.292; * İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu, Karakoyunlu Devletleri, T.T.K. Ankara, 2003, s.197; * Urfa’da “Dedeşah” (s.123) soyadlı aileler de var ama, tarihsel konularda konumlarını bilmiyor veya dile getirmekten imtina ediliyor. 8- Mahmut Karakaş, “Şanlıurfa ve İlçelerinde Kitabeler”, T.C. Şanlıurfa Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yayınları, Konya, 2012, s.20; Nizamüddin Şami, Doğuştan Günümüze İslam Tarihi, İstanbul, 1992, VIII, 434, s.20; Mardin İli Kızıltepe İlçesi Şahkulu Bey Türbesi
Ekleme Tarihi: 05 Mayıs 2023 - Cuma

ŞAH KULU BEY -1

      Horasan Erenleri Anadolu’ya geldiklerinde ilk kadem bastıkları topraklar Urfa Viranşehir, Harran, Akçakale, Mardin Nusaybin, Derik ve Kızıltepe ilçeleri üçgenindeki Bektaş köyü, Dede-Kargın ve Aslan Baba türbelerinin bulunduğu yörelerdir.

     “Berriyecik, Viranşehir’in doğusundaki yörenin adıdır. Resulayn, Berriyecik’in güneyinde Ceylanpınar yöresidir. Bozova ise Şanlıurfa’nın bir ilçesidir. Bu yöreler, Alevi erenlerinin ilk yurdu ve ilk merkezidir.

       Güvenç Abdal, Alevi erenlerinin birinci merkezindeki Urfa-Akçakale-Güvenç köyü, * kökenli olmalıdır. Bu köy, Hacı Bektaş’ın köyüne yakındır. Güvenç köyünün komşuları, İmam Bakır, Aşağı Bağdeş, Yukarı Bağdeş köyleridir.”1.

         “XII. yüzyıl sonları ve XIII. Yüzyıl başlarında Urfa’nın kendi içinde yetişen mutasavvıflar olduğu gibi Urfa dışından gelen mutasavvıflar da bulunmaktadır. Urfa’ya dışardan gelen mutasavvıfların hemen hepsi Horasan taraflarından gelmişlerdir.

      Horasan taraflarından gelen bu mutasavvıflar içinde ehlisünnet olmayan Bektaşiliğe meyilli çok az derviş bulunmakta idi. Halk bu veli kullara azami saygıyı gösteriyor, bir kısmı bunlara intisap ederek tarikatlarına giriyordu. Bunlar Urfa’da tekkeler ve zaviyeler de inşa ederek, böylece kendilerine bir mesken ve ibadet yerleri yapıyorlardı.

       Anadolu’yu Türkleştirmek ve İslamlaştırmak için Hoca Ahmed Yesevi’nin halifeleri bazen dervişleri ile birlikte küçük gruplar halinde Anadolu’ya göç etmişlerdir. Hatta Hacı Bektaş Veli’nin bile bunlardan biri olduğu söylenilmektedir. Mesela, Saru Saltuk diye şöhret bulan Muhammed Buhari, yedi yüz Horasan eriyle Anadolu’ya gelerek oradan Avrupa’ya Leh memleketlerine geçmiştir.”2.

       Bu er ve erenlerin tarihi süreç içerisinde Anadolu Selçuklu Devleti’nin Farsça özentisinden ötürü sıfatları “Şah” olarak edebiyat tarihinde yerini alırken, Osmanlı da ise yaratılan inançsal özentiden “Şeyh” tasvip görür. “Şah” ve “Şahkulu” sıfatları ötelenir, karalanır, suçlanır hatta yasaklanır. Fakat bu sıfatlar Alevi-Bektaşiler tarafından özümsenerek devam eder.

      Güvenç Abdal Ocağı’na bağlı, “1792 tarihli bir mahkeme tutanağında burasının Hacı Bektaş Veli tarikatına bağlı zaviyelerden olduğu yazılıdır. Bu tarihte zaviyeye bakan kişi de Hacı Bektaş evlatlarındadır. Ayrıca mahkeme tutanaklarında zaviyeye bakan kişiler için Dede, Pir ve Şahkulu unvanlar kullanılmıştır.”3

      Osmanlıda da hernekadar dini çevreler tarafından “şah” ünvanlı Türk Bey ve komutanları suçlanarak kötü gösterilmeye çalışılsa da belli bir tarihe kadar Yeniçeri asker ocağı er ve eratlarında bir askeri unvan olarak şah unvanı devam eder ki, işte bunlardan biri Şah Kulu Bey’dir. Şah Kulu Bey hakkında Mardin kaynaklarında tarihi kayıtlar vardır. Fakat Urfa kaynaklarında onun sözü edilmez, ancak onun adına Urfa’daki bir “Şah Kulu Vakfı” ndan söz edilir.

      Şah Kulu Bey’in Osmanlı sınır illerinde eşkıya ve başkaldırma hareketlerini yani asayişi temin etme görevi verilmiştir ki, günümüzde Mardin ili Kızıltepe ilçesinde bir de türbesi mevcuttur.

      Bağdat Valisi Ali Paşa’dan, Divan-ı Hümâyûna Rapor: “Cebel-i Sincar (Irak’ta) dan dağıtılarak Musul, Reha, Diyarbakır eyaletlerine yerleştirilen Yezidîler buralarda yine güçlenip devlet düzenine karşı başkaldırmaya yeltendikleri, bunların en iyisi yine geldikleri yörede başka başka yerlere yerleştirilmeleri uygun olacağı”4.

         İşte bu bölgenin güvenlik ve asayişin sağlanması için Urfa-Mardin yöresine görevlendirilen kişi Şah Kulu Bey’dir.      

    “Berriye Arapçada “sahra, step, çöl” anlamlarında kullanılan bir kelime olup bugün Diyarbakır’da halk arasında “yayla” manasına gelmektedir… Boz Ulus kanun-nâmesi *Konar-Göçer Türkmenler “Berriye’den yaylağa gitmelü olduklarında Türkmânın ba’zı Mardin kurbinde Türkmen Deresi’nden ve Rismil nâm karyeden ve sâir Mardin ülkesinden geçtikleri” belirtilmektedir. Başbakanlık Arşivi’ndeki Tapu defterlerinde de Berriyecik Sancağının, 1526’ dan sonra aynı adlı kazanın ihtiva ettiği, karye ve mezralar görülmektedir. Bu bilgilere göre, bu idari bölge bugün Urfa’nın Viranşehir ve Mardin’in Derik kazaları çevresini kaplayan bir alana yayılmış olmaktadır. Dede-Kargın * Berriyecik sancağının bir nahiyesidir.

      Berriye Ağzı Muhafızlığı: “Mardin ve Nusaybin Önleri” (yani güneyi) “Berriye Ağzı” olarak isimlendirilmektedir. Azebe arap kabilesinin bu bölgeye sık sık baskınlar yaparak çeşitli tahribata ve halk arasında şikâyetlere sebep oldukları, bu yüzden Mardin’de 32.000 akçalık zeâmete mutasarrıf Hacı Şah-kulu Bey’in “ol serhaddin muhafazası” hizmetine tâyin edildiği aşağıdaki vesikada görülmektedir:

      Diyarbekir Beylerbeyisi Ayas Paşa mektub gönderüp Mardin ve Nusaybin önleri Berriye ağzı olup ‘Azebe â’rabı mahalli mezkûrdan eksük olmamağla, âmerâ-i arab memlekete zarar etmekten hâli olmayup nice müslümânların malına ve canına zarar eyleyüp bir iki senedür ceremesin vermemekle ol yerleri âşerâ-i â’rabın mazarattından hıfz edüp malların cem etmeğe livâ-i mezbûrda 32.000 akçalık zeâmete mutasarrıf olan Hacı Şah-kulu bu maslahatın uhdesinden gelüp muhill olmağın, mezbûra ısmarlanup gereği gibi hıfz eyleyüp ^’rabın eşkıyasın ele getürüp haklarından gelinmekle, ol havalide olan halk âsûde olup ve mirîye müteveccah olan malların bi’t-temâm tahsil eyleyüp nice nice sây ve kifâyeti olduğundan gayri.

Âmid’de vâki olan gümrük ve mizân-ı harir mukâtasına 25.000 filori ziyâde olmasına sebeb olup ol serhadde istihdam olunması lâzım olup dirliği kifâyet kadar âdem saklamağa vefâ etmeyüp. Berriye ağzı’nda Haydar Çelebi * yazmayup hâli ve harâbe, hâric ez-defter kalan mezâriden kanda sâyiyle ihyâ etmek şartıyle zaafı terakki olup serhaddin muhafazası buyyrulur ise, ol yerlerin istirahate ve malın külli izdiyâdına ve ahsen vechle husûlüne sebeb olmak mukarrerdir, deyu arz ettiği üzere buyruldu.”5.

       Mardin Sancağı kayıtlarında Şah Kulu Bey hakkındaki bu bilgiler tarihsel kayıtlar olarak çok önemli bir tespit olarak sözü edilir. Ancak Urfa’nın 16. Yüzyıl kaynaklarında bu konudan sadece mühimme defterlerine not düşülmüş şu bilgiler yer almaktadır.

     “Diğer sancakbeyleri gibi Ruha sancakbeyi de tayin, terfi ve sefer görev emri gibi hususlarda, doğrudan doğruya Divân-ı Hümâyun’a tâbidir… * Keza 1570 yılında, o tarihlerde görevde bulunan Mustafa beyin yerine sancakbeyliğine atanan Melek Ahmet bey sırasıyla Lecon ve Kığı Sancaklarında vazife yaptıktan sonra Ruha Sancakbeyi olarak görevlendirilmiştir. Görevini Melek Ahmet Bey’e devreden Mustafa Bey’in Elbasan Sancağına atanması, sancak tebdillerinde eyalet içi değişmelerin bir teamül gibi görülmekle beraber, aksi tasarruflarda da bulunulabileceğini göstermektedir.

       Yakın eyaletler arası değişmelere misal olmak üzere, Musul Beyi Şahkulu’nun Ruha’ya, Ruha Beyi Süleyman’ın Kethüdası Selman’ın Musul Sancakbeyliğine tayini gösterilebilir.”6.

     “Urfa, 1514 tarihinde Safavi hükümdarı Şah İsmail’in valisi Sultan Kaçar’ın elinde bulunuyordu. Yavuz Sultan Selim Han, 1514’te İran seferi sırasında Akkoyunlu şeyhzadelerinden Osmanlı devletine sığınmış olan komutanı Murat Bey (1514) komutasında bir kuvvet göndererek Diyarbakır’ı zapt etmek istemişti. Fakat o sırada Urfa valisi Eçe Sultan Kaçar, bu kuvveti bozmuştu. * Böylece Urfa bir müddet daha Safavilerin elinde kalmıştı.”7.  

      Peki, bu inançsal kurum tekkelerin Urfa’daki yeri yurdu nerede idi? Bu soruya cevap veren yok. Sadece bu meşrepten Şahkulu Beyin, Şahkulu vakfından söz ediliyor!

      Oysaki, “Urfa, 1404 de Akkoyunlu hükümdarı Karayülük Osman Bey tarafından alındı. Karayülük Osman Yağmur Bey’i Urfa valisi yaptı. Daha sonra Yeğeni Nur Ali beyi Urfa valiliğine getirdi. Nur Ali Bey Urfa’da kendi ismi ile söylenen bir cami yaptırdı. Bu caminin bulunduğu mahalleye de “Nur Ali” mahallesi adı verildi.

     “Beykapısı semtinde bulunan caminin kitabesi oldukça silik vaziyettedir. Alt iki satır tamamen silindiği için okunamadı.” (Kitabeler, s.134), Firuz Bey’in mezarı ise; “… Ne yazık ki, üzerine bir başkasının defnedilmesinden dolayı belki de mezar taşının üzerinde Firuz Bey için yazılmış birçok bilgi de silinmiş, sadece alt satırdaki ismi kalmıştır.”(Kitabeler, s.212”8.

      Mardin ili Kızıltepe ilçesindeki Şah Kulu Bey Türbesi ise yukarıdaki resimde görüldüğü gibi çöplüğe dönüştürülmüş!

       Bey olmak kolay değil, asalet gerektirir, Şahkulu bey, Nur Ali bey ve Firuz beyin “beğlik” sıfatları, onların şan ve şereflerinin abidesi olarak bu coğrafyada izlerini bırakmışlardır.

*****

1- Hamza Aksüt, “Anadolu Aleviliğinin Sosyal ve Coğrafi Kökenleri”, Art Basın Yayın Kültür Hizmetleri Ltd. Şti., Alper Zarf Matbaacılık, Ankara, 2002, s.37

2- Mahmut Karakaş, “Urfa’da Tasavvuf İzleri”, Şanlıurfa İl Kültür Eğitim Sanat ve Araştırma Vakfı Yayınları, Ankara, 2017, s.21-98; Mahmut Karakaş, “Şanlıurfa ve İlçelerinde Kitabeler”, s.34; Prof. Dr. Fuat Köprülü, “Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, 1966, s.45

3- Hamza Aksüt, “Aleviler Türkiye-İran-Irak-Suriye Bulgaristan; İlk yurtları, Dede Ocakları, Talip Toplulukları Tarihi, Talip Yerleşim Tarihi”, Yurt Kitap-Yayın, Ankara, 2010, s.56-104-105; * Alemdar Yalçın-Hacı Yılmaz, Güvenç Abdal Ocağı, HBV, sayı:35, s.17; * KDMTD, s.203. * Bağdeş; Beğdeş, günümüz ifadesi ile Bektaş’tır.  

4- Ahmet Hezarfen, Cemal Şener, “Osmanlı Belgelerinde Diyarbakır Tarihi”, Etik Yayınları, İstanbul, 2003, s.79

5- Nejat Göyünç, “XV. Yüzyılda Mardin Sancağı”, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1991, s.51; BA, Ruas 241, 814; BA, Ruâs 210, 44; BA aynı defter 84; 1540 (947)’daki Tahrir Kâtibi; (13 Zilkâde 957-23 Kasım 1549);

* Urfa Kısas köyü Türkmenleri yukarıda adı geçen sözcüğü: “Beri”; yaylak, koyun sürülerinin otlatıldığı mera,  buraya süt sağımına giden genç kız ve kadınlara da “Beriçi” derler.

6- Ahmet Nezihi Turan, “XVI. Yüzyılda Ruha (Urfa) Sancağı”, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2012, s.5-20-21; * Bkz. Mühimme 4; bkz. Mühimme, s.12. A., s.76; Gurre-Zilhicce-968 (23 Ağustos 1560) tarihini taşıyan iki ayrı hüküm. Dipnot:35-36 Tafsilat için bkz. Hoca Sadeddin, Tarihü’t-tevârih, II, İstanbul 1283, s.320; BA TD 64, s.388.

7- Mahmut Karakaş, “Urfa’nın Kültür ve İnançlar Serüveni”, T.C. Şanlıurfa Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yayınları, Ankara, 2009, s.292; * İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu, Karakoyunlu Devletleri, T.T.K. Ankara, 2003, s.197; * Urfa’da “Dedeşah” (s.123) soyadlı aileler de var ama, tarihsel konularda konumlarını bilmiyor veya dile getirmekten imtina ediliyor.

8- Mahmut Karakaş, “Şanlıurfa ve İlçelerinde Kitabeler”, T.C. Şanlıurfa Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yayınları, Konya, 2012, s.20; Nizamüddin Şami, Doğuştan Günümüze İslam Tarihi, İstanbul, 1992, VIII, 434, s.20;

Mardin İli Kızıltepe İlçesi Şahkulu Bey Türbesi

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yeniurfagazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.